29
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Bir Nal Bulundu


Geriye kaldı üç nalla bir at!

Talih yardım eder de bunlar da bulunursa Ergenekon soruşturması dört dörtlük oturacak.

* * *

Soruşturmayı yönlendirenlerin “1 numara” olarak nitelendirdiği ismin 1. Ordu Komutanlığı’ndan emekli olan Org. Hurşit Tolon olduğunu ve “uygun bir zamanda” gözaltına alınacağını biz bile duyuyorduk.

Ergenekon’un aşama aşama gelişen ve bir sonraki aşamanın ta en baştan belli olduğu “soruşturma tekniği” bize her zaman ilginç gelmişti zaten.

En başımızdakiler de dahil olmak üzere bazı idarecilerimizin bu soruşturmanın gidişatına özellikle dikkat çekmeleri bizim de dikkatimizi çok çekiyor aslında?

Ergenekon soruşturması boyunca göz altına alınanlar ile tutuklananların bir suçları var mıdır yok mudur buna adalet karar verecek ama, AKP iktidarına muhalif olan herkesi artık bu karede görmek olağan hale geldi?

* * *

Ergenekon, bir “terör örgütü” soruşturmasıdır.

Tutuklananlar, “terör örgütü kurmak ve üye olmak” suçlamalarıyla tutuklanmaktadır.

Yani, teknik açıdan, pkk veya hizbullah ile ergenekon arasında bir fark yoktur.

Öcalan yakalandığında pkk nın tüm Türkiye’yi kana bulayan eylemlerde bulunduğunu, hizbullahçıların yakalanmamak için polisle saatlerce çatıştığını hatırlayınca, ergenekon elebaşlarının çok daha kolay bir şekilde ele geçirilebildiği gibi bir fikir oluştu bizde.

Olaylar hep şöyle gelişiyor:

Ergenekon terör örgütünün hemen hepsi yaşlılardan oluşan ve eskiden paşalık veya rektörlük yapmış ama buna rağmen kendini gizlemeyi başarmış lider kadrosu ile halihazırda gazetecilik ve işadamlığı kisvesi altında faaliyet gösteren idareci kadrosu, kapıları çalınmak suretiyle evlerinden göz altına alınıyor.

O zaman da şu sorular akla geliyor:

Pkk dan bile büyük bir terör örgütü olarak lanse edilen bu örgütün liderini koruyacak tek bir koruması veya atacağı tek bir mantar tabancası bile yok mudur?

Lider kadrosu aileleriyle yaşadığı evlerde barınan terör örgütünün, örgüt evi tutacak kadar parası mı yoktur?

Terör örgütü lider kadrosunun elleri kelepçesiz bir halde göz altına alınması, nezarethane yerine amir ve müdür odalarına oturtulmaları uygulaması CMK veya teamüllere ne kadar uygundur?

Yoksa, kararları uygulayanlar da yaptıkları işin doğruluğuna inanmakta güçlük çekmekte ve bir hata yapmaktan mı korkmaktadır?

Kamuoyuna mal olmuş bu kişilerin tutuklandıktan sonra yaka paça cezaevine götürülmeleri teamül müdür, yoksa bu kişilerin onur ve haysiyetine ve kamuoyunda küçük düşürülmesine yönelik bir eylem midir?

Örgütün liderleri eldedir ama asıl eylemleri gerçekleştirenler nerededir?

Silahsız terör örgütü olamayacağına göre, bunların silah ve mühimmatları nerededir?

Örgütün en tepedekinden en alttakine kadar olan hiyerarşik yapılanması deşifre edilmiş midir?

Kararları kim veya kimler almaktadır?

Emirler en alttaki hücre birimlerine nasıl ulaştırılmaktadır?

Örgüt elemanları terör eğitimlerini nereden ve kimlerden almıştır?

Para kaynakları ortaya çıkarılmış mıdır?

Ve en önemlisi somut eylemleri nelerdir?

“Kamu adına” hareket ederek soruşturmayı yürüten savcılık, yazacağı iddianame ile bu konuda kamuyu aydınlatmakla mükelleftir.

Bu insanların “kamu vicdanını” nerede ve nasıl yaraladıklarını bilmek, “kamu” olarak bizim en doğal hakkımızdır.

* * *

Ergenekon’un aslında bir NATO konsepti olan üye ordular içinde oluşturulan özel harp dairelerinin Türkiye’deki adı olduğunu, bu işlerle birazcık ilgili olanlar zaten bilmektedirler.

Türkiye’de şu anda yaşananlar, İtalya’daki özel harp dairesi olan Gladio’nun deşifre edilmesi amacıyla yürütülen soruşturmanın bire bir kopyası olarak görünmektedir.

Bizdeki tek fark, ortamın, bu soruşturmayı fırsat bilen Atatürk Cumhuriyeti’ni hazmedemeyen kökü dışarıdaki bazı “aydın” ve kendini “taraf” olarak niteleyen bazı “gazetecilerin” de topyekun saldırıya geçerek, II. Cumhuriyeti kurmak isteme çabalarına da sahne olmasıdır.

Bir NATO projesi olan ve her NATO üyesi ülkede yapılanmış olan bizdeki Ergenekon’un gerçekten amaç dışına çıktığı ve çeteleşerek yurt savunmasından başka amaçlara hizmet ettiği tesbit edilmiş de bunlar soruşturuluyorsa; 12 Eylül öncesi dönem, 12 Eylül askeri darbesi ve 12 Eylül’ün sonucu olan tek başına ANAP ve AKP iktidarları ile 1980 sonrası hükümetlerin en belirgin özelliği olan pro-amerikan (amerikancı) tutumlar da mercek altına alınmalıdır.

O zaman, 12 eylül öncesinde önemli görevlerde bulunup da ihtilalden sonra ve halen her dönem TBMM çatısı altında oturanların, hatta bakanlık bile yapmış kimselerin isimlerini de ortaya çıkarmak konusunda bir çekince de olmamalıdır.

Böylece hukuki bir soruşturma, siyasal yaşamımıza ve yakın tarihimize de ışık tutabilecek bir derinliğe ulaşmış olur.

* * *

ABD ve AB’nin Arapça konuşan İslam’la bir sorunu ve bundan dolayı bir korkusu yoktur. Akıllarını aldıkları işbirlikçi şeyhler, çöl kabilelerinden çıkardıkları krallar veya amaçlarına uygun olarak seçtirilmiş devlet başkanları aracılığıyla buralarda borularını her türlü öttürme imkanına sahiptirler.

Asıl endişeleri, Adriyatik Denizi’nden Çin’e kadar uzanan coğrafyada Türkçe konuşan laik İslam’dır ki; bu devletlerin örnek aldıkları ülke de Türkiye’dir.

Dolayısıyla hedef ülke olan Türkiye’nin bu coğrafyada olan nüfuzu kırılmalı ve Türk Dünyası’nın Türkiye liderliğinde birleşmesi engellenmelidir.

Böyle bir arzuyu taşıyan veya dile getiren herkes, hep bir ağızdan ama farklı noktalardan aynı şeyleri söyleyen “Soros Dostları Derneği” üyeleri için, tek kelimeyle “faşisttir”; dünyada tek başına Amerikan hakimiyetini savunan küreselleşmeciler ise “kardeşimiz”!

Türklük, kötü ve utanılması gereken bir şey haline getirilmek istenmektedir. İnsanlara bu güçlü kimlik unutturularak, başka kimliklere yönelmeleri telkin edilmektedir.

Daha 300 yıllık bir geçmişe sahip olan bir Amerikalı’dan kendisini sadece hristiyan olarak tarif etmesini beklemek tam bir ahmaklık olacakken, binlerce yıllık geçmişe ve köklere sahip Türkleri sadece Müslümanlar olarak yeniden tanımlamak hangi vicdana sığacaktır?

Din, inanç ve milliyetçilik duyguları bir insanın hayatındaki en önemli kavramlardır.

Ama bir millete mensup olmadan, kendi milletine ait bir devletin himayesinde olmadan bir insanın dinini ve inancını tam anlamıyla yaşaması mümkün müdür?

İşte burnumuzun dibinde capcanlı bir örnek yatmaktadır:

Irak’a demokrasi getiren(!) ABD askerlerinin her fırsatta dinimize ve kitabımıza hakaret etmeleri, Kur’an-ı Kerim’i makinalı tüfeklerle taramaları demokrasinin hangi kuralına uygundur?

Bir Müslüman’ın, kendi din özgürlüğünü ABD veya İngiliz mandasının sağlayacağını düşünmesi kadar daha safça bir şey olabilir mi?

O halde, bu soruşturmanın, Türklerin anayurttan çıkarak tüm dünyaya yayılmalarını anlatan Ergenekon efsanesi ile aynı ismi taşıması sadece basit bir tesadüften mi ibarettir sizce?


feramuzerdin@kenthaber.com

Yayın Tarihi : 6 Temmuz 2008 Pazar 18:44:40


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Haluk balaban IP: 85.110.166.xxx Tarih : 8.07.2008 16:41:55

Yok edilen el bombaları ile Türkiyeyi kökten yok edeceklermiş ? bir nal buldunuz onuda yok ettiniz geriye 3 nal ile bir At sonrada suvari al sana darbe ? ne ucuzmuş darbe yapmak Toplum lideri sinan aygünü kap sustur sonra sıra muazzaflara gelecek diye haberler uçurun yandaş medya her gün bir senaryo yazıyor ne hukuk kaldı ne guguk Sayın Feramuz Erdin ERGENOKON adını kirletip tüm toplumun değerlerini yok etmeye başlayıp sonra Atatürk ilke ve inkilaplarına gelecek yavaş yavaş alıştırma yapıyorlar.Amerikadan icazet alanlar vatanın özelleştirme adı ile bütün değerlerini satanlar ? iyi bilinki Anadoluda bir söz var yavaş Atın tekmesi pek olur bazende atmak istediğiniz top geri teper iyi biline bu vatandaşı sindirmek için yaptığınız işlemler yarın sizin başınızada gelir ve hukuk herkeze lazım diyorum Sayın Erdin o tek nalda mıhıda ellerinde kalacak ağrı dağında altındağda çankayada oturabilirsiniz ama o mıhların üzerinde oturamazsınız Biline.İYİKİ varsın diyorum FERAMUZ ERDİN: