Milliyet Gazetesinde yayınlanan bir araştırmaya göre;
· Şehirlerde evli kadınların % 18i, köylerde de % 76sı eşleri tarafından dövülüyor.
· Kadınların % 57,7si evliliklerinin ilk gününde şiddetle karşılaşıyor.
· Aileiçi suçların % 90ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturuyor.
Ve sen, bizim kadınımız, direniyorsun, dünyanın bütün kadınları gibi, inatla ve onurla
Oysa bak, Usta nasıl tarif ediyor seni;
Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde
Yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir
Harman yerinde dokuz zilli
Köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir.
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal
O benim kollarım bacaklarım.
Yavrum, anam, karım, kız kardeşim
Hayat arkadaşımdır
. (Nazım)
Dünya Kadınlar Günü, yani 8 mart, yani insanlığın sana adadığı, insanlık tarihinin en azından yarısını yazmış bir kitlenin hikayesini sığdırmaya çalıştığı bir gün...
Kutlu olsun...
Sen bir kadınsın, yeryüzündeki bütün dillerin jokeri olan şeyin dilimizdeki yeri ne ise; senin insanlık tarihindeki yerin de odur. Kadının tarihi, yani senin geçmişin, insanlık tarihiyle özdeştir. İnsanlık tarihi bir bakıma senin tarihindir. Çünkü tarihi yaratan da yönlendiren de sensin. Yeryüzü coşkun nehirlerini, denizlerini, okyanuslarını senin göz yaşlarınla, senin kanınla, senin çocuklarının kanıyla doldurmuştur. Uçsuz bucaksız ovalar, yaylalar, bozkırlar senin engin bakışların gibidir. Gökyüzünde senin ruhun dolaşır. Tabiat, ki o da bir feminendir- en büyük yardımcısı olarak seni seçmiştir. Yeryüzünün ahengini korumak, güzelliklerini artırmak, sürekli kılmak için yalnız sana güvenmiş, doğurganlığı, bereketi, nesilleri sana emanet etmiştir...
Sen, Havvasın.
Sen, Meryemsin.
Sen, Amazonsun, Xenasın.
Sen, tarihin ilk uygarlıklarından birini kuransın, mağara adamına komünü, komüne toplumu, topluma erkil olmayı, kurallı yaşamayı, devleti öğretensin, gerektiğinde nasıl savaşılacağını gösterensin...
Sen, direnişin öteki adı Spartaküsün Anasısın, sen Kleopatrasın...
Sen, Kara Fatmasın, Nene Hatunsun...
Sen, ......anamız, avradımız, yârimiz ... sin...
Sen, kurtuluşumuzun ışığı, esaretimiz ve hürriyetimizsin...
Sen, yufka yüreğinden, nazik bedeninden, hayallerinden ve çocuklarından vazgeçmek zorunda kalansın. Yüreğini ateşe, bedenini çeliğe dönüştürensin...
Sen, incir yaprağını ipek giysilere ulaştıransın. Tüylü şapkan, robalı eteğin ve pelerininle salonlardaki baş döndürücü valslerin değişmez partnerisin...
Sen, yardan gayrısına kapalı gül yanağın sahibisin.
Sen, çiçekli entarilerin, şalvarların içinde oğlanlı kızlı çekilen halayların harman yerlerindeki kaçamağısın...
Sen, Leylasın, Şirinsin, Aslısın...
Sen, nicelerini ateşiyle yakan, kendi yüreğindeki ateşi ince hastalığa çevirensin. En büyük aşkların kavuşamayanısın...
Sen, bin yıllık törelerin kurbanı, kahrolası berdellerin biçare bedeli, görücülerin boynu bükük götürdükleri, kumalarının müebbet mahkumusun...
Sen, sokakların Kibritçi Kızı, saraylarda kaybolan tek ayakkabıların gizli sahibi, ormanların Kırmızı Şapkalısı, dağların Heidisi, Yedi Cücelerin Pamuk Prensesi, beyaz atlıların değişmez yolcusu, rüyalarımızın meleğisin...
Senin türkülerin söylemekle bitmez, senin hikayelerin anlatmakla tükenmez, senin tarihin bir güne sığmaz...
Kutlu olsun...
Hüseyin YILMAZ