22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

İte Bulaşacağına *Bush'u Dolaş

 


[*Bilen biliyordur ama, bilmeyenler için hemen belirtmekte fayda var; “bush”un dilimizdeki karşılığı “çalı”dır.]

Risk almayı sevmeyenlerin ruh halini en iyi anlatan ata sözlerimizden biri olan yukarıdaki başlık, son günlerde millet olarak şaşkınlıkla izlediğimiz olayları aslında tek cümleyle özetlemektedir.

Bir Başbakan düşünün ki; ülkesinin güneydoğu sınırları elek gibi olmuş, her gün birkaç askeri veya sivil vatandaşı teröristler tarafından şehit ediliyor veya kaçırılıyor iken; buna kalkışanlara haddini bildirmeyi tercih etmek yerine, okyanus ötesine giderek, kendine önemli olduğunu hissettirecek yalanlar dinleme telaşına düşmüştür.

Washington’daki kapalı kapılar ardında yapılan toplantıların ardından düzenlenen basın toplantısından çıkan en olumlu sonuç, ABD'nin ülkemize bölücü örgüt hakkında istihbarat sağlayacağı bilgisidir.

Böyle bir fırsatı kaçırmayan medyamız da, havalı U-2 casus uçakları ile soğuk savaş döneminden kalma çok gizli "echelon" sisteminin Türkiye’ye istihbarat sağlayacağı balonlarını uçurmaya başlamıştır.

Halbuki, bizim yaşadığımız terörün kaynağı bellidir ve o da İmralı adasında cezasını çekmektedir!

ABD çok istiyorsa, bu gıcır gıcır teknolojilerini, ülkesini ve bunun yanı sıra dünyayı kana bulamaktan çekinmeyen baş düşmanı Usame Bin Ladin'i yakalamakta kullanabilir!

Atalarımız, “Kelin merhemi olsa, kendi başına sürer” diye boşuna dememişlerdir.

Gerçekte; U-2 uçakları ile bölücü örgütün değil de, aksine, sınırımızdaki TSK askeri hareketliliğinin izlendiği ise, dikkatli bir gözle bakıldığında, ABD medyasında hemen her gün yer almaktadır.

Geçmişte, hali hazırdaki Başbakanımız’ın “deliğe süpürülmemesi, aksine, kullanılması” için “büyük ağabey”in yetkililerinden ricacı olan “arayı bulucu” danışmanlarının bu gezideki rolleri de ayrı bir merak konusudur?

Terörle mücadele için Milletin tam desteği ve hatta heyecanlı bir beklentisi varken, muhalefet partileri veya devletin diğer kurumlarıyla işbirliği yapma şansı aranmadan; sanki tek şart buymuş gibi, yabancı başkentlerden icazet almaya girişmek nereden icap etmiştir?

Bu esnada, bölücü örgüt her türlü propagandasını yapmış, kaçırdığı 8 askerimizi, bölücü başının posterlerinin de asılı bulunduğu bir ortamda, hem de tutanakla, hem de Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılık yemini etmiş olan milletvekillerinin de bulunduğu bir guruba teslim etmiştir.


Bu arada, ismiyle mütenasip Murat Karayılan’ın, “Bu sürecin her aşamasından Türk Hükümeti’nin bilgisi ve onayı vardı.” şeklindeki dikkat çeken açıklaması ise, arada kaynayıp gitmiştir.

Şimdi de, “yaşadığı yoğun baskı ve endişeden dolayı, rehin alınanın, rehin alana karşı bir yakınlık veya bağlılık geliştirmesi” şeklinde açıklanabilecek psikolojik bir durum olan Stockholm Sendromu’ndan muzdarip oldukları aşikar olan 8 askerimizin, tezgahlanan bir oyunun parçası oldukları savı ortaya atılmaktadır.

Bu gibi ütopik savlar; er seviyesinde dahi olsa, TSK’nın içinde organize olmuş hainlerin barındığı anlamına gelir ki, geçmişte yaşanan başka tecrübelerden de gördüğümüz kadarıyla,TSK nın bu tür bir gaflet içerisinde olduğunu düşündürtmeye çalışmak, tamamen başka amaçlara hizmet etmektedir.

Oralarda askerlik yaptığım için çok iyi biliyorum ki; arkadaşlarının bir kısmı şehit edilmiş, bir kısmı da dağa kaçırılmış Mehmetçiğin önünü bir açarsanız, değil Kandil’i, Bağdat’ı dahi yerle bir edeceklerine dair en ufak bir şüphemiz yoktur!

Yaşanan tüm bu olayların kaynağı olarak artık tescillenen Amerikan cephesine gelince:

Terörist olarak nitelediği insanların ve hatta müttefiki olarak bilinen bir ülkenin(?) askerlerinin başlarına çuval geçirmek suretiyle bir “çuvallama” modası icat eden Bush’un aslında doğuştan bir “çuvallama” üstadı olduğu, maalesef, iktidarının sonlarına doğru anlaşılmıştır.

Abuk-sabuk hayaller veya hayalet düşmanlar için harcanan milyarlarca dolar nedeniyle ABD ekonomisi, tüm dünya ekonomisini de olumsuz bir şekilde etkileyecek bir şekilde durgunluğa girmiş; yapılan yanlış uygulamalar nedeniyle, dünya üzerinde ABD’den nefret eden insanların sayısında müthiş bir artış meydana gelmiştir.

İçte ve dışta hızla itibar kaybeden Bush yönetiminden medet ummak, ileriyi görebilen bir hükümetin yapmayacağı bir harekettir.

Anayasa gereği zaten bir kez daha seçilemeyecek olan Cumhuriyetçi Başkan Bush’un yerini Demokrat Başkan Adayı Bayan Hillary Clinton’un alacağı artık kesin gibidir.

Cumhuriyetçilerin hırçın dış ve iç politikaları sebebiyle yorulan Amerikan halkını dinlendirmek ve yıpranan Amerikan imajını düzeltmek görevi Demokrat görüşlü Bayan Clinton’a kalacaktır.

Bu durumda, tabiri caizse, bir enkaz devralan Bayan Clinton’un, Bush’un aksine, dünyanın çeşitli yerlerine “demokrasi sağlamak” yerine, ABD içindeki ekonomik ve sosyal yangını söndürmekle ve halkının refahını yeniden sağlamakla uğraşacağı şimdiden bellidir.

Böyle bir durumda, halihazırda Irak’tan büyük ölçüde asker çekmeye karar veren ABD’nin, yeni dönemde Irak’ı yine birinci öncelik olarak alacağı, artık tartışmalı bir husustur. Irak yeni dönemde, büyük bir olasılıkla, kendi kaderiyle baş başa kalmak durumunda olacaktır.



Sonuç olarak; Türkiye gaflet uykusundan uyanarak, Irak’la ilgili olarak acilen artık kendi menfaatleri doğrultusunda bir politika hazırlayıp, bunu halihazırdaki ABD yönetimine diretmelidir.

Bu esnada, gerçekçi lobi faaliyetleriyle, 2008’de yönetimi devralacak olan yeni yönetimin Irak politikasına da yön vermeye çalışmalıdır.

Geleceğimizin garantisi, bugün iktidarı elinde bulunduranların, Milletimiz’in ve Devletimiz’in menfaatleri doğrultusunda, bugünü ve geleceği çok ama çok iyi okumalarından geçmektedir..

 

 

Yayın Tarihi : 8 Kasım 2007 Perşembe 11:41:32
Güncelleme :8 Kasım 2007 Perşembe 11:45:48


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?