23
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

BOZKIR GÖZLERİ MARDİN'İN...

Dünyanın hangi ülkesi Anadolu toprakları gibi onlarca medeniyete beşiklik etmiş, anavatan olmuş, köprü olmuştur? Dünyanın hangi şehri Mardin gibi onlarca medeniyeti müthiş bir uyumla aynı potada eritip bunu size her adımda hissettirir?
Dünyanın belki de en güzel şehridir Mardin... Konumuyla da asırlarca herkesi etkilemiş. Yerleştiği tepeden benzersiz taş işçiliği örneği evleri gözlerini önce kendi teraslarına sonra da eteklerinde uzanıp giden uçsuz bucaksız Mezopotamya ovasına çevirirler. Kuzey Mezopotamya’nın tacı Mardin sivil ve resmi mimari örnekleriyle bir bütün olarak öyle Suriye yönüne bakar durur bozkır gözleriyle.
 
Siz de bir yerlere oturup yüzünüzü Mezopotamya ovasına dönün Mardin’in yaptığı gibi. Postane, Kasımiye Medresesi, Cercis Murat Konağı, Zinciriye Medresesi, Şehidiye Camii Medresesi, Marangozlar Kahvesi ya da kendi keşfedeceğiniz başka bir yere oturup bakın ovaya doğru. Öncelikle inanılmaz bir tarih geçmişine sahip olan bu şehrin tüm bu kültürleri Um-Dabaggiye, Hassuna, Samara, Halaf’tan, Uruk, Hurri, Akad, Hitit,Mitanni, Asur,Arami, Med’lere; Persler, Büyük İskender, Selevkoslar, Abgarlar,Ermeniler, Romalılardan, Sasaniler, Bizans’a; Artuklulardan, İlhanlı-Moğol, Karakoyunlu, Akkoyunlulara; Osmanlıdan günümüz Türkiyesine aynı potada nasıl bir uyumla eritip hala size her nefeste hissettirdiğini keşfedeceksiniz. Sonra o benzersiz taş işçiliği dikkatinizi çekecek.
 
Bırakın güneş batsın, sarı taş binalar kızıla boyansın. Karanlık bassın ve gece Suriye yönünden üzerinize dalga dalga gelen maviyle bir denize dönüştürsün Mezopotamya ovasını. Hava iyice kararınca başınızı arkaya çevirip Mardin kalesine bir bakın. Işıl ışıl aydınlatılan kalenin usta bir kuyumcunun elinden çıkmış koca bir tek taş pırlanta yüzüğe dönüşmüş olduğunu göreceksiniz.
 
Ve sevdalandı kadın bozkır gözlü Marde’ye... Sevgilim Mardin...
 
Mümkün mü sevdalanmamak bozkır gözlü Mardin’e? Gidin, görün, yaşayın...
 
Evet, belki şehirde müthiş bir şekilde bir potada eriyen kültürlerden bahsettik ama gene de gezerken bir şeyi fark edeceksiniz: Tüm bu renkler birbirinden ayrılıp tek tek kendini tüm ihtişamıyla göstermeyi başarıyor. Çarşı, han, hamamlar, kervansaraylar, cami, mescit ve medreseler, külliyeler, zaviye ve türbeler, eski ve yeni kiliseler, manastırlar, okullar, köşkler, kasırlar, kahveler. Burada en önemli nokta ve belki de en dikkati çeken, bu şehri diğerlerinden ayıran taş işçiliği ve onun sonucu ortaya çıkan konut mimarisi.
 
Bugün Mardin’i gezmeye merkezden başlayalım, sonra çevre ilçelerle devam ederiz.
 
Mardin’i gezerken içinizde en büyük heyecanı yaratacak yer kuşkusuz çarşısı olacaktır. Çarşıya Cumhuriyet Meydanı yönünden girin. Önce sebze meyve satanlarla karşılaşacaksınız. Belki sebze meyve Ege’de olduğu gibi olmayabilir, ama bolluk dikkatinizi çekecektir kesinlikle. Ama bu da size Mardin mutfağının sebze ağırlıklı Ege mutfağı ile benzerlikler göstereceğini düşündürtmesin. Sakın Urfa, Gaziantep mutfakları gibi acılı ve kebap ağırlıklı bir mutfak olduğunu da düşünmeyin. Mardin mutfağı çok farklı tatlara sahip, çok özel ve çok zarif bir mutfak. Et ile bulguru, sebze ile baharatı öyle bir uyumla bir araya getiriyor ki, müthiş mistik tatlar çıkıyor ortaya. Baharat zengini bu mutfaktan benim favorilerim kaburga dolması, bademli iç pilav, nar salatası, kapari salatası, ikbeybet (haşlanmış içli köfte), ırok (kızartılmış içli köfte), bacanak çorbası, Süryani şarabı, zencefilli limonata, peynirli helva, kakuleli mırra. Favori mekanım ise bunları en iyi ve en zarif şekilde sunan Cercis Murat Konağı.
 
Çarşıda gezmeye devam ederken kumaşçılar, bakırcılar, kuyumcular, gümüşçüler, leblebiciler, terziler, ayakkabı tamircileri, marangozlar, kalaycılar, baharatçılar, kahveciler, tütüncüler, çaycılar, antikacılar, semerciler çıkacak karşınıza.
 
Pek çok yörede çoktan ölmüş olan semercilik hala yaşıyor Mardin’de. Bunun nedeni de şehrin mimari  dokusunun en önemli özelliği olan dar ve yokuşlu sokakları ve bu nedenle tek ulaşım aracı olan  eşekler, katırlar, atlar. Sadece şehrin dar sokaklarında ve sokak aralarında değil, çarşının dar sokaklarında da eşeklere rastlayacaksınız. Eşekler genelde boz ya da beyazlar. Dikkatli olmak lazım. Eşeklerin üstündeki çocuklar rodeocu edasıyla son sürat koşturuyorlar eşeklerini. Kenara çekilmekle kurtulamayabilirsiniz, bazen bir dükkanın içine de saklanmanız gerekebilir. Fotoğraf meraklıları için iyi bir fırsat bu ama. Herkes eşeğini durdurup size mutlaka poz verecektir. Şehrin dar sokaklarında ve abbaralarda günün değişik saatlerinde çöpçülere rastlayacaksınız. Hepsinin yanında da bir veya iki eşek. Bir eşeğin geçebileceği daracık sokak ve abbaralarda çöpler bu eşeklerle toplanabiliyor ancak. Eşekler bu çöpçülere zimmetli ve belli bir zaman sonra da belediyeden emekli oluyorlar.
 
Mardin çarşısında kumaşçıları atlamayın. Güneydoğuya has eşarpların, puşilerin, Suriye’den, İran’dan ve Uzakdoğu’dan gelen kumaşların büyüsü saracak her yanınızı ve fiyatlar karşısında pazarlık bile etmeyi aklınızdan geçirmeyeceksiniz. Kadınların taktığı siyah üzerine kırmızı, beyaz, sarı ve yeşil renklerle türlü motiflerin bulunduğu Mardin eşarplarından alın.
 
Her köşede terzi tabelaları dikkatinizi mutlaka çekecektir. Erkek terzileri, kadın terzileri... Terziler Mardin’de ‘Istanbul’daki gibi kalıptan değil kafadan ölçü alıp’ dikiyorlar. Birkaç saat içinde çarşıda görüp büyülendiğiniz kadife ya da doğal kumaşlardan ummadığınız güzellikte, tahmin edemeyeceğiniz modellerde, son derece profesyonel çalışılmış kıyafetler çıkıyor. Benim de terzim var Mardin’de. En güzel kumaşlardan, kimsede olmayan, yöresel ya da değişik modellerde ne kıyafetler dikiyor bana, hem de çok kısa bir zamanda.
 
Ayakkabı tamircileri de artık büyük şehirlerde göremeyeceğiniz bir resim çıkartıyorlar ortaya. Ayakkabınızı atmayın, tamire verin. Yeni ayakkabı yaptırmak ya da hazırını almak istiyorsanız hiç fena değil Mardin’in sunduğu çeşitler.
 
Semerciler, leblebiciler ve eski bir berber dükkanının önünden geçip bir baharatçı dükkanının önünde bulacaksınız kendinizi. Osmanlı Baharat adlı bu dükkan tam bir eski aktar. İçerideki her detay çarpacak sizi. Raflardaki baharat çekmecelerinin üstünde maniler var. Bu maniler o raftaki baharatın, otun ne işe yaradığını anlatıyor. Dükkanın sahibi Gültekin bey son derece sevecen bir insan her Mardinli gibi. Tüm sorularınıza sabırla cevap verecektir. Bu dükkandan mutlaka Mardin’e has ‘küşut’ otundan alın. Bu ot damarları açan, karaciğer ve kandaki hastalıkları temizleyen, saradan felce, şeker hastalığından sarılığa pek çok derde deva bir ot.
 
Çarşının dışındaki kuyumcu dükkanlarına da göz gezdirin. Modern kuyumculuğun sahibi Mansur Uğurgel Mardin’deki iki Ermeni Katolik aileden birinden. Malum kuyumculuk Ermenilere hastır, özellikle de bu sanatın kakma, sadekarlık ve mıhlama işleri. Eskiden telkari ustası olan Mansur usta artık yapmıyor bu işi. Mardin’deki kuyumcularda bulunan altın 22, 21 ve 14 ayar. Mallar Osmanlı bağlantısı nedeniyle kuyumculuğun yaygın olduğu Halep, Musul ve Şam’dan geliyor. ‘Ölmeye yattı bu sanat’ diyor Mansur usta, ‘biraz insanların tembelliğinden, biraz da devletin el emeğini desteklememesinden’.
 
Telkari Mardin’e has bir sanat. Eritilerek farklı kalınlıkta çekilmiş teller haline getirilen madenin işlenmesi zenaati. Telkari alacaksanız dikkatli olmanız gerek. Pek çok yerde kalıptan dökülmüş mallar da var. Esas kıymetli olanı ve adına telkari diyebileceğiniz elle yapılanı. Artık bu işi yapan fazla usta yok. Kalanlardan biri de, belki de sonuncusu, Corç usta. Onu tanımadan Mardin’den gitmeyin. Onun elinden çıkmış bir şey hediye edin kendinize ya da bir sevdiğinize. Bir atölyesi ve satış dükkanı var Kırklar Kilisesi’nin yakınında Corç ustanın. Telkari ve Corç usta ile sizi ileride tanıştıracağım. Yorucu, stresli ve sabır gerektiren bu işi kırk küsur senedir canla başla yapıyor Corç usta. Diyor ki: ‘Bu işi yapmak için hem aşığı hem muhtacı olacaksın!’ Ne güzel bir bakış açısı. Yanında çıraklar yetiştiriyor, ama ‘usta yok ki eleman yetişsin’ diye de üzülerek belirtiyor. Klasik modellerin dışına çıkmasıyla ünlü Corç usta. Dedim ya, (onun ikram edeceği bir çayı ya da kendi deyimiyle ‘acı kahve’yi –mırra mutlaka için) ben sizi önümüzdeki günlerde bu sanatla ve ustayla bir araya getireceğim.
 
Mardin çarşısındaki antikacılara da uğrayın. Bayağı ilginç eski yeni objeler takılacak gözünüze. İyi bakın, inceleyin. İlerideki yazılarımdan birinde size Mardin evlerini gezdirirken yaşamı daha iyi anlayacaksınız Mardin’deki evlerin taş duvarlarının ardındaki.
 
Buralara kadar gelmişken bakırcılara da uğrayın. Bakır işi eskisi gibi değil. Çoğunlukla mallar Gaziantep’ten getiriliyor. Yani Urfa çarşısında göreceğiniz o insanı coşturan bakırcılar çarşısı gibi değil buradaki bakırcıların köşesi. Ama gene de bir ayran kabı, bir tepsi, bir mırra takımı ya da cezvesi almaya değer.
 
Mırra demişken, hemen Marangozlar kahvesine çıkıp çarşı gezisini noktalayalım. Marangozlar kahvesi Mardin’in otantik mekanlarından ve benim de olmazsa olmazlarımdan. Mardin’deyken günde en az iki kere uğradığım bir mekan. Bir pencerenin yanına ilişip Mezopotamya ovasına bakmanın keyfini çıkartıp kakuleli mırranızı sipariş edin.
 
Siz Mezopotamya ovasını seyrederken ben de size biraz mırra’dan bahsedeyim. Mırra bayağı uzun bir işlemden geçer sizin önünüze gelip birkaç saniye içinde içilene kadar. Kahve iyice kavrulur ve dibekte un haline gelinceye kadar dövülür. Özel bir güğümün yarısı ‘şerbet’ ile doldurulur. Şerbet, kaynatıldıktan sonra bütünüyle kahve tortusu haline gelmiş kahvenin bir kez daha arı su ile kaynatılmasından sonra oluşan kahverengi suya deniyor. Sonra güğüme alınan şerbetin içine iki-üç kilo kahve konup bir daha kaynatılır. Taşmaması gerek. Kahve soğumaya bırakılır, dibine çöken çökelekle karışmasına fırsat vermeden ‘mutbak’ denilen daha küçük bir güğüme alınır. Üstüne yeniden şerbet dökülür. Bu şerbet yeniden iyice kaynatılır, yine tortusuyla karıştırılmadan ‘mutbak’a aktarılır. Güğümde kalan bu tortuya da ‘tenva’ denir. Kahve taşırılmadan kaynatılır bir müddet daha ve kenara alınır. Soğumaya bırakılır. Kapalı ve sarı kulplu güğümlerin en büyüğüne doldurulur. Biraz daha soğuduktan sonra ikinci bir güğüme alınır, oradan da üçüncüsüne... Daha sonra büyük boy çinko bir cezveye aktarılır. Ekşimsi tadı olan bu kahve içine döküldüğü fincanın kenarını boyayacak bir haldedir, pekmez katılığında... Mırra daha çok düğün, doğum, mevlit, taziye, tebrik ve yas günlerinde ikram edilir. Köy odalarında, çarşıda, kent kahvelerinde... Yavaş yavaş içilirse soğur tadı kaçar, çok çabuk içilirse damağı yakar. İkram edenin sağ elinde mırra ibriği, sol elinde ise özel bir biçimde yapılmış mırra fincanı bulunur. Boynunda ya da cebinde fincanları silmek için mendili vardır. Mırra, yaşı büyükten küçüğe doğru, kişi başına iki kez ikram edilir. Fincana iki yudumluk konur. Yani, iki yudumda içmek zorundadır kahve ikram edilen. Fincan kendi ekseni çevresinde 45 derece döndürülerek içirilir. Kahve içildikten sonra fincan yere bırakılmaz. Bırakan geleneklere göre cezaya çarptırılır. Hane sahibine bir koç, bir tay ya da birkaç kilo kahve alma cezasına... Ayrıca fincanı yere bırakmak ayıptır. Mırrayı öyle herkes ikram edemez. Aşiretlerin ya da köylerin ileri gelenleri, yani ağalar ya da makuller ikram ederler yılın her günü ne zaman isterlerse. (*)
 
Herhalde mırranın nasıl bir işlemden geçtiğini bilerek içmek onu içerken bambaşka bir zevk almanızı sağlayacaktır.
 
Çarşı gezisi bütün gününüzü alacaktır muhtemelen ve yorulacaksınız. Mırranızı da içtikten sonra bir yerlere oturup ovayı seyredin. Akşam güneşinin şehri ve sarı taşları kızıla boyayışını, hava karardıkça Suriye üzerinden dalga dalga gelen mavinin ovayı denize döndürüşünü ve arkanızdaki kalenin aydınlanmasıyla usta bir kuyumcunun elinden çıkmış koca bir tek taş pırlanta yüzüğe dönüşünü seyredin. Zevkini çıkartın. Dinlenin. Çünkü önümüzdeki yazılarda sizleri Mardin merkezden başlayarak şehirde ve çevre ilçelerde adım adım gezdireceğim. Oldukça yorulacaksınız.
 
O zamana kadar... Sevgiyle kalın!
 
(*) Mırra yazısı için kaynak: Taşın ve İnancın Şiiri Mardin / Tarih Vakfı
Yayın Tarihi : 1 Kasım 2003 Cumartesi 00:00:02
Güncelleme :2 Kasım 2003 Pazar 13:04:07


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?