26
Mayıs
2024
Pazar
KİTAP

AHİZEDEN CEBE BİR TELEFON ÖYKÜSÜ...

Türkiye, 30 Temmuz'da başlayacak olan 3G teknolojiyle yatıp kalkıyor. Bu vesile ile icadından günümüze telefonun serüvenine bakalım istedik.


İmdadımıza Turkcell tarafından hazırlanan 'Ahizeden Cebe Bir Telefon Öyküsü' adlı kitap yetişti. İcadından son teknolojiye telefonu, çizimlerle, fotoğraflarla ve her biri usta bir yazarın kaleminden çıkmış hatıralar, okura nostaljik bir gezinti yaptıracak.

Ha bir kolumuzu evde unutmuşuz ha telefonumuzu, sudan çıkmış balık mı desek, şaşkın ördek mi, savunmasız, tedirgin kalakalıyoruz orta yerde. Onsuz bir günümüz geçmedi yeryüzünde, sanki doğduğumuzda bir telefon vardı cebimizde. Oysa hepi topu, otuz yıl önce numaraları fıldır fıldır çevirmek icap eden ahizeli bir telefon evin en müstesna köşesindeydi. Türkiye'ye telefonun geldiği ilk günden bugüne gelecek olalım hele, ne tuhaf günler geçirmişiz, amma da acemiymişiz, acayipmişiz, bu sihirli alete alışmaya çalışırken hem komik hem naifmişiz. "Nereden nereye?" gibi nostaljik cümleler kuruyorsak sebebi var; Turkcell'in hazırladığı "Ahizeden Cebe Bir Telefon Öyküsü' adlı kitap var elimizde. İcadından son teknolojiye telefonu, inceden inceye, çizimlerle, fotoğraflarla ve her biri usta bir yazarın kaleminden çıkmış hatıralarla anlatan kitap nezaketle hatırlatıyor: "Geldiğin yeri unutma!"

Bakalım nereden gelmişiz; sene 1908, II. Meşrutiyet ilan edilmiş, telefon yasağı kalkmış ve herkeste bir telefon hevesi baş göstermiş; ama telefon nerede? Gökhan Akçura "Telefon Türkiye'de" başlıklı yazısında, "O yıllarda telefon adı altında memlekete teneke parçalarından ve hurdalardan başka bir mal girmemiştir." diyor. İlk günlerin mühim tartışma mevzularından biri de 'Frenk dilindeki Alo sözcüğünün Türk dilindeki karşılığının ne olacağı'dır. Bir mizah dergisi olan Davul, meseleyi 'gırgır'a alıp çeşitli öneriler sunar; hatta fantezinin dozunu kaçırıp konuyla ilgili kongreler düzenlendiğinden filan söz eder. Güya o meclislerden birinde telefonu 'hu' diye açalım denmiş de bu teklif pek kabul görmemiş; ama 'yahu' hitabı pek sevilmiş vs...

Akçura'nın makalesinde 'telefon muaşereti' başlıklı bölüme bakılırsa bugün hemen hepimiz telefon kullanma hususunda biraz görgüsüz sayılırız. Alın işte ilk kural: "Telefonda daima en kısa ve en kestirme konuşulur." Ve ikincisi: "Telefonda uzun uzadıya hal ve hatır sormak kabalıktır." Yaa, bugün ekserimiz telefonu ne için kullanıyor Allah aşkına, uzun uzadıya hal hatır sormak için değil mi, bir sürü bedavamız var, sınırsız aramamız var, var da var...

Ahmet Turan Alkan'ın siyah ebonit telefon tutkusu

Kitapta gözümüzün aradığı ilk isimlerden biri Ahmet Turan Alkan tabii ki, bir iştahla çevirip sayfaları, hatta yüzümüze peşin peşin bir tebessüm yerleştirip okuyoruz. Üstat, eve gelen ilk telefonun 'o ağır, siyah ebonitten mâmul tumturaklı makineler'den olmasını istiyormuş meğer; ama gele gele turuncuyla gri arasında, hiç de ağırbaşlı olmayan aletlerden biri gelmiş. Hayat arkadaşı, akrabalarıyla yeni telefon kutlaması için "haberiniz olsun; numaramız feşmekândır" yollu konuşmalar yaparken de bu 'dandik' telefonun uzun konuşmaların gerilimine dayanamayıp eriyeceğinden endişe etmiş. Alkan bu fikrinden bugün bile vazgeçmiş değilmiş üstelik: "Bütün aksamı metalden mâmul bir cep telefonu yapılırsa alıp hanıma hediye edeceğim."

Ya çalarsa, nasıl konuşacağım!

Telefon öyküleri küçük naif itiraflar da içeriyor aslında. Bir telefonun ahizesine ilk kez 1960'larda Sivas'ta avukatlık yapan bir şairin yazıhanesinde dokunan Beşir Ayvazoğlu, avukat aniden işi çıkıp gidince 'Şimdi telefon çalarsa ben ne yaparım?' diye dokuz doğurduğunu anlatıyor: "Bereket versin, orada oturduğum birkaç saat içinde avukat beyi arayan olmamıştı. Bu arada önümdeki telefonun ahizesini kaldırıp kulağıma götürmek için dayanılmaz bir arzu duyuyor, fakat çekiniyordum."

Cebiniz mi çalıyor yoksa işittiğimiz kalp çarpıntısı mı?

Biraz hızlı biçimde, çevirmeli telefonlar bahsini geçip, "Hasretinden mesajlar tükettim, baş parmağıma giren kramplardan sen sorumlusun" çağına geliyoruz. Bu tanım Haşmet Babaoğlu'na ait. Kendinden ve arkadaşlarından hareketle çalmayan cep telefonlarının insanlarda oluşturduğu itilmişlik, yalnızlık duygusuna değiniyor yazar; bir masada oturan üç kişi aslında orada değil gibi, gözler telefonlarda, bip sesi duyuluyor ve baş parmaklar tıkırdamaya başlıyor. İşte bizim halimiz, ahvalimiz... u.akagunduz@zaman.com.tr

***


Telefonun kitabını yazmak

'Ahizeden Cebe Bir Telefon Öyküsü'; fotoğraflarla, öykülerle, eski belgeler ve çizimlerle zenginleştirilmiş haylı kapsamlı bir çalışma. Yazı ekibi Rasim Özdenören, Hilmi Yavuz, Kamil Yeşil, Naci Bostancı, Mehmet Aycı, Kemal Sayar, Enis Batur gibi usta kalemlerden oluşan kitap, altı bölümden oluşuyor ve ilk bölüm haliyle telefonun icadından söz ediyor. İkinci bölüm 'Telefonun Türkiye Seyir Defteri'ne, üçüncü bölüm ise 'ilk bağlanma' öykülerine ayrılmış. 'İmtiyazdan İhtiyaca Telefon' başlıklı dördüncü bölümü 'Ve Telefon Cebe Girdi' başlığı takip ediyor ve kitap bir telefon bibliyografyasıyla son buluyor.

Ülkü Özel Akagündüz - Zaman
Yayın Tarihi : 26 Temmuz 2009 Pazar 16:10:20


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?