Konuşmasına ilk olarak, Saadet Partisi eski Genel Başkan Vekili Recai Kutan'a baş sağlığı dileyerek başlayan Arınç, birçok siyasetçinin beldeye geldiğini hatırlatarak, herkesin fikirlerini söyleme özgürlüğüne sahip olduğunu belirtti.

Arınç, "Burada seçim arifesinde yaşanalar demokrasinin bir güzelliğidir. Yusufça beldesini duymamış insanlar, Yusufça'ya gelmişlerdir. Meclis Başkanlığım dönemimde Burdur'u ziyaret ettim. Türkiye'de 338 milletvekilimiz var. 7 yıldır devam eden hükümetimiz var. Yüzde 70 belediye kazanmış bir iktidarımız var karşınızda. Halkın desteği bize güç veriyor. Burada seçime giren 6 siyasi parti var. Bizim referansımız hepsinden daha kuvvetli, daha büyük. Bu bir tehdit ya da baskı değil. Yusufça hangi adaya oy verirse başımızın üstünde yeri var. Meydanlara sarkmaya, bağırmaya ve çağırmaya gerek yok" dedi.

Siyasetçinin görevinin halkın sorununu çözmek olduğunu belirten Arınç, "Refah ve Fazilet partileri kapatılınca, 'Adam gibi bir parti kuralım ve hizmet edelim' dedik. Allah da bu dileğimizi kabul etti ve 7 yıldan beri de başkasına iktidar vermiyoruz. Biz de iktidardan gideceğiz, kazık çakacak halimiz yok. Elinizi vicdanınıza koyun. Siyasette iddia vardır. Ben daha çoğunu yapacağım. Sen yaptın ama az oldu. Ben daha çoğunu yapacağım. İddia böyle olur. Yoksa bunlar bunları yaptı ama rejim tehlikede. Laiklik bundan inciniyor. Geç bunları, hiçbirisinin kıymeti yok. Rejim de yerinde laiklik de yerinde, anayasa da yerinde. Sadece halkımıza hizmet eden iktidar geldi. Hazmedemediğin o. Eski iktidarların 50 senede yaptığı 50'yi bulmaz. Onların 50 senede yaptığını biz 5 senede yaptık" ifadesini kullandı.

Bu ülkenin başında Davos'ta dünyanın en büyük zalimine 'Sen zalimsin' diyen bir başbakan olduğunu söyleyen Arınç, sözlerini tamamladığı sırada okunan ezan sırasında ise, "Siz sus dediniz, susuyorum. Laikçiler laf etmesinler" dedi.

Demokratik açılıma da değinen Başbakan Yardımcısı Arınç, sözlerine şöyle devam etti: "Sayın Baykal gitti. Giderken belki bir miktar korku bırakmış olabilir diye endişe ediyorum. Biz memleketimizi seviyoruz. 30 seneden beri terörle mücadele edildi. Sadece asker-polis değil, savcılar, hakimler nerde kimi bulduysa bu ateşin içinde kaybettik. Dağa çıkanlar da öldü, terörist de öldü. Ama biz kaybettiğimiz değerleri trilyonlar versek bugün yerine koyamayız. Sadece bu canları kaybetmekle kalmadık, bir hesaba göre 100 milyar dolar, bir hesaba göre de 30 milyar dolar civarında 30 senelik terör sebebi ile kaybımız oldu. Bu gerçektir. 300 milyar dolar, terör sebebi ile hazineden harcanmamış olsaydı, Türkiye'de 15 bin hastane 100 binden fazla köprü, 100'den fazla havalimanı yapılırdı. Biz terörle mücadele ediyoruz. Arkası geldi mi? Maalesef gelmedi. Komutanlarımız, askerlerimiz, polisimiz, korucular ve güvenlik güçlerimiz canlarını hiçe sayarak mücadele ediyorlar. Ama bu teröristler karakol basmaya devam ediyor.

Bu terörü bitirebilmek için çok yönlü program yapmak zorundayız. Sadece bomba atarak bu işleri çözemediğimiz ortada. Her havalanan uçak milyarlarla ifade ediliyor. Gerekli olduğu için yapılıyor. Ama 30 sene oldu hala terörün kökünü kazıyamadık. Bu askerimiz ve polisimizin mücadelesinin başarısız olduğu anlamına gelmez. Bu dağa çıkışlar devam ediyor. Eylemler devam ediyor. Hayatını hiçe sayan bedbaht insanlar, hala terörist olarak bu ülkeye kan kusturuyor. O zaman ne yapmalıyız? Bu zamana kadar rahat iktidarlar geldi. Herkes havasına baktı. Bu zor işin altına taşın atına elini koymadı. Sadece silahlı güçle mücadele etmek sonuç vermiyor. Siyaseten de toplumsal, kültürel haklarda da başka şeyler yapmak gerekiyor. Ben bir proje uygulayacağım. 2 ana temeli var: Bir, terörü sona erdireceğim. Öyle işler yapacağım ki terör silahlı eylem yapamayacak. Yani buna hayır demek akıl karı değil. Akan kanlar dursun diyorum. Hayır aksın diyen birisine ben deli gözü ile bakarım. Ne yapacaksın da terörü bitireceksin?

Muhalefet partilerinin bir kısmı, Saadet partisi hariç, MHP ve CHP kapılarını kapattı. Düşman olarak gördüler. Çok da önemli değil. Biz yapacağımız işi iyi bilirsek halkımız da bize destek verirse bunu başaracağız. Bir, terör sona erecek; iki demokratikleşmeyi daha da güçlendireceğiz. Özgürlükleri daha da kuvvetlendireceğiz. Türk-Kürt ayrımına gitmeksiniz, bin senedir nasıl Çanakkale'de birbirlerimizin kucağında ölmüşsek o günlere döneceğiz. Etnik köken itibari ile birbirimizi reddetmeyeceğiz" dedi.