3
Mayıs
2024
Cuma
GÜNCEL

Orhan Veli heykelindeki martı çalındı

Ünlü şair Orhan Veli Kanık'ın Aşiyan'daki heykelinde bulunan martı figürü, kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce çalındı.
 
''Rumelihisarı'na oturmuşum, oturmuş da bir türkü tutturmuşum'' dizelerini vasiyet kabul eden arkadaşları, ölümünün ardından Orhan Veli'yi Rumeli Hisarı'ndaki Aşiyan Mezarlığı'nda toprağa verdi. Usta şairin 38 yıl sonra yapılan heykeli de sahildeki küçük parka dikildi.
Heykelin mimarı, ''Başıma da konuyor aman martı kuşları'' dizelerinden esinlenilerek, heykele bir de martı figürü ekledi. Heykeldeki ayaklar, açık kitap ve martının kanatları arasındaki uyumun heykeli dinamikleştireceği düşünülmüştü. Martı figürü, heykelin açıldığının ertesi günü çalındı. Bunun üzerine bir martı figürü daha yapılıp heykele eklendi. Çalınan martı ise bir süre sonra denizde balıkçıların ağına takıldı.
 
Önceki gün heykelin önünden geçenler, martı figürünün yerinde olmadığını görünce şaşkına döndü. Yapılan incelemede, martının kimliği belirsiz kişilerce yerinden söküldüğü ve çalındığı anlaşıldı. Ünlü şairin heykeline yapılan saygısızlığa tepki gösteren sevenleri ve vatandaşlar tepkilerini, "Bu heykel daha önce de bir kez saldırıya uğramış, martısı çalınmıştı. Beşiktaş'taki Barbaros heykelinin de kılıcını çalmışlardı. Bu olay Orhan Veli'ye yapılmış büyük bir saygısızlık" sözleriyle dile getirdi.

ORHAN VELİ KİMDİR
13 Nisan 1914 yılında İstanbul'da doğan Orhan Veli, 1932 yılında Ankara Gazi Lisesi'ni bitirdi. Daha sonra 1935'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ndeki öğrenimini yarıda bıraktı, Ankara'ya giderek PTT Umum Müdürlüğü'nde çalıştı (1936-1942), Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu'na memur oldu (1945), oradan ayrılınca (1947) Yaprak Dergisi'ni çıkardı (1 Ocak 1949'dan 15 Haziran 1950'ye kadar 28 sayı çıktı, Son Yaprak adlı özel bir sayı ölümü üzerine arkadaşları tarafından çıkarıldı).
 
14 Kasım 1950 tarihinde beyin kanamasından öldü ve Rumelihisarı Mezarlığı'na gömüldü. Kişiliğini belli eden ilk şiirlerini arkadaşları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet'le birlikte Varlık Dergisi'nde yayımlamaya başladı, büyük bir ilgi gördü; sağlığında kendinden çok bahsettiren şair oldu. Şiiri bir takım kalıp ve klişelerden, şairanelikten, yıpranmış benzetmelerden kurtararak, daha kısa daha basit bir şekle soktu; yalın bir halk dili kullandı, gündelik sözlerle zaman zaman, büyük yergi ve espriden faydalanarak, gündelik yaşantılar üzerine yazdı.

HEYKELE İLHAM KAYNAĞI OLAN ŞİİR: 'İSTANBUL TÜRKÜSÜ'
İstanbul'da, Boğaziçi'nde,
Bir fakir Orhan Veli'yim;
Veli'nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.

Urumelihisarı'na oturmuşum;
Oturmuş da bir türkü tutturmuştum:

"İstanbulun mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
Gözlerimden boşanır hicran yaşları;
Edalı'm,
Senin yüzünden bu hlim."

"İstanbulun orta yeri sinama;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş; bana ne?
Sevdalı'm ,
Boynuna vebalim!"

İstanbul'da, Boğaziçi'ndeyim;
Bir fakir Orhan Veli;
Veli'nin oğlu;
Tarifsiz kederler içindeyim.
İHA
Yayın Tarihi : 21 Eylül 2006 Perşembe 11:06:24


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?