13
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

İmdat! RTÜK uyuyor mu?

                                     İMDAT! RTÜK UYUYOR MU?
                      (ya da Cumhuriyet Bayramının düşündürdükleri)
 
Herkes yalancı. Kimse doğruyu konuşmuyor. Kime sorsam ya televizyon seyretmediğini söyler ya da yalnızca belgesel seyrettiğini. Külliyen yalan... Utanın be! Nasıl vuruyor o halde şu ahlâksız programların reytingleri tavana? Madem hepiniz belgesel seyrediyorsunuz, neden onların yayın saati gece yarısından sonra? Hayır sadece C ve D grupları değil onları tavana zıplatan, A ve B grupları da bu suça ortak.
 
Biliyorum, televizyon denen şey çok büyük bütçelerle kuruluyor. Hayatını idame ettirmek için de paraya gerek var. Bu da reklam gelirleriyle oluyor haliyle. Bu sebeple de televizyon yeni, iyi, güzel olanı kaldırmaz. Öyle bir şey sunacaksın ki, hem reyting rekorları kıracak, hem de para kazandıracak.
 
İşte böylece ‘BBG’ , ‘Biz Evleniyoruz’, ‘İkinci Bahar’ ve ‘Gelinim Olur musun?’ gibi rezalet programlardan geçilmez ortalık.
 
Şimdi ilk paragrafı okuyup ta, ‘Sakın ha bu programları seyretmeyin!’ diyeceğimi zannediyorsanız çok yanılıyorsunuz. Tam aksine, kafanızı sakın ola ki kuma gömmeyin, seyredin. Seyredin de görün rezaletin son perdesini!
 
Bu konu tam Cumhuriyet Bayramında kafamı epey kurcaladı. Başucu kitaplarımdan biri olan (size de hararetle tavsiye ederim) Tarih Vakfı’nın ‘Mardin / Aşiret – Cemaat – Devlet’indeki fotoğraflara bakıyordum. Bazılarının altlarındaki yazılar: Tıp Balosu, 1960; Münire – Rifat Güven, Cumhuriyet bayramı balosunda, Mardin 1939; Gazi Paşa Okulu kız öğrenciler müsameresi, Mardin 1951; Mardin Halkevi’nde köylülerle bir toplantı günü, 1935; Mardinli hanımların piknik gezintisi, 1937; Bir Mardin evi terasında gençlerin çay saati, 1940; Dr. Aziz Uras, eşi ve yeğeni ile birlikte Cumhuriyet balosunda, Mardin 1948.
 
O ne güzellik. O ne modern ve pırıl pırıl görüntüler, kıyafetler, insanlar. İnsanın içi açılıyor.
 
Aslında benim için bildik görüntüler. Sonuç olarak ben de o tıp balosu fotoğrafının çekildiği yıl doğdum ve halâ o insanların medeniyetini, Cumhuriyet Balolarını vs  dinler dururum annemden ve daha pek çok büyüklerimizden. Büyükbabamın da Cumhuriyet Dönemi fotoğrafçılarından olduğu göz önünde bulundurulursa, bu tarz fotoğraflar görmeye alışık olduğumu tahmin edersiniz sanırım.
 
Ama benim gene de nutkum tutuldu. Hangi yıllar ve sonuçta İstanbul değil, Mardin. (Gerçi şimdilerde etrafıma baktığımda İstanbul’daki pek çok mide bulandırıcı ve gerici görüntünün hiçbirini Mardin’de görmek mümkün değil.)
 
AB Anayasası’na gözlemci olarak da olsa Roma’da imza attığımız Cumhuriyetimizin kuruluşunun 81. yılında neden adam gibi bir Cumhuriyet Balosu yapılmadı? (Birileri bir yerlerde bir şeyler yapıyorlar, hak yemeyelim, ama benim kastettiğim o değil, ses getiren bir şey!)
 
Bana sadece ‘Cumhuriyet’ filmini seyredip ağlamak düştü.
 
‘Bunlar mı Atatürk’ün Türkiyesi’nin Çağdaş Türk kadınları?’ diye sordum kendime ‘Gelinim Olur musun?’ programına bakıp.
 
Ben uzman değilim ve burada psikanaliz de yapmaya niyetim yok, ama büyük ihtimalle bu tür bir yarışmaya katılmak bir ruh hastalığı göstergesi. İnsan nasıl o kadar özelini, iki kişinin arasında kalması gereken şeyleri bu kadar herkesin gözünün önünde yaşamayı kabullenir? Bu sadece para, şan, şöhret olamaz. Mümkün değil. Bu bir nevi ruh hastalığı, sapkın bir ruh hali bu! Bu konuyu uzmanlar araştırmalı.
 
Kim oluyor da bu insanlar çıkıp ciyak ciyak ‘Türk örf ve adetleri’ diye bağırıp bir şeyler öğretmeye, çağ dışı şeyleri insanlık ve özellik diye yutturmaya çalışıyor, bize asla Türkiye’de olmayan şeyleri empoze etmeye kalkıyorlar?  (Arnavutluk’ta varmış o banyodan sonra el öpme meselesi. Seyredenler anlamıştır ne demek istediğimi, gerçi seyretmeye de gerek yok, bu mesele son günlerde tüm basın organlarını meşgul etti durdu.) Türk örf ve âdetleri üzerine ‘master’ yapmış ve sonuçta oğulları ve gelin adaylarıyla rezil olduklarıyla kalıp, en kısa zamanda da unutulup gidecek olan bu kaynana adaylarına sormak istiyorum: ‘Madem geleneklere ve göreneklere bu kadar meraklısınız, o halde burada ne işiniz var? Yatağınıza kadar milyonlarca insanı nasıl oluyor da sokuyorsunuz?’
 
Şahsiyetsiz, karaktersiz, hatta zeka seviyesi büyük ihtimalle –160’larda dolaşan kızlar ve car car car bağırıp ‘kıymetli’ oğullarına güyâ gelin arayan kaynana namzetleri mi Atatürk’ün Türkiye’sinin Çağdaş Türk Kadınları?
 
Biri bana anlatsın Allah aşkına, nereye gidiyor Türkiye? Yazıklar olsun be! Bu mu Türk Kadını? Bunlar mı gelecek kuşakları yetiştirecek genç kızlar ve erkekler? Bu nasıl bir zihniyettir?
 
Ben ‘Türkiye halâ mümkün’ lafını dilime pelesenk etmiştim yıllardır. Şimdilerde biraz daha yavaş sesle yineler oldum, ne yazık ki!
 
Bu ahlâksızlık örneği programda bir de kadınlar diyor ki, ‘Dışarıda bizim hakkımızda yazılanlar gayet iyi şeyler!’ İnanamıyorum, demek ki, o malûm kanal güyâ dışarıyla ilişkisi kesik olan bu insanlara işine gelen yayınları okutuyor ama geriye kalanını, yani yazılanların 99%’unu asla içeri sokmuyor.
 
Benden size bir tavsiye. Şayet gülmek isterseniz ağlanacak halimize, kahvenizi ya da çayınızı elinize alıp www.eksisozluk.com sayfasına girin, Semra Yücel yazın ve okuyun. Ben buraya yazmayayım. Her zaman aynı görüşü savunmayan (ki bu da doğaldır) Sözlük yazarlarının nasıl da bu konuda aynı düşündüklerine şahit olun. (Ben bu aralar bu sözlüğü bayağı bir sever oldum. Dikkat edin, alışkanlık yapabilir!)
 
Siz o sayfaya bakarken ben biraz bağırmak istiyorum. ‘İmdat! RTÜK nerede, uyuyor mu?’ diye sormak istiyorum! Abuk sabuk sebeplerle pek çok televizyon kanalı ekran karartmak zorunda kalırken ve ‘Türk aile yapısına uygun olmayan içerik, mevzuat vs sebebiyle’ diye de kör kör parmağım gözüne tüm ekranı kaplayan bir yazıyı aldığı ceza süresince yayınlamak zorunda bırakılırken, bu programın ayrıcalığı nedir? Bu tarz programlar neden yasaklanmıyor? Esas bu program Türk aile yapısına hiç ama hiç uymuyor! Yok böyle bir saçmalık Türk örf ve âdetlerinde.
 
Ben modern bir ailenin çocuğuyum, çağdaşlıktan yanayım, ama bu çağdaşlık değil, basbayağı barbarlık, utanmazlık ve rezillik. Kimliksiz toplumun kimliksiz insanımsılarını çoğaltma çabaları.
 
Siz gidip şu Ekşi Sözlükte biraz eğlenin. Ben ağlayacağım!
Yayın Tarihi : 1 Kasım 2004 Pazartesi 00:35:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Mustafa Gökay Şahin IP: 81.215.82.xxx Tarih : 1.11.2004 20:29:53
Her evin vazgeçilmezlerinden olan televizyonlar ve bizlere daha renkli dünyalar sunduğunu söyleyen televizyon kanalları, herşeyi açıklamak çok kolay, program yapımcıları reyting alıcak programlar hazırlamak için arz-talep metoduyla hareket ediyorlar, büyük kitleleri televizyon programına bağlamak için de insanların ortak yönlerini seçiyorlar yani tüme sesleniyorlar, bu ülkede ortak yönlerimiz yani gelenek ve göreneklerimiz esas alınarak hazırlanan programlarda aslında bizlerle ortak yönleri olmayan ama bizim birer parçamızmış gibi lanse edilen programlar türk halkının beğenisine sunuluyor, kimsede çıkıp diyemiyor bu ne ahlaksızlık yada bu ne zihniyet, çünkü orada türk geleneklerine uygun olarak bişeyler yapıldığı savunuluyor yani biz burada halkı temsil ediyoruz deniyor, sabah akşam halk arasından seçilen ve stüdyoları dolduran yüzlerce kişi bu programı gün boyu takip edip sonrada şu doğru şu yanlış diye tartışıyorlar ki bu tartışmaların zaman zaman bırakın türk geleneklerini insani değerlere aykırı bir duruma geldiği görülüyor, tartışmalar arttıkça reytingler artıyor ve bu tip programlar malesef devam edip duruyor, pekala RTÜK neden susuyor, neden müdahele etmiyor, gerçekten yapılan programlar etiğe uygunmu, Türk aile yapısı içinde bir kaynana ile bir gelinin milyonların önünde tartışması, yada bir damat adayının o güzel deyipte haftasına başka kızla arkadaşlık kurması, Hayır bunlar Türk gelenek ve görenekleri yansıtan programlar değil, bu sebeble RTÜK susuyor ki haklı bu tip programlar Türk aile yapısını yansıtmadığı için bu yapıya zararda veremezler. Bu programlar ulusal kanallarda tartışma platformlarında tartışılması gereken gerçekten çok derin ve derine indikçe kollara ayrılan bir çok kurum, kişi ve iktidarların ekmeğine yağ sürüyor olabilir, bir örnekle son vermek istiyorum, Ceviz kabuğu programında Atilla İlhan dan alıntı yapacağım, Yugoslavyada sadece devlet kanalının bulunduğu yıllarda halk ve devlet birbirine çok bağlı olduğu için dış güçler halkı devlete karşı ayaklandıramıyorlar. Dış güçler bu bağı koparmak için yugoslavyada önce özel kanallar kuruyorlar ve daha sonra kurdukları bu kanallarda pembe diziler, genç kitleye seslenen özentilik yaratıcak programlar yayınlayarak, Halkı bir nevi uyuşturarak, amaçlarına ulaşıyorlar. İnşallah Biri Bizi Uyuşturmuyordur. Saygılarımla İnş.Müh.M.Gökay ŞAHİN