26
Mayıs
2024
Pazar
KİTAP

ORTA ASYA'NIN 'VAY BE' DEDİRTEN GERÇEKLERİ

Hikaye aslında pek tanıdık. Petrole muhtaç ama sahip olmayan büyük ülkeler var. O nedenle petrolü olan ülkelerde jeopolitik üstünlük sağlamaları gerek. Savaşsa savaş, darbeyse darbe, entrikaysa entrika. Ülkemiz de petrolü ve doğalgazı olan komşulara sahip olduğundan, biz de bu entrikaların, savaşların kıyısında, zaman zaman da tam ortasında yer alıyoruz. Böylece kimi oyunların baş aktörü oluveriyoruz.
Gazeteci Yunus Şen, Doğan Kitap'tan çıkan 'Hazar'ın Kanı Orta Asya'nın Petrolle Yazılan Tarihi' kitabında kapalı kapılar ardında oynanan bu oyunları ve güç savaşlarını gözler önüne seriyor. Üstelik, bölge ülkelerinden onlarca diplomat, bürokrat, devlet adamı ve uluslararası petrolcüyle yapılan görüşmeler ve 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in özel arşivindeki bilgilerle...

Yunus Şen, 20 yıldır gazeteci olarak defalarca Orta Asya'da bulunmuş. Kendi gözlem ve bilgilerine, son 3 yıl boyunca yaptığı özel mülakattan edindiklerini de ekleyip yazmış kitabını. Şen, 'Petrole muhtaç ama sahip olmayan büyük devletlerin, petrolün bulunduğu bölgelerde belirleyici olma mücadelesi iki asırdır değişmedi. Sovyetler Birliği'nin dağıldığı 1990 yılından sonra Orta Asya ve Güney Kafkasya'da da böyle bir paylaşım kavgası yaşandı. Bölge ülkelerinin yanı sıra ABD, İngiltere ve dev petrol şirketleri bu mücadelenin içindeydi' diyor ve sorularımızı yanıtlıyor...

Kitapta bir dönemin devlet adamları ve bürokratları arasındaki görüşmeler, konuşmalar hatta tartışmalar ayrıntılarıyla yer alıyor. Bu ayrıntılara nasıl ulaştınız?
Sovyetler Birliği'nin çökmesinden itibaren Orta Asya ve Kafkasya'daki gelişmeleri yakından izleyen bir gazeteciyim. Hem bölgeyi biliyorum hem de olayların içindeki kişileri tanıyorum. Bunun sağladığı bir avantaj vardı elbette. Daha sonra olayların sıcaklığını üzerinden atmış devlet adamları, siyasetçiler, diplomatlar ve petrol şirketleri yöneticileriyle yaptığım görüşmelerle ayrıntıları netleştirdim.

Görüştüğünüz kişiler bilgilerini çekinmeden paylaştılar mı?
Bazıları isimlerinin açıklanmaması kaydıyla pek çok bilgi ve belgeyi paylaştı. Bazıları da tam tersine açıkça isimlerinin belirtilmesini istedi. Sonuçta, önemli bir coğrafyada, önemli bir dönemde izleri olan insanlardı. Tarihe düşülecek notta yer almakta sakınca görmediler.

Örneğin; size özel arşivini açıp kitabınıza önsöz de yazan Süleyman Demirel'i nasıl ikna ettiniz?
Sayın Demirel, kitapta anlattığım dönem içinde önce başbakan, sonra da cumhurbaşkanı olarak görev yapmış, gelişmelerde de çoğu zaman yönlendirici olarak yer almıştı. Anlatacakları çok önemliydi. Dönemle ilgili bilgilerimin sağlamlığı Sayın Demirel'i etkiledi sanıyorum. İlk görüşmemizde konuya vakıf olduğumu gördükten sonra 'Tamam, ben sana konuşacağım ve özel arşivimi de açacağım' dedi. Birkaç defa Güniz Sokak'taki evinde buluşup saatlerce konuştuk. Her soruya içtenlikle yanıt verdi. Kitaba önsöz yazdı.

Ya Tansu Çiller? Sürecin bir bölümünde Başbakan'dı. Ama kitapta kendisiyle yapılmış bir görüşme yok...
Dönemin bazı yöneticileri konuşmak istemedi. Sayın Çiller'e de birkaç kez not bıraktım. Ama konuşmak istememiş olacak ki geri dönmedi.

'YÜZYILIN ANLAŞMASI' GİZLİ HAZIRLANMIŞ
Kitapta çok ciddi bilgiler var. Doğruluklarından nasıl emin oldunuz?
Bazı hassas bilgiler, olayların içinde karşıt taraflar olarak yer almış kişilerin anlatımıyla bir anlamda 'double check' edildi. Anlatan kişinin güvenilirliği ve verdiği bilginin bendeki bilgiyle örtüşmesi kitapta yer almasında belirleyici oldu. Genelde bilgileri birden fazla kişiye doğrulattım.

Azerbaycan petrollerinin üretim, paylaşım ve Türkiye üzerinden Batılı ülkelere pazarlanmasını düzenleyen ve 'Yüzyılın Anlaşması' olarak tanımlanan anlaşmanın gizli hazırlandığını yazıyorsunuz. Nasıl oluyor bu?
Aslında bu anlaşmayı Ebulfez Elçibey imzalayacaktı. Ama darbe oldu ve Elçibey devrildi. Yerine geçen Haydar Aliyev, aynı şey başına gelmesin diye farklı bir yol izledi. En yakınındaki birkaç kişi ve güvendiği bir petrol şirketiyle anlaşmanın çerçevesini belirledi. İmza törenine ancak birkaç gün kala tüm taraflar bilgilendirildi. Olayın çok ayrıntısı var, kitapta değiniyorum. Bütün bunlara rağmen Azerbaycan yine de karıştı, ayaklanmalar, suikastlar yaşandı.

Bugün de yeni petrol ve doğalgaz boru hatları ve rekabet gündemde. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün Rusya, Avrupa Birliği, ABD ve Türkiye'nin merkezinde yer aldığı bir rekabet söz konusu. Yeni ittifaklar, rakipler var. Ama, 1990-2000 arasındaki konjonktür ve koşullar daha farklıydı. O nedenle mücadele daha sert yaşandı. Bugünün rekabetini bugünün koşulları belirliyor. Aslında, bugünü anlamak için dünü bilmek ve anlamak çok önemli. Kitap; bugüne, dünden bakıyor.

Pazarlık süreçlerini okurken, Türkiye'nin bölgedeki gücünü de hissediyor insan. Sizce o güç o dönemde mi kaldı? Yoksa devam ediyor mu?
Türkiye'nin gücü tarihi ve coğrafyasından geliyor. Bu güç Türkiye'nin elinde ama petrol ve doğalgaz söz konusu olduğunda işler ve ilişkiler karmaşıklaşıyor. Zaten bu nedenle 'Büyük Oyun' diye adlandırılıyor yaşananlar. Türkiye kendi konumunun farkında olduğu, oyunu kurallara uygun oynadığı sürece gücünü korur diye düşünüyorum.

33 ŞEHİT HABERİ NASIL İNGİLTERE'DEN GELDİ?
Kitabınızda çok çarpıcı bir bölüm var. 1993 yılında Bingöl'de şehit düşen 33 askerin haberinin İngiltere'den geldiğini söylüyorsunuz. Olayı anlatır mısınız?
Bunu, o dönemin BOTAŞ Genel Müdürü Mete Göknel anlattı. Olay kısaca şu: Petrol şirketleri Bakü-Ceyhan'a karşıydı. Petrolün önce Karadeniz'e, oradan da Boğazları geçerek dünya pazarına taşınmasını savunuyordu. Ama Türkiye, Azerbaycan ve ABD yönetimlerinin siyasi tercihleri nedeniyle Ceyhan'a inecek bir boru hattını da seçenek olarak düşünmek durumunda kaldı. Petrolün güzergahıyla ilgili olarak 1993 yılının Mayıs ayında İstanbul'da bir toplantı yapılıyor. Bu toplantı bitiminde Güneydoğu'ya gidilecek ve boru hattının geçeceği güzergahta inceleme yapılacak. Seyahatten bir gün önce akşam saatlerinde, BOTAŞ Genel Müdürü Mete Göknel'in otel odasına BP temsilcisi Dave Weatherhead elinde bir faksla geliyor. 'Biz yarın Batman'a gitmiyoruz. Londra'dan faks geldi. Orada çatışma çıkmış, 33 asker ölmüş' diyor. Göknel şaşırıyor. Çünkü, PKK tek taraflı ateşkes ilan ettiği için bölge o günlerde son derece sakin. Göknel hemen televizyonu açıyor. 33 askerin şehit edildiğine ilişkin herhangi bir habere rastlamıyor. Ankara'daki yardımcılarını arayıp, böyle bir saldırının olup olmadığını araştırmalarını istiyor. Yarım saat sonra yardımcısı Naci Nacar, Göknel'i Ankara'dan arıyor; 'Anadolu Ajansı'na da sordum, böyle bir şey yok' diyor. Naci Nacar bir süre sonra tekrar arıyor ve 'Maalesef olay doğru, şimdi teyit ettiler' diyor. Türkiye'de kamuoyunun, televizyon ve ajansların henüz duymadığı saldırının haberi Londra'daki BP merkezinden geliyor!

Kitaptan bazı satırbaşları
* Dönemin Başbakanı Demirel, PKK terörünün boru hattının güvenliğini etkileyeceğini söyleyen Azeri Petrol Bakanı'nı, 'Bu devlet her metresine bir neferini diker ve hattı korur' diyerek azarladı.

* İlk boru hattı anlaşmasını 'sağlam olsun' diye 14 Türk Bakan imzaladı. Ancak 3 ay sonra Azerbaycan'da darbe oldu ve anlaşma yırtılıp atıldı.

* Türkmen gazını Afganistan üzerinden Arap Denizi'ne indirmek isteyen Amerikan ve Arjantin şirketleri, Taliban'la yıllarca gizli görüşme yaptı. Bir şirket, Taliban heyeti gelecek diye mini etekli sekreterlere uzun elbiseler giydirdi.

* Bakü'de boru hattı görüşmesi yapan Türk heyeti gece acıkınca, açık bulduğu tek lokantada, 'yaban tekesi' yani 'yaban keçisi' eti diye, 'gaban tikesi' yedi. 'Gaban' Rusça domuz, 'tike' de Azerice parça et demekti. Yemeğe, Refah Partili bir milletvekili de katılmıştı. Heyettekiler ertesi gün domuz eti yediklerini öğrendiler ama bunu RP milletvekiline söylemeye cesaret edemediler.

* Bakü'deki bir petrol toplantısının akşamında tüm görüşmeciler birlikte yemeğe gitti. İçkiler içildi, sinirler gevşedi. Bütün gün, özellikle İngiliz heyetinin, petrolü Türk Boğazları'ndan geçireceklerine dair ısrarına direnen Türk heyetinin başkanı, alkolün de etkisiyle İngilizce, 'Siz 1915'te de Boğazları geçememiştiniz. Şimdi hiç geçemeyeceksiniz' diye bağırdı.

* Türkmenistan'da doğalgaz görüşmesi yapan Türk heyeti dönerken, Türkmenlerin protokolü gereği Türkmenbaşı'na veda ziyareti yapmak zorundaydı. Ancak heyettekiler Türkmenbaşı'na gitmek istemezdi. Çünkü, Türkmenbaşı heyeti her defasında Türkmenler'in 'çöl' dedikleri köye yemeğe gönderiyordu. Yağlı Türkmen yemekleri heyettekilerin midesini bozuyordu.

YUNUS ŞEN KİMDİR?
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu olan Yunus Şen, gazeteciliğe 1981'de Milliyet'te başladı. 1990'da Türkiye'nin ilk özel televizyonu STAR TV, 1997'de de Türkiye'nin ilk haber kanalı NTV'ye geçti. 2007'de haber araştırma editörü olarak CNNTURK'te çalışmaya başladı ardından da CNN TURK'te Haber Koordinatörlüğü yaptı. Yunus Şen, Dağlık Karabağ, Bosna-Hersek, Çeçenistan, Kosova, Kuzey Irak, Irak, Filistin, İsrail, Afganistan ve Lübnan'daki savaşları, Endonezya'daki ayaklanmayı, Azerbaycan'daki darbe ve darbe girişimlerini, Hazar bölgesindeki petrol ve boru hattı kavgalarını, İran ve Orta Asya'daki gelişmeleri yerinde izledi. Yunus Şen'in, meslektaşı Eyüp Coşkun'la birlikte daha önce kaleme aldığı, 'Babil Yanarken-Saddam'ın Irak'ı ve Bir Çöküşün Öyküsü' adlı kitabı bulunuyor.

 

Akşam
Yayın Tarihi : 28 Şubat 2009 Cumartesi 23:46:25


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?