3
Mayıs
2025
Cumartesi
ANASAYFA

Maydanoz Olma Lagendijk


Biz Türkler, asla yabancı düşmanı değilizdir.

Bilakis, özellikle de batılı yabancıları, baş tacı yapacak kadar da çok severiz.

Onların bizim hakkımızdaki düşüncelerine çok önem verir; bizi hep sevmelerini, takdir etmelerini isteriz.

Dünyanın her ülkesinde herkesin başına gelebilecek bir suçun mağduru olan “barış gelini” G. Pasqualino’nun Türkiye’de bir sapık tarafından tecavüz edilerek öldürülmesini bile bir “milli utanç” vesilesi olarak hanemize yazacak kadar da vefalıyızdır.

Günü birliğine veya tatile gelenler, bu ilgiden memnun bir şekilde ülkemizden ayrılırlarken; “işleri” Türkiye olanlar, artık temelsizliklerinden midir, komplekslerinden midir bilinmez; bir süre sonra ‘müstemleke komiseri’ gibi hareket etmeye başlarlar?

“Büyükelçi”, “eş başkan”, “başkan”, “Türkiye masası sorumlusu” gibi sıfatlar taşıyan bu zatlar, bu ilgiden dolayı şaşırıp, bir süre sonra kendilerini ilgilendiren veya ilgilendirmeyen her konuya “maydanoz olmaya” başlarlar.

* * *

AB Komisyon Başkanı Manuel Barroso’nun geçen hafta yaptığı Türkiye ziyaretindeki cüretkâr tavırları bizi ziyadesiyle şok etmişti.

Sayın bakan, ağzından kaçan(!) “mucize” kelimesinin laikliğe aykırı olup olmadığını, şaka yollu olarak yanında bulunanlara sormuş, böylece, Türk Adaleti’ne ince bir gönderme yaptığını sanmıştı!

Kusura bakmasınlar, artık kendilerine “bilinçsiz AB yalakası” diyeceğimiz bir gazeteci güruhu da bu sözleri ayakta alkışlamıştı.

* * *

AB’nin aslında kendi vatandaşları için bir “dünya cenneti” yaratma ideali olduğunu daha önceki yazılarımızda da belirtmiştik.

Vatandaş olmayanların veya sonradan vatandaşlık edinenlerin durumlarını merak ediyorsanız, orada yaşayan akrabalarınıza veya arkadaşlarınıza sorup öğrenebilirsiniz.

Bu “dünya cennetinin” asıl özelliği, vatandaşlık hakkına sahip fertlerin, dünya nimetlerinden olabildiğince fazla ve eşit olarak faydalanması esasına dayanmasıdır.

Yani AB; ekonomik kaygıları giderilmiş, dünya standartlarında eğitim almış, sağlık ve sosyal güvenlik kaygıları bulunmayan “vatandaşların” huzur içinde yaşadığı bir ‘tek devlet’ projesidir.

* * *

1959 yılından beri üyelik sürecini yürüttüğümüz AB’nin Türkiye’ye yaklaşımı da, bir başka açıdan oldukça ilginçtir:

AB’nin Türkiye jargonu sadece demokrasi ve insan hakları üzerine inşa edilmiş gibidir?

AB’nin kendi vatandaşları için sağladığı ekonomik, sosyal ve insani ölçütlerin Türk vatandaşları için de sağlanmasına dair, hükümetlere yaptığı önemli bir baskıyı göremezsiniz.

Varsa da yoksa da Türkiye’deki “demokrasi eksikliğinden” ve en çok da bir suç işlediğiniz zaman işinize yarayacak “insan haklarından” bahsedilir bir tek!

* * *

Geçenlerde, AB-Türkiye ilişkilerinde önemli bir konuma sahip olan bir zat, “AB’nin parti kapatma davalarını anlayamadığını” söyleyerek, bizi adeta çağ dışılıkla suçladı.

Halkın bu kadar desteğini almış bir partinin beceriksiz ellerde kapatılma noktasına getirilmesini anlayabilmek zaten mümkün değilken, bu şahısların AKP’ne olan ilgi ve sevgisi bizi bir o kadar da şaşırttı!

DTP’ne olan aşklarını ise Roj Tv’den zaten defalarca ilan etmişlerdi!

Parti kapatma davalarını anlayamadıklarını beyan eden bu zata, çok değil, daha 2004 yılında Flaman Bloku isimli siyasi partiye karşı açılan kapatma davasını incelemesini öneririm.

Flaman Bloku, Yüksek Mahkeme’nin partiyi kapatma kararı vereceğini anlar anlamaz, kendisini feshederek Flaman Menfaati adını almış; ırkçı ve ayrılıkçı unsurlar taşıyan özel parti programından tamamen vazgeçtiğini de açıklamak zorunda kalmıştı.

Kapatma davası görülen parti, Belçika’da faaliyet gösteren bir siyasi parti ve davanın görüldüğü yer de çok uzak değil, senin de milletvekili olduğun Avrupa Birliği’nin başkenti Brüksel’di!

O zaman, sen daha neyi anlamadın Sayın Lagendijk?

Yoksa sen de “taraf” mısın?

Yayın Tarihi : 16 Nisan 2008 Çarşamba 15:37:44
Güncelleme :17 Nisan 2008 Perşembe 11:41:04


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?