13
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

İki Milyon TL'ye Özgürlük!

Troya’dan yeni döndüm sayılır. TUREB (Turist Rehberler Birliği) gezisiydi. Troya kazı başkanı Prof. Manfred Osman Korfmann ve asistanı Rüstem Aslan bizi gezdirdi. Büyülü bir geziydi. Halâ rüyada gibiyim, bu hafta yazmayı planladığım yazıyı yazamadım ve kaçtım. İki milyon TL verip özgürlüğe kaçtım...
 
Ben bunu iki haftadır yapıyorum. İki milyon TL’ye özgürlüğümü satın alıyorum. Bir ada vapuruna binip Burgazada’ya gidiyorum. Aslında ben Kınalıada’cıyımdır ama bu sene kelimenin gerçek anlamıyla kadim dostum olan Aydan adada ev tutunca böyle bir program da kendiliğinden devreye giriverdi.
 
Mesela, bu yazıyı o evin Heybeliada’ya bakan penceresinin önündeki masada yazıyorum.
 
Ada vapuruna binince çok büyük bir zevkle kitap okuyabildiğimi gördüm. Evde okuyamadığım kitapları ada vapurunda okuma kararı aldım bu sebeple. Bir türlü başlayamadığım, ilk baskı meraklılarından olduğum için, çıktığı ilk günden beri beni kütüphanemde bekleyen Ahmet Altan’ın son kitabını geçen hafta, Kınalıada ile ilgili Proti’den Kınalı’ya adlı yeni çıkan bir Orhan Şevki kitabını da bu hafta ada vapurunda okudum.
 
Bu arada seyyar satıcıları seyredip eğlendim, hatta uzun zamandır aradığım limon sıkacağını ve işime yarayacağına emin olduğum kalemleri satın bile aldım.
 
Aslında benim yaptığım bir nevi kaçış gibi bir şey. Yani adaya varır varmaz gereken birkaç şeyi alıp (bu arada adanın gazetecisi, şarkütericisi ve manavı sizi tanımaya başlıyor, ahbaplık bile kurduğunuz oluyor ve sohbet bile ediyorsunuz) hemen yokuşu tırmanıp arkadaşımın evinde ve bahçesinde zaman geçirmek. “Demek ki buna ihtiyacım varmış” diyorum. Yoksa İstanbul’da yazılacak yazılar, çözülmesi gereken Troya ve Mardin kasetleri ve yapılacak onlarca iş beni bekliyor...
 
Belki diyeceksiniz ki, bu ne biçim iki milyona özgürlük? Aslında olay gitmeye karar vermekte bitiyor. Bu sebeple satın alacağınız özgürlüğün bedeli sadece iki milyon. Tabii, şayet akbil sahibiyseniz bu sizin için daha ucuz olacaktır. (1.300.000.- TL)
 
Ondan sonra yapacaklarınız ve harcayacağınız para size kalmış. Belki sizin adada eviniz, ya da Aydan gibi son derece misafirperver bir arkadaşınız olmayabilir ama adada gezebilir, denize girebilir, yemek yiyebilir, çay kahve içebilir, hatta faytonla gezinti yapabilirsiniz. Belki de eski evleri görmek için daha büyük bir tur atarsınız adada, ya da Sait Faik evine bir uğrarsınız. Bilemem! Artık orası size kalmış.
 
Bu adanın büyülü bir tarafı var sanki. Bunun ne olduğunu bilmiyorum. Kendine has bir çekiciliği var buranın. İstanbul’u ve onun keşmekeşini seven biriyimdir ve adanın bana verdiği duygu asla ‘huzur’ değil, başka bir şey. Sanırım bundan sonra geldiğimde bunu arayıp bulmaya çalışacağım. Sonra da yazarak ifade etmeye çaba gösterir ve sizlerle de paylaşırım.
 
Benim tavsiyem hafta arası veya hafta sonu vaktiniz varsa mutlaka bir ada gezisi yapın. Tabii sizin tercihiniz Kınalıada, Heybeliada ya da Büyükada olabilir ama bence Burgazada’yı da görün. Ada’da yürüyün, faytona binin, dondurma yiyin, balık yiyin, çay için, denize girin. Ne bileyim tepelere tırmanın, yokuşları, ara sokakları keşfedin, fotoğraf çekin, evlere bakın.
 
Belki siz de büyünün farkına varırsınız.
Yayın Tarihi : 23 Ağustos 2004 Pazartesi 01:14:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?