17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

AÇIKHAVA AKIL HASTANESİ

Siz Cumartesi geceleri ne yaparsınız? Ben iki elim kanda olsa, ertesi gün sabahın köründe Anadolu yollarına düşecek olsam ya da olmasam, ne yapar eder Okan Bayülgen’i seyrederim. Yaşasaydı babamın doğum günü olan 6 Mart Cumartesi gecesi de aynı şeyi yaptım. Sabaha karşı program bittiğinde televizyonu kapatıp yastığa sarılarak uykuya geçerken ‘iyi ki seyretmişim’ dedim.
 
İyi ki seyretmişim... Çünkü bir kere daha gördüm ki, dünyanın en güzel ülkesini üzerinde yaşayan pek de küçümsenemeyecek sayıdaki sakinleri (!) bir açıkhava akıl hastanesine çevirmeye başlamışlar bile çoktan.
 
Okan Bayülgen’in ZAGA’sını beklerken pek fazla kanal seçeneğimin olmadığı bir otel odasında Kanal D’de TürkStar programında ülkenin insanının vahim durumuna bir kez daha şahit oldum. Ben Popstar saçmalığından sonra insanların bu işe prim vermeyeceğini zannederek büyük bir yanılgıya düşmüşüm. Bu yarışma enflasyonu içinde insanlar da saçmalama, zırvalama gibi konularda sınırları çok fazla aşmışlar. Durum oldukça vahim.
 
Durumun ne kadar vahim olduğunu aslında Okan Bayülgen’i seyredince daha iyi anlıyor insan. Programı arayanların zekaları acaba telefonu açanlar tarafından bir testten mi geçiriliyor diye düşünüyorum bazen.
 
Valla kimse Okan’a kızmasın. O, Zaga programıyla tüm topluma koca bir ayna tutuyor, kendi suretini görenler de sinirleniyorlar. Okan Bayülgen kendisi hakkında yazılıp çizilmesine, bir yerlerde ondan bahsedilmesine hatta programında ona en ufak bir şey söyleyenlere (iyi ya da kötü) hemen bir tavır takınıyor belki, ama ben de şu konuya değinmeden edemeyeceğim. Ona insanların neden sinirlendiğinden yukarıda bahsettim. İnsanlara ayna tutunca böyle ‘kör kör, parmağım gözüne’ misali, haliyle bazıları çok sinirleniyor, tepki gösteriyor ve nefret ediyorlar ondan. Ama Okan’ın anlamama numaralarına yattığı (tabirin kusuruna bakmasın) kendisinin neden bazıları tarafından beğenildiği, hatta çok sevildiği konusuna gelince, bunun nedeni, bir kadının ondan hoşlanması, onu beğenmesi ya da takdir etmesi için gerekli olan üç özelliği kendi bünyesinde taşıyor olması.
 
Nedir bu üç özellik? Bir kadın neden hoşlanır, ya da nasıl bir erkekten? İnanın çok basit görünen ama karmaşık bir formülü var bunun ve herkes tam anlamayabilir. Bu nedenle de pek çok erkek kadınların bazı erkeklerden neden hoşlandığını, onları neden savunduğunu, beğendiğini ya da takdir ettiğini bir türlü açıklayamazlar. Kadınlar da bunu nedense bir türlü açıklayamazlar.
 
Sizi fazla merakta bırakmayayım. Bu üç özellik 1- başarılı, 2- sıra dışı, 3- ilginç olma durumudur. İnanın bana, bu böyle. Ama sakın ola ki, sıra dışı ve ilginç olma özelliklerini bir tutmayın. Aynı şey değildir. Ne ilginç görünen adamlar vardır, hiç ama hiç sıra dışı değildirler. Bazen de tam tersi. İşte, Okan da bu üç özelliği aynı anda üzerinde taşıyan, hem de çok iyi ‘taşıyan’ bir adam.
 
Bu programın ardından 7 Mart Pazar günü Hürriyet gazetesinin Pazar Eki’nde kendisiyle yapılan söyleşiyi okuyunca ne kadar haklı olduğumu gördüm. Bence onu sadece İletişim Fakültesi’nde değil her yerde ders olarak okutsunlar.
 
İnsanlar Okan’a kızacaklarına bazı şeyleri görmeye, anlamaya çalışsalar ne iyi olur...  Onun yaptığı her program iyi bir Türkçe dersi yerine geçiyor. Bunun kaç kişi farkında?
 
Kendisiyle yapılan söyleşide en çok ne hoşuma gitti biliyor musunuz? ‘Anarşist’ kavramını ‘terörist’ ile bir tutan pek çok cahiller cahili, boş kafalı dolaşır etrafta. Okan söyleşi esnasında bu kavramı öyle bir cümle içinde kullanmış ki, artık zeka seviyesi en düşük olan adam bile anlar bence.
 
Bu söyleşi, Okan Bayülgen’in programındaki Elemanlar, Cam Siliciler, Vampir ve Şelale Hanım gibi ‘tip’leri ‘karakter’ zanneden bir gazeteci tarafından yapılmış olması dışında çok güzel.
 
Şelale Hanım dedim de aklıma geldi. Benim en beğendiğim tip o. Başından beri: “Tam olarak kiminle dalga geçtiğini kestirmek zor, ama sanırım hepsiyle, yani bütün kadın programları ile dalga geçiyor” deyip duruyorum. Kendisi de aynen şöyle söylüyor: “Bütün kadın programları... Çoğunlukla onlarda olan şeyleri abartıyor ve dalga geçiyoruz. O ahlâksızlıkları yapanları gülünç duruma düşürüyoruz. Bu açıdan Zaga bir tür haddini bildirme programıdır.”
 
Evet, bu sefer de kadın programları deyince aklıma 8 Mart Dünya Kadınlar Günü geldi. Bilemiyorum ama bana hep saçma ve garip gelmiştir ‘Dünya Kadınlar Günü’ diye bir günün olması. Anneler ya da Babalar günü gibi bir şey değil ki bu. Ama dünya öyle bir halde ki, ne yazık ki tüm dünyaya kadının durumu hatırlatılmak zorunda gibi.
 
Siz Güldünya’nın töre kurbanı olmadığı martavalına inandınız mı? Ben inanmadım ve asla da inandıramayacak kimse beni böyle bir saçmalığa. Kaç kadın 8 Mart günü töre kurbanı olacak? Kaç kadın dayak kurbanı olacak o gün?
 
Güldünya gibilerin böyle bir günü yok. Kadının tek günü olamaz tabii. Ama haklılar aslında, böyle bir gün olmalı. ‘Dünya Kadınlar Günü’ Güldünya için değil, bizim gibiler için. Bazı şeyleri hatırlamamız ve Güldünya’lar için bir şeyler yapmamız için.
 
Birileri bu ülkeyi bilinçli ve programlı bir şekilde koca bir açıkhava akıl hastanesine çevirmeye çalışıyor. Ama bence buna engel olmak mümkün. Kim ne derse desin, bence ‘Türkiye hâlâ mümkün.’
 
Hamiş: Haftalardır Anadolu yollarında olduğum için, biraz da canımdan çok sevdiğim dostum AGOS gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink’i aramayı ihmâl ettiğimden, açıkçası 26 Şubat günü AGOS gazetesine yapılan çirkin saldırıdan ne yazık ki Radikal gazetesindeki bir köşe yazısı sayesinde haberdar oldum. İlk işim hem gazeteyi hem de sevgili Hrant’ı aramak oldu. Yapılanı kınıyorum. Hrant’a ve tüm AGOS çalışanı dostlarıma geçmiş olsun diyorum. Onlar yalnız olmadıklarını biliyorlar zaten. Her zaman yaptığım gibi Istanbul’a döner dönmez soluğu onların yanında alacağım. Onlarla bu konuyu konuşacağım. Bir dahaki yazımın konusu da bu saldırı olacak.
Yayın Tarihi : 7 Mart 2004 Pazar 23:43:30
Güncelleme :8 Mart 2004 Pazartesi 00:10:24


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?