Dünyanın üçüncü büyük heykeli olan Manisa heykeliyle birlikte yüzlerce eser yaratan Tankut Öktem'i ölümünün ikinci yılında kızı Oylum Öktem İşözen, Heykeltıraş Babam adlı kitabıyla anıyor...
Üç yaşında elinize geçen bir hamur parçasıyla ilk asker heykelciğinizi yaptıysanız... Beş yaşında resim, yedi yaşında heykel serginiz açıldıysa... O tarihlerde gazeteler sizden 'harika çocuk' diye söz ettiyse...
Heykeltıraş olduktan sonra akademide yüzlerce öğrenci yetiştirdiyseniz... Öğrencilerinize yalnız heykel sanatının inceliklerini değil, her yaz Kumla'daki atölyenizde dans etmeyi, balık tutmayı, karpuz seçmeyi, kısacası hayatı öğretiyseniz... Adınız dünyanın en ünlü heykeltıraşları arasında anıldığı için 1988 Kore Olimpiyatları'na davet edilen 10 isimden biri seçildiyseniz...
Dünyanın üçüncü büyük heykeli olan Manisa Cumhuriyet ve Özgürlük Anıtı'ndan Kara Harp Okulu Heykeli'ne, Zonguldak Maden İşçileri Anıtı'ndan Kocatepe Anıtı'na kadar 100'den fazla esere, dev şehitlik anıtlarına imza attıysanız... Sonra bir gece içinde olduğunuz otomobil, geri geri gelen bir kamyona çarptıysa... Ve bu birkaç kişilik hayatı barındıran yaşamınız 67 yaşında, beklenmedik biçimde sona erdiyse...
Unutulmamayı, sizi hiç tanımamış olanların bile yaşamınızdan öğrenecekleri olduğunu bilmelerini, 40 yıl emek verdiğiniz atölyenizin yaşatılmasını ve adınızın her fırsatta anılmasını hak edersiniz. Marmara Üniversitesi'nin heykel bölümünün kurucusu, seramik bölümünün başkanı, Atatürk heykellerini daha uzaktan görür görmez kimin yaptığını anladığımız Prof. Dr. Tankut Öktem'i yaşarken sadece eserleriyle tanırdım. Kaza haberini duyduğumda, "Vakitsiz bir veda," diye düşünmüştüm. Moda tasarımcısı ve heykeltıraş kızı Oylum Öktem İşözen'in babasının ardından yazdığı Heykeltıraş Babam adlı kitabını okuyunca ise, "Neden yaşarken onunla tanışmamışım? Niye Kumla'daki atölyesinde onu çalışırken izlememişim?" diye üzüldüğümü yazmamın bir anlamı yok. Heykelle ilgilensin ilgilenmesin, herkesin böyle düşüneceğinden hiç kuşkum yok. Çünkü yaşama ve yaratmaya aşkla bağlı Tankut Öktem'den alacağımız o kadar çok ders var ki...
NİYE KİTABIMI YAZACAKSIN?
Babasına heykellerinde modellik yapan Oylum Öktem İşözen'le, o hayattayken yazmak istediği ama bir türlü gerçekleşmeyen kitabını tamamlamanın burukluğu içinde konuştuk: "Beş yıldır, 'Baba senin kitabını hazırlayalım, dünkü çocukların bile kitabı var, senin gibi bir sanatçının neden kitabı olmaz?' diyordum. O hep, 'Niye, ben gidiyor muyum ki kitabım olacak? Ben daha en iyi eserimi yapmadım ki,' diyerek ertelerdi.
Son hafta, pazar günü önüne eğildim ve 'Sen kitap istemiyorsun ama filmini yapacağım,' dedim. Gözleri doldu. Sonra da 'Filmin sonunu ne yapacaksınız,' dedi. Odada bir öğrencisi de vardı, hep birlikte ağlamaya başladık. 'Kuşları uçururuz, bitiririz filmi,' dedim. Belgesel ve kitap hazırlamayı kafama koymuştum. Ailemizde video önemli bir kavram. Babamı kaybedince, annem daha yoğun bakımdayken, 25 yıllık video kasetlerini topladım ve CD'ye çektirdim. 180 CD'yi seyrettim ve 27 dakikalık bir belgesel de hazırladım." Nişantaşı'ndaki İstanbul Moda Akademisi'nin yöneticiliğini yapan İşözen, babasının insan yanını kitapta özellikle vurguluyor: "Bu kadar insanın babamı hürmetle ve saygıyla anmasının nedeni insani kişiliğinin de farklı boyutlarda olması...
Bütün sanatçılar emek harcıyor, ama bazen performansı çok eksik değerlere doğru gidebiliyoruz. Ama babamın bir Magosa ya da Kastamonu heykeline bakınca, bir insanın hayatı boyunca yapamayacağı bir heykelden onlarca yapabildiğini görürüz. Çamurla boğuşmaktan tırnaklarının yarısı yoktu ama bir yandan da müthiş mütevazıydı. O, heykelle ibadet etti. Herkesin babası çok özel, herkesin babası melek babası, ama bir daha böyle bir dâhi inşallah gelir ülkemize..." İşözen, "Belki dağları yontamayacağız ama Tankut Öktem adını ve sanatını yaşatmak için elimizden geleni yapacağız,'' diye bitiriyor kitabını... Bu arada şimdiden hatırlatalım; İstanbul'da 2010'da İş Bankası'nın sergi salonu açılışını Tankut Öktem'in retrospektif sergisiyle gerçekleştirecek.