20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Polis Şefinden Minik Kıza Doğum Günü Hediyesi: Hayatı


Bu defa size, yakın bir dostumdan dinlediğimde; tüylerimi diken diken eden ve etraftakilerin hüngür hüngür ağlamasına sebep olan, gerçekten “yaşanmış” bir olayı aktaracağım:

Geçen Ağustos ayı…

Hava çok sıcak ve açık; deniz masmavi ve sakindir.

İstanbul’un sahil ilçelerinden birisinin Emniyet Müdürü, emrindeki bir birimi denetlemek üzere, yanındaki iki kişiyle birlikte, denizde bir botla seyir halindedir.

İçindekilerin, motor gürültüsüne rağmen kendi aralarında sohbet ettiği Polis teknesi, çarşaf gibi denizi yararak ilerlerken; denizin orta yerinde, Emniyet Müdürü’nün cep telefonu çalar.

Arayan, önemli bir “üstü” olduğundan ve motorun gürültüsünden arayan kişiyi iyi duyamadığından; kaptana tekneyi durdurmasını ve motoru susturmasını emreder.

Ayağa kalkarak; gayri ihtiyari, denize doğru döner ve telefonla konuşmaya başlar.

Görüşmenin bir yerinde, gözüne, yüz veya yüzelli metre kadar ileride, denizde çırpınan bir “şey” ilişir.

Biraz daha dikkat kesildiğinde, belli – belirsiz bir feryat daha duyar:

“Anne!”

Telefondaki üstüne durumu anlatarak, telefonu kapatır ve kaptana, derhal o yöne doğru hareket etmesini söyler.

Denize bir batıp, bir çıkan karaltıya doğru hızla yaklaşırken, teknedeki üç kişi de pür dikkat, ne olup bittiğini anlamaya çalışmaktadır.

Nihayet, bir çift minik elin suyun üzerinde kalmaya çabaladığını fark ederler!

Oraya vardıklarında, suyun altındaki upuzun siyah saçları denize yayılmış olan bir kız çocuğu, gücü artık tükenmiş bir halde, kendini derin suların insafına bırakmış ve artık dibe doğru gitmektedir!

Müdür, bir an bile tereddüt etmeden üniformasıyla suya atlar.

Ancak; çocuk artık suyun üstünde değildir.

Emniyet Müdürü, kararını vermiştir.

Derin bir nefes alır ve suya dalar.

Son şansını deneyecektir.

O an gözünün önüne kendi çocukları gelir.

Bir an için kendi kızının yerine koyduğu bu masum çocuğun, bu derin mavilikte yitip gitmesine asla izin veremeyeceğini düşünür.

Nefesi tükeninceye kadar dibe dalar ve artık kendinden geçmiş olan çocuğu, son bir hamleyle o güzelim saçlarından yakalar.

İnsanüstü bir gayretle çekerek su yüzüne çıkarttığı, bilinci kapalı bir halde olan çocuğu, arkadaşlarının da yardımıyla tekneye alırlar.

Teknede hareketsiz yatan çocuğun yuttuğu suyu çıkarmaya başlarlar.

Hepsi de, çaresizlik içinde, çocuğun yaşaması için, Allah’a artık seslice yakarmaktadır.

Kader, bu minicik çocuğa acaba nasıl bir yol çizmiştir?

İnsanüstü çabaları, duaları ve yakarışları bu çocuğu hayata döndürmeye yetecek midir?

Saniyeler süren ancak, oradakilere asırlar gibi gelen bir bekleyiş sonunda çocuk, bir anda kusmaya ve nefes almaya başlar.

Bu nefes, sanki onların da “ilk nefesidir.”

Sevinçle ağlayarak, birbirlerine sarılırlar.

Karşılarındaki, daha 3–4 yaşında olduğu her halinden belli olan dünyalar güzeli mini mini bir kız çocuğudur.

O da, başını Emniyet Müdürü’nün omzuna yaslamış; hisli hisli ağlamakta, neler oluğunu anlamaya, yaşadığı şoku atlatmaya çalışmaktadır.

Sevinçle dolu olmalarına rağmen, hepsinin kafasını kurcalayan bir soru vardır:

Yüzme bilmeyen 4 yaşındaki bir çocuk, ıpıssız bir denizin ortasına tek başına nasıl gelmiştir?

Sorularının cevabını, çocuğun tedavisini ve işlemlerini yaptırmak üzere karaya doğru ilerlerken, kendilerinden yaklaşık iki – üç kilometre ötedeki bir yata yaklaşınca bulurlar:

Çocuk, eliyle yatı göstererek, bitkin bir şekilde “Düştüm.” der.

Çocuk, yaşıtları ve annesiyle birlikte doğum gününü kutladığı tekneden düşmüştür ve teknedekiler, küçük kızın düştüğünü henüz fark bile etmemişlerdir!

Yitirdikleri kızlarına ikinci kez “sahip olan” aile, bu olaydan sonra, artık her fırsatta Emniyet Müdürü’nü kızlarıyla birlikte ziyarete gidip, “Size kızınızı getirdik” diyorlarmış.

O Emniyet Müdürü, akıl almaz tesadüfler zinciri, cesareti ve feragati sayesinde küçücük ve masum bir kız çocuğunu, yani “yeni kızını” ölümün ellerinden çekip kurtarmıştı.

Belki de, maddi sıkıntılar içinde kendi öz kızına bile istediği bir doğum günü hediyesini almakta dahi zorlanıyorken; manevi kızına, doğum gününde değeri parayla ölçülemeyecek olan bir şey hediye etmişti:

Hayatını…


feramuzerdin@kenthaber.com

Yayın Tarihi : 28 Ocak 2008 Pazartesi 12:38:14


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Remzi CANGÜVEN IP: 88.229.71.xxx Tarih : 28.01.2008 22:18:03

POLİSLİK; FEDAKARLIK İSTEYEN BİR MESLEK.ANLATILAN OLAYLARA BENZER OLAYLAR HER ZAMAN POLİSTE YAŞANIR AMA,HALKIN ÇOĞU BUNU BİLMEZ.BÖYLE FEDAKAR İNSANLAR TOPLULUĞU OLAN POLİS CAMİASİ SEVİLMEZMİ!POLİSİ;VİCDANI İLE YAPTIKLARI FEDAKARLIKLARLA HALKI İÇİN YAŞADIĞINI BİLDİĞİM İÇİN ÇOK SEVİYORUM.ADLİ TABİP BİR TANIDIĞIM VARDI VE ÜMİVERSİTE YILLARINDA POLİSİ SEVMEDİĞİNİ,SONRA DOKTOR OLUNCA POLİSLERİ YAKINEN TANIDIĞINI VE POLİSİ ESKİDEN HİÇ SEVMEZDİM.ANCAK ŞİMDİ İSE ÇOK SEVİYORUM DEDİĞİNE TANIK OLDUM.BUNLAR HAYATIN GERÇEKLERİ,GERÇEKLER HİÇ BİR ZAMAN İNKAR EDİLEMEZ.SAYGILARIMLA


harun ıldız IP: 85.102.153.xxx Tarih : 31.01.2008 00:12:15

POLİSLİK MESLEĞİ GERÇEKTENDE ASKERLİK GİBİ ÖĞRETMENLİK GİBİ ÇOK KUTSAL MESLEK.FAKAT ŞİMDİ GÜNÜMÜZDE ÖYLE POLİSLER VARKİ BU GÜZELİM KUTSAL MESLEĞİ ÜÇBEKURUŞA KAR SAYARAK KENDİLERİNİ VE POLİSLİK MESLEĞİNİN ADINI KİRLETMEKTEDİRLER.ONUN İÇİN VATANDAŞIMIZIN ÇOĞUDA DOĞRULARI YUKARIDA Kİ OLİS ŞEFİ GİBİ MEMURLARI GÖRMEZLİKTEN GELİP DİREKMEN KENDİNİ SATAN BAZI POLİSLERİ GÖRMEKTEDİRLER SONUÇTADA DİĞER POLİSLERİNDE ADI KİRLENMEKTEDİR...