20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Milli Egemenlik ve Ordu - I


Türk Silahlı Kuvvetleri, bugün, muvazzaf ve mecburi askerlik hizmetini yerine getirenlerle birlikte yaklaşık 700.000 kişilik bir insan gücüne sahiptir.

Paul Kennedy, “Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri” isimli araştırma kitabında, özetle, güçlü bir ekonomiyi ayakta tutabilmek için güçlü bir orduya, güçlü bir orduyu ayakta tutabilmek için de güçlü bir ekonominin varlığına karşılıklı ihtiyaç olduğunu vurgular.

Kennedy, 1500 yılından başlayarak günümüze kadar gelen incelemelerinde, ekonomi ve ordu arasındaki güç dengesi iyi kurulduğunda büyük imparatorluklar doğduğunu, bu denge bozulduğunda o imparatorlukların dağıldığını bütün açıklığıyla ortaya koymuştur.

“Sömürgeci imparatorlukların” incelendiği bu kitapta, ABD’nin bugünkü durumu ve geleceği hakkında da bazı analizler mevcuttur.

* * *

Savaşan bir orduya sahip olmaları “yasak” olan Almanya ve Japonya’nın ekonomik güçlerinin ardında, belki de, bir ordu beslememeleri yatmaktadır.

Ancak; bu ülkelerin elinde bulunan ekonomik “güç”, savaş gücüne haiz ordulara sahip olmamaları sebebiyle, asla, caydırıcı veya yaptırım gücü olan bir “kudrete” dönüşememektedir.

Dünya üzerinde, “profesyonel çevik ordu” konseptine geçerek caydırıcılık kudretini ispatlamış en etkili ordu olarak gözüken Amerikan Ordusu’na, geçenlerde, bir başka devletin ordusu tarafından sessiz ama etkili bir mesaj verildi:

Hükümetin de “sınır ötesi operasyon yetkisi” vererek desteklediği ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nce ilerleme ve geri çekilme tarihleri büyük bir gizlilik içerisinde çok önceden planlanmış olan ve pkk terör örgütüne karşı yapıldığı izlenimi verilen Güneş Kara Harekatı ile “bağımsız Kürdistan” hayali ile yanan Barzaniler ve ağabeyleri Amerika’ya, Türkiye’nin “uyumadığı” ve bu bölgede Türkiye’ye rağmen “at koşturamayacakları” mesajı verilmiş oldu.

Harekatın hemen ardından Mesut Barzani’den gelen “Biz Irak’ın bütünlüğü içerisinde var olmak istiyoruz, bağımsız devlet kurmak gibi bir amacımız yok” şeklindeki açıklamanın bir tesadüf eseri olmadığı da ortaya çıkmış oldu.

Meşhur ECHELON sistemleri sayesinde TSK’nın geri çekilmeye başladığı haberini alır almaz televizyon ekranlarından “Irak topraklarından derhal çıkın” diyerek bir adım öne geçtiğini düşünen ABD Savunma Bakanı Gates’in bu manevrası ise tek bir şeye işaret ediyordu:

Amerika artık, söz hakkı olmayan bir senaryodan “rol çalarak” durumu kurtarmaya çalışıyordu!

* * *

Yakın coğrafyamızdaki işgale uğramış, iyi ya da kötü, kendilerince yönetilen bir devlete sahipken bu devleti de kaybetmiş veya devletleri artık “manda”(mandate) anlayışıyla yönetilir hale gelmiş olan ülkeleri ve bu ülkelerin milletlerinin düştüğü feci durumları gördükçe; bir vatana, bir bayrağa ve özgürce yaşadığımız bir ülkeye sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu bir kez daha anlıyoruz.

Ordusunu Irak’ı işgale gönderen Bush’un tv ekranlarından sırıtarak yaptığı konuşmasındaki son cümlesi, kulağa çok hoş gelmesine rağmen, aslında bir milletin bir süre sonra karşılaşacağı acı durumu işaret etmekteydi:

“Oraya özgürlük ve demokrasi götüreceğiz!”

İşgalden önce dünyadaki en düşük çocuk ölüm oranına sahip olan; sağlığın, eğitimin bedava, geçimin sudan ucuz olduğu Irak’ın “demokrasi getirilme” bahanesiyle işgal edilmesinden sonra; halkının yaşadığı kayıplar ile çekmekte oldukları acılar ve sefalet gözümüzün önünde cereyan etmektedir.

Atılan “halı bombalarla” ölmeyenleri, bu bombalarda kullanılan düşük yoğunluklu uranyum sebebiyle ilerde yüzleşecekleri mutlak olan bir “kanser” tehlikesi beklemektedir.

Havası, suyu, gıdası zehirlenmiş bir ülke artık kime “vatan” olabilir?

* * *

Ankara’da tanıştığım Filistinli temsilcinin sözlerini hayatım boyunca asla unutamam:

“Başınızda işleyen bir devletiniz ve özgürce yaşadığınız bir vatanınız var, buna şükredin. Biz yataklarımızda gece uykusu bile uyuyamıyoruz. İsrail jetleri geceleri korkunç bir gürültüyle alçaktan uçuş yapıp, sonra da rasgele bir yeri bombalayıp, insanları öldürüyorlar. O gece sıranın kimde olduğunu, çocuklarımızın hayatta kalıp kalamayacağını düşünmekten bitap düşüyoruz. Bu psikolojik baskı sebebiyle, ‘ölsek de bu işkenceden kurtulsak’ dediğimiz günler çok oluyor.”


Devam edecek…


feramuzerdin@kenthaber.com

Yayın Tarihi : 22 Nisan 2008 Salı 21:46:08


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?