İmparatorluğun üç başkentinden Edirne’de hiçbir padişah türbesi yoktur. Selâtin camileriyle donanmış bu başkentte, bilhassa Selimiye gibi muazzam bir eserin bulunması onun 16’ncı asırda yeni payitaht olarak tasarlandığına bir delil olsa da; Türk padişahlarının hiçbirisi orada gömülmemiştir.
Buna karşılık Bursa, Osmanoğulları’nın ebedi istirahatgâhıdır. Hatta yad ellerde katledilen talihsiz şehzade Cem Sultan’ın naaşı dahi Bursa’ya getirilmiştir. Ondan evvel ceddi Yıldırım Bayezid Han, Timur’un ülkesinde bedbaht ve hüsran içinde ölmüş ve naaşı oğlu şehzade Musa Çelebi’ye teslim edilerek Bursa’ya gönderilmişti, bugünkü türbesinde medfundur.
İlk iki hükümdarımız Osman Gazi ve Orhan Gazi’nin mezarları 19’uncu asırda milli tarih anlayışının dirildiği çağda inşa edilen iki türbedir.
Murad ve Kanuni’ye iki türbe yapılmıştı
Osmanlı padişahlarının ikisinin çifte türbesi vardır; Sultan Murad-ı Hüdavendigar ve Kanuni Sultan Süleyman... Bu iki savaşçı padişahın ilki Bursa’daki türbesinde ikincisi bildiğimiz gibi Süleymaniye Camii’ndedir. Lakin birincisi Kosova’da şehit düştüğünde iç organlarının çıkarılarak gömüldüğü yere de bir türbe yapılmıştı.
Kanuni Sultan Süleyman Han da Zigetvar sahrasında kalenin fethinden hemen önce ölmüş, bu ölüm ordudan gizlenmiş, çıkarılan iç organları hemen otağının içinde gömülmüştür. Bilahare buraya yapılan türbenin, 1981’de tarih şuuru yüksek Macarlar tarafından merhum Turgut Cansever’e restore ettirildiğini biliyoruz. Macarlar türbenin yanında Zigetvar sahrasına bakan dev bir Kanuni Süleyman heykeli de yaptırdılar.
Osmanlı ve Türk tarihinin doruk noktasını teşkil eden İstanbul; büyük padişahların, onların kızları olan sultanların, valide sultanların, şehzadelerin türbeleriyle doludur.
Koca İstanbul’un mezarlıklarında bir tek Sultan Mehmed Reşad’ın türbesi vardır, Eyüp’tedir. Herkes selâtin camilerinin avlularındaki türbelerde ebedi uykusunu uyumaktadır. Bu türbeler ülkeler fetheden Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman veya Fatih Sultan Mehmed gibi mareşallere de ait olsa; tevazuları, iddiasız hacimleri ve güzellikleriyle nesillere tarihi hatırlatırlar.
Abdülmecid Han İstanbul’u izliyor
Yavuz Sultan Selim’in karşısında, onun aksine hakikaten selim olan Tanzimat çağının zarif hükümdarı Abdülmecid Han’ın türbesi vardır. Padişah İstanbul’u seyretmeye bayılırdı. Haliç’e nazır bu noktada yaptırdığı küçük köşkte otururdu ve son mekânı olarak orayı seçti. Yaptırdığı küçük köşkte bugün türbedar oturuyor.
Ayasofya’nın avlusundaki ve Sultanahmet’teki türbelerin yanı sıra; Divanyolu’nda Sultan Mahmud’un, Fatih Camii’nde Rönesans devrinin en büyük münevveri ve büyük komutan Fatih Sultan Mehmed Han’ın da türbeleri vardı. Ayrıca avlunun bir ucunda son asırdaki Osmanlıların hepsinin büyükannesi Valide Nakşidil Sultan türbesi ve onu çepeçevre ebediyen bekleyen son devir uleması Emrullah Efendi ve Cevdet Paşa gibi tarihi şahsiyetlerin mezarları da bulunur.
İstanbul’un padişah türbeleri ve etrafı ölümün sessizliğini değil, daha çok ebedileşen bir ihtişamı yani devletin resmini aksettirir. Hangisine girseniz cihankûşa hükümdarların etrafında devlet ricali ve ulemanın seçkinlerini, şeyhleri, sanatkârları ve daha nice sınıf insanı adeta ebedi bir merasim nizamı içinde görürsünüz.
Türbeye yaklaştıran suluboya resimler
Viyana’da Kapuzinergruft’ta Habsburg imparatorlarının mezarlarını ziyaret ederken sönmüş saltanatın soğukluğu insana bir tarih dersi verir. İstanbul’un padişah türbeleri bizi saran sıcaklık ve mütevazı ihtişamla tarihin adeta onlarla yaşadığı mekânlardır. El verir ki o türbeleri bugünkü gibi perişan bir ortamda ve kaçak yükselen binaların ortasında boğmayalım
Son çıkan “Padişah Türbeleri” adlı kitapta (Kubbealtı yayını, 2009) türbelerin fotoğraflarından çok merhum Bülent Çetinor’un suluboya resimleri bizi bu tarihi abidelere sıcaklıkla bağlıyor.
Mesela Hatice Terhan Sultan Türbesi’ni Eminönü’nde bugün ziyaret etmeye kalksanız o keşmekeşin ortasında ne tarihe yoğunlaşabilirsiniz ne de kendinizi manasız gulguleden tecrit edebilirsiniz. Oysa Bülent Çetinor’un fırçasından çıkan türbenin resmi, sizi Sultan İbrahim’in oğullarına, torunlarına ve hiç şüphesiz ki bilge valide sultan Hatice Terhan’a daha çok yaklaştırıyor.
Hatice Terhan Sultan Ukraynalıdır. Bugün Ukrayna, Türklerin imparatorluğuna verdiği iki gelin yani Hürrem Sultan ve Hatice Terhan ile haklı olarak iftihar ediyor. Hürrem Sultan Süleymaniye’de ve Hatice Terhan Eminönü’nde İstanbulluların gelip geçerken selamladıkları hanedanın büyükanneleridir.
Konumuz dolayısıyla sözünü ettiğim bu kitabın asıl talihi; Aydın Yüksel üstadın türbeleri ve etrafındaki külliyeyi ve dönemin mimarisini bizlere nefis bir üslupla anlatmasıdır. Bu metin padişah türbelerinin ötesinde Osmanlı mimarisinin bir bilim adamı tarafından sanatkârca tasviri ve yorumlanmasıdır. Osmanlı mimarisini böylesine anlatmak ancak bir kelimeyle nitelenebilir; yeni nesillere hocanın bir hediyesidir.