19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Gül-Babacan ve Erdoğan’ın arası nasıl?

Bildiğiniz gibi AKP henüz taze bir parti iken yapılan genel seçimlerde siyasi yasaklı olan Erdoğan partiyi ve Başbakanlığı “kardeşi” Abdullah Gül’e emanet etmiş; siyasi yasağı kaldırılınca da emanetini geri almıştı.

Bu değişim üzerine AKP Hükümeti’nde Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenen Gül, askerle yaşanan tüm krize rağmen Cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçmemiş; Erdoğan’ın bir anlamda risk alarak verdiği destekle Cumhurbaşkanı seçilmişti.

Bu iki eski dostun devlet görevlerinin haricindeki arkadaşlık ve samimiyetlerinin devam edip etmediğini bilemeyiz ama Cumhurbaşkanlığı seçiminin eşlerinin arasını açtığı ve Hayrünnisa Gül ile Emine Erdoğan’ın o günden beri hiç görüşmediklerini biliyoruz.

Siyasetçi eşleri siyaseti en az eşleri kadar iyi bilirler.

Bu iki lider eşlerini en azından “âleme karşı” samimilermiş gibi durmaları konusunda neden uyaramıyorlar, ya da daha açıkçası uyarmıyorlar?

* * *

Hükümette Gülcüler ile Erdoğancılar ayrımı olduğu aslında bir sır değil.

Kabine’de Gül’ün en yakın dostu ve “kankası” olarak Dışişleri Bakanlığı koltuğunu devrettiği Ali Babacan ön plana çıkıyor.

Şimdi Erdoğan’ın bu “ikili” ile ilişkilerinin nasıl olduğuna bir göz atalım:

* * *

Gül ve Babacan küresel güçlerin etkili olduğu hemen her yerde birlikte boy gösteriyorlar ve hatta bazen bu konuda inisiyatif bile alabiliyorlar.

Oysa bu gibi durumlarda asıl sorumlu olan Başbakan Erdoğan’ın yuvarlak laflar ederek, tabiri caizse topu taca atmak istediği ve bu şekilde konuşarak kendi inisiyatifleriyle hareket edenlere bir takım mesajlar vermeye çalıştığı ayan beyan belli oluyor.

* * *

Danimarka Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri olarak atanması hususunda ortaya çıkan bu, fikir ayrılığı demeyelim ama ayrı duruş kendisini Kuzey Irak ve Ermenistan açılımlarında da gösterdi.

Canla başla koşuşturan Gül - Babacan ekibine karşılık, soğukkanlı ve heyecansız bir Erdoğan vardı.

Bu ikilinin tam tersine, ne Irak’a ne de Kuzey Irak’a bulaşmamaya kararlı olduğunu açıkça belli ederken; Ermenistan konusuna da temkinli yanaşıyor, Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanının bu konudaki tüm heyecan ve gayretlerine rağmen herhangi bir açılım sinyali vermiyordu.

* * *

Erdoğan’ın burada iç kamuoyuna karşı “iyi polis” rolünü oynaması kuvvetle muhtemeldir.

Ama yukarıda da sıraladığımız bazı detaylar akla bambaşka bir soru daha getiriyor:

Erdoğan, acaba küreselciler tarafından yalnızlığa itiliyor olabilir mi?

Gül ve (muhtemel Başbakan) Babacan ortaklığı AKP üzerindeki Tayyip Erdoğan karizmasını kırarak, küresel bir yönetim anlayışının gereklerini rahatlıkla yerine getirebilir mi?

Bir zamanlar “bu yollarda beraber yürüdükleri” liberaller ve küreselciler Erdoğan’ı bir anda satışa getirebilir mi?

Ve bu arada İsrail’e dikkat!

Erdoğan’ın Davos’taki çıkışı, aralarında ben de dâhil olmak üzere hemen herkesin ve hatta Ortadoğu halklarının bile takdirini toplamıştı.

Acaba küreselciler üzerinde büyük etkisi olduğu bilinen İsrailliler kendilerine yapılan ve ölçüsü bir hayli kaçan bu hareketi kolay kolay hazmettiler mi?

Burada Erdoğan’ın “ulusalcı” çizgide olduğunu söylemek gibi bir niyetimiz yok.

Ama ona “monşerlerin” arasında çok geçerli olan bir sözü buradan hatırlatmak isteriz.

“Uluslar arası politikada ebedi dostluklar ve düşmanlıklar yoktur; sadece menfaatler vardır.”
 

Yayın Tarihi : 24 Nisan 2009 Cuma 12:12:38
Güncelleme :24 Nisan 2009 Cuma 12:20:03


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?