1
Mayıs
2025
Perşembe
KİTAP

Bir "Yıldızlı Pekiyi"...

YILDIZLI PEKİYİ

Üzeyir Lokman Çaycı

Okul... öğretmen... kitabın başlığı,
Sıralar üstünde gelecek!
Karne... ilim... tahsil...
Beklenti...
Öğrenciler değil,
Sorunlar büyüyecek...
Küçük zarf içinde bir çocuk
Duvar üstünde
Baş aşağı yürüyor
Eflatun renkli bir böcek!

Anlatılanlar masal değil… Belki şiir gibi okunabilir ya da sahnelenebilinir. İsmail öğretmenin karşısında el pençe durmanıza da gerek yok … Bize anılarını anlatan Semiha ve Bahtiyar da onun öğrencilerindendi. Olanlar önemli bir şey değildi onlara göre... şaşılacak ya da gülünecek!
Şehrin içinde dükkanı vardı... Evinde inekleri, eşekleri, keçileri, tavukları ve horozları yaşardı! O «moooo’ları» ve «meeeee’leri» çok severdi. Okulda öğrencileri ve arkadaşları vardı… Hepsi sevecendi.Asıl görevi öğretmenlik olan bu insanı ilçemizde tanımayan yok gibiydi... Oldukça sevimli, cana yakın, dost biriydi. Zaman zaman inekleriyle ve diğer hayvanlarıyla ilgilenmek için evine giderdi. O anlarda sınıfın en yaşlı ve iri yarı öğrencisini «arkadaşlarınla ilgilen» diye kendi yerine bırakırdı. O gidince görev verdiği öğrencisi masanın üzerine çıkarak namaz kılar, durumu idare ederdi.
İsmail öğretmen kendisine sadık olan bütün öğrencilerini «yıldızlı pekiyi not ile» ödüllendirirdi. Öğrencilerinin karneleri bu müstesna notlar ile adeta süslü idi. Göğüslerine takılan başarı kurdeleleriyle evlerine gelen evlatları için anne ve babalar adeta düğün ederlerdi. Not olarak hiç tembel öğrenci yoktu. Bilgi bakımından ise bir şeyler öğrenemedikleri için hepsi tembeldi. İlk okulu bitiren öğrencilerinin ortaokula gelir gelmez tökezlemeleri ve birinci sınıftan terk etmeleri ise yüzde yüz muhtemeldi.
Benler bizlerden daha çok!
Çocuklar bilmiyorlar çarpım tablosunu ya da kuşları sevmeyi...
Sen anlat bana başından geçenleri
Gündüzleri yaşanan geceleri…

Bunları dinlerken Yusuf ayağa kalktı : «İlçenizdeki İsmail öğretmene bravo», dedi. «Vilayetimizde bizim başımızdan geçenler daha da farklı…Bizim Nedret öğretmenin annesi mi ölmüş babası mı ölmüş… Neyse, dersin tam ortasında her birinde tesbih bulunan öğrencilerine «haydi çocuklar tesbih çekelim» derdi… Hepimiz tesbih çekmeye başlardık… Ders yerine bize dua okuturdu. 3. sınıftan 5. sınıfa kadar hiç mi hiç ders yapmadık... Günlerimiz laklakla geçti yani... Bizim okulda Devrim isimli dindar bir arkadaşımızı din dersi öğretmenimiz isminden dolayı sınıfta bıraktı! Üniversitede okuyan bir başka arkadaşıma da «neden senin ismin Evrim» diye baskı yapmışlar! Evrim : «Öğretmenim bu ismi ben koymadım, gidin şu an Mersin mezarlığında bulunan babama sorun» dediğini bana söyledi... Ben açık öğrenimimi bu nedenlerle temelim olmadığı için yarım bırakan öğrencilerdendim.
Siz açın kapıları onlar girsinler
Karşılaştıklarının ne olduğunu bilmiyorlar ki dillendirsinler?
Olan oldu bir çok şey kaybettiler
Güçleri yok ki dirensinler

Kemal odukça düşünceli : «Bu anlattıklarınıza göre Gözde Manav’da kasada duran 26 yaşındaki vatandaşımızın içki sebebiyle ölümünün sorumlusu kim? Milli Eğitim Bakanları mı, öğretmenler mi, anne ve babalar mı? Haydi bu soruma cevap verin!» dedi.
Denetimsiz bir hayat
Devlet sofrası!
Kolay değil
Bütün bunları birlikte yaşamak...
Bize yazın olanları… insanlar bilsin
Böyle Milli Eğitim’in karşısında herkes eğilsin !


uzeyir.cayci@fee.fr
 

Kenthaber
Yayın Tarihi : 10 Nisan 2009 Cuma 17:25:29
Güncelleme :10 Nisan 2009 Cuma 17:30:02


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?