2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

İstihbaratçılar bazen günahkar olabilir

Takip edenler bilirler; şu sıralar İngiltere’de Irak’ın işgali ile ilgili olarak bir meclis araştırması yapılıyor.

İstihbarat birimi MI-6 ‘in o dönemdeki başkanı Scarlett, bugünlerde bir hayli terliyor.

Bu soruşturmada öne çıkan en ilginç gelişme, Saddam Hüseyin’in 45 dakika içinde batıya atom bombası atacağının istihbaratının bir taksiciden alınmış olduğunun ortaya çıkması!

Yani; aralarında ABD ve İngiltere’nin de bulunduğu koalisyon kuvvetleri, Saddam Hüseyin’in iki generalinin bindiği taksideki boşboğazlığına şahit olan bir taksicinin istihbaratı ile koskoca ülkeyi alel acele işgal etmişler!

İnanılması güç değil mi?

Aslında sizin de kolayca tahmin ettiğiniz gibi muhtemeldir ki böyle bir taksici yok, varsa da muhtemelen tüm bu olan bitenden haberi yok!

Iraklı taksici, burada sadece istihbarat örgütleri tarafından işgali başlatmak için “varlığı” kullanılan bir figür…

* * *

Amerikan istihbarat örgütü olan CIA’in de zaman zaman böyle bir takım spekülasyonlarla kendi veya dünya kamuoyunu yapılması planlanan operasyonlara “hazırladığı” veya ülke yöneticilerini yanlış veya eksik bilgilendirerek dünyanın çeşitli yerlerine Amerikan müdahalesini sağladığı; Amerikan kamuoyunda artık tartışılmaya başlanmış olan bir olgudur.

9/11 saldırıları, Afganistan ve Irak’ın işgali bu şaibeli istihbarat planları arasında sayılmaktadır.

ABD kamuoyu, CIA’nın istihbaratı ve yönlendirmelerinin dünya gerçeklerini algılamada yeterli olup olmadığını sorgulamaya başlamıştır.

Çünkü, ABD masa başındaki global planlarını gerçeğe dönüştürmekte zorlanmakta ve bunları başarmak adına sürekli kan kaybetmektedir.

CIA’in dünya üzerindeki bir çok istihbarat kuruluşuyla işbirliği içinde ve bir çok legal veya illegal örgütle de irtibatlı olduğu göz önünde bulundurulursa, hangi kurum veya örgütlerin bu “kötü ahlaktan” etkilenmiş olabileceği, henüz cevabı tam olarak bulunamamış bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır.

* * *

Bir ülkeyi insan vücudu olarak değerlendirirsek; istihbarat örgütleri o ülkenin sinir sistemi olarak nitelendirilebilir.

İstihbaratçılar, sinirler gibi ülkenin ve (o ülke eğer küresel bir güç ise dünyanın) her tarafına yayılarak, olanı – biteni, yani en ufak bir rahatsızlığı (hastalığı) anında beyne yani “idareye” (hükümete) bildirerek, gerekli tedbirlerin alınmasını sağlarlar.

Beynin yani hükümetin, sinir sistemine yani istihbaratçılara kayıtsız şartsız güvendiği; gelen istihbaratın sağlamasını yapmadığı durumlarda, sonuç bazen Irak’taki veya Afganistan’daki Amerika gibi olabilir:

İstihbaratçıların gazıyla girdiğiniz bir bataklıktan çıkmak için, askeri yardımda bulunması için müttefiklerinizin (Türkiye) gözünün içine bakabilirsiniz!

Bu yazıyı yorumlarken size bir tavsiyem olacak:

“Oh olsun Amerika’ya” mantığına saplanarak, Türkiye’nin böyle istihbari hatalara karşı bağışık olduğunu asla düşünmeyin.

Böylece isimsiz ihbar mektuplarıyla insanların nasıl olup da cezaevlerine tıkılabildiklerini çok daha iyi anlamış olursunuz.

Ne çabuk da unuttunuz; Genel Kurmay’daki o ihbarcı “vatansever” subay şimdi nerede, hiç merak etmiyor musunuz?

Kanada’da hahamlık yapan Tuncay Güney, bir çok davaya yön veren gizli tanıklar kimler onları da mı hiç merak etmiyorsunuz?

Başbakan Erdoğan’ı kim nasıl dinlemiş, Yargıtay’ı kimler neden dinlemiş; bunları da mı merak etmiyorsunuz?

Generallerin, bürokratların suç unsuru içermeyen özel konuşmalarını kim kaydetmiş de medyaya servis ediyor; bunu da mı merak etmiyorsunuz?

Eğer bunları merak edip sorgulamıyorsanız; o zaman yukarıda anlattığım gibi, sizin de CIA’e kayıtsız şartsız inananlardan bir farkınız yok demektir?


 

Yayın Tarihi : 8 Aralık 2009 Salı 17:58:49


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?