19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Finlandiya dönem başkanlığı

Yarın AB'de yılın ikinci dönem başkanlığı başlıyor. Finlandiya görevi Avusturya'dan devralacak. Türkiye için Finlandiya'nın başkanlığı önemli. AB sürecimiz 1999'un ikinci yarısında yine bir Fin dönem başkanlığı esnasında başlamıştı. Fin hükümetinin Helsinki kararının alınmasındaki çabalarını ve etkin arabuluculuğunu hatırlayalım. Ve bu çabalar Avusturya'nın bugün sona eren dönem başkanlığı boyunca sürdürdüğü metodik engelleme çalışmalarıyla karşılaştıralım.

Benzerlikler ve farklılıklar
Avusturya ve Finlandiya, İsveç ile birlikte AB'ye 1995'te üye oldular. Zenginler genişlemesi olarak bilinen bu genişleme dalgası hem AB'ye hem bu ülkelere yeni perspektifler getirdi. Yaşam standartları yüksek bu üç ülke AB'ye özellikle çevre koruması, rekabet, ar-ge, şeffaflık gibi konularda yeni standartlar taşıdı. Bunun karşılığında kıtanın kuzey ve doğu uçlarında bulunan bu ülkelerin ufukları AB üyeliğiyle epeyi genişledi.

Avusturya ve Finlandiya arasında Soğuk Savaş döneminde önemli benzerlikler bulunurdu. Her ikisi de "özgür Avrupa"nın doğu uçlarında, 1945 sonrası antlaşmaları sonucunda tarafsız kalmaları gereken ülkelerdi. Bu konum o zamanlar her iki ülkeye de tecrit olmuş görüntüsü verirdi. Finlandiya'nın Sovyetler'in etkisi altında bir ülke olduğu, Avusturya'nın da Varşova Paktı ülkelerinin orta yerinde (nitekim Viyana Prag'dan daha doğudadır) bir casus yuvası olduğu vurgulanırdı.

Bu benzerliklerin yanında katılımlarından on yıl sonra iki ülkenin evrimi önemli farklılıklar arzediyor. Bugün Finlandiya 21. yüzyılda AB vizyonu üzerine düşünen ve bunda söz sahibi olmak isteyen bir ülke, Avusturya ise Avusturya-Macaristan'ın eski etki alanıyla yetinmeye çalışan yerel bir ülke.

Finlandiya'nın programı
Finlandiya ilk önceliğini AB'nin geleceği olarak belirlemiş. İlgi çekici olan, genişleme politikasının AB'nin geleceğinin bir parçası olarak ele alınıyor olması, ayrı bir genişleme başlığı altında değil. Genişleme, Avusturya dönem başkanlığının 15 önceliği üzerinden 13'üncüsüydü.

Genişleme'nin bir başarı öyküsü olduğu vurguladıktan sonra, bu politikanın AB için hem yeni katılan ülkeler hem sıradakiler açısından bir siyasî ve ahlakî sorumluluk meselesi olduğunun altı çiziliyor. Bu ay yapılan Avrupa Konseyi zirve toplantısında "hazım kapasitesi" nin Avusturya ve birkaç üyenin ısrarına rağmen yeni bir kriter olarak kabul edilmemesine ve Haziran 1993'te belirlenen Kopenhag Kriterleri ile devam edilmesine "taahhütler yerine getirilmelidir" denerek vurgu yapılıyor.

Belirlenen diğer öncelikler arasında üçü göze çarpıyor.

Rekabet ve yenilikçiliğin teşviki. Finlandiya'nın araştırma-geliştirme'de parmak ısırtacak başarıları mevcut. Yurtiçi hasılasının %3.39'u ar-ge'ye ayrılmış (bizde 0.66), çalışan her bin kişiden onsekizi ar-ge'ci (bizde binde bir kişi), dünya patent sıralamasında İsviçre'den sonra ikinci.

Rusya ile ilişkilerin güçlendirilmesi. Finlandiya'nın Soğuk Savaş'tan miras engin bir Rusya birikimi var ve bunu enerji arzı üzerinden iyice gerilen AB-Rusya ilişkilerini normalleştirmek için değerlendirmek istiyor.

2007-2013 dönemi için hazır olması gereken ve aralarında 7. Çerçeve Program'ın bulunduğu 40 kadar AB programı. Dönem başkanlığı sitesi için : http://www.eu2006.fi/the_presidency

Avusturya'da Türkleri AB yurttaşı olarak görmek istemeyenlerin sayısı nüfusun %80'i. Finlandiya'da ise %64. Az değil. Finlandiya hükümeti buna rağmen Türkiye ile AB'nin bütünleştiği büyük resmi görebilen ve popülizmin esiri olmayı reddeden bir politika izliyor. Avusturyalı siyasetçi ise yelpazenin en solundan en sağına, 1683 Viyana Kuşatması'nda donup kalmış bir vizyondan öteye geçebilmiş değil.
Yayın Tarihi : 30 Haziran 2006 Cuma 09:45:37


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?