DünyanIn en ünlü ve önemli ‘yalancı-ları’ndan biri olan Baudolino, dün Hürriyet Pazar’da Serhan Yedig imzasıyla yayımlanan ‘Ayasofya’nın sırlarına daldılar’ başlıklı haberi okusaydı, yaratıcısı Umberto Eco’yu sevgi, saygı ve kaygıyla bir kez daha anardı herhalde.
Çünkü, Doğan Kitap tarafından 2003’te yayımlanan Umberto Eco’nun en keyifli romanı ‘Baudolino’da da, deyim yerindeyse Ayasofya’nın altında aynı güzergâh izleniyor ve -şimdi sıkı durun- Yerebatan’dan geçerek Eminönü’ne iniliyor. Arada sekiz yüzyıllık bir fark var ama artık o kadar da olacak... İlginç olan, Eco’nun Ayasofya’nın sırlarını, 1204 yılı itibariyle keşfetmiş olmasıdır. Romanın kahramanı Baudolino, Latinler tarafından öldürülmesine ramak kalmışken kurtardığı Niketas’la birlikte Ayasofya’nın karanlık tünellerine dalacak ve -kutsal kâse dahil- yağmalanan kutsal emanetlere dair hiç de kutsal olmayan yorumlarda bulunacaktır.
Hele kitabın sonunda, Baudolino’nun hikâyelerini yazdığı tarih kitabına sokmasına itiraz edilen Niketas’ın, ‘‘Güzel bir öyküydü. Ne yazık ki hiç kimse bilmeyecek’’ diye hayıflanmasına verilen cevap, Eco’nun metnin keyfini ne kadar da güzel çıkardığının somut bir göstergesidir: ‘‘Er ya da geç Baudolino’dan daha yalancı biri çıkıp, onu anlatacaktır.’’
Kimdir dersiniz acaba bu yalancı?