31
Mayıs
2024
Cuma
KİTAP

Büyükdere'de bir havalimanı vardı

Deniz Hava Üs Komutanlığı tarafından hazırlanan ve Türkiye’deki deniz havacılığının tarihini anlatan "İki Mavi" kitabı, unutulmaya yüz tutmuş bir detayı gün yüzüne çıkardı.

Halen Sahil Güvenlik Komutanlığı Marmara ve Boğazlar Bölge Komutanlığı tarafından kullanılan İstanbul Büyükdere’deki tesisler, 1920’li ve 1930’lu yıllarda Türkiye’nin dışa açılan en önemli kapılarından biriydi. İtalyan Aero Espresso Havayolları buradan Yunanistan ve İtalya’ya deniz uçaklarıyla tarifeli seferler yapardı. Uçaklar boğaza iner, şık kıyafetli yolcular iskeleden karaya çıktıktan sonra otobüsle şehir merkezine götürülürdü.

SEFERLER 1924’TE BAŞLADI

Şirket, deniz havacılığının en canlı olduğu 1920’li yılların başında kurulmuştu. Aero Espresso, filosundaki Alman Dornier tasarımı deniz uçaklarıyla seferlerine 1924’te başladı. Türk hükümeti, şirkete 11 yıllık özel bir uçuş izni vermişti. Aero Espresso’nun iki ana uçuş hattı vardı. İstanbul’dan kalkan uçak Atina’ya uğradıktan sonra İtalya’da Brindisi’ye inerdi. İkinci uçuş hattı ise İstanbul-Atina-Rodos’tu. Biletler Lloyd Triestino şirketinin Galata Mumhane ve Galatasaray’da bulunan acentelerinde satılırdı. Uçaklarda Türk pilotlar da görev yapıyordu.

Seferlerde kullanılan Dornier Wal (balina) uçakları 10 yolcu kapasiteliydi. Saatte 172 kilometre hız yapabilen uçağın menzili ise 3 bin 600 kilometreydi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Versay anlaşmasının Almanya’ya getirdiği yasaklar nedeniyle Dornier uçaklarının imalatı İtalya’da gerçekleştiriliyordu.

Aero Espresso uçuşlarını 1936’ya kadar devam ettirdi. Daha sonra 21 Şubat 1936’da Türk hükümeti tarafından satın alındı. Ertesi yıl Türk Hava Yolları kuruldu. Şirketin Büyükdere’deki uçak hangarı ve bakım tesisleri, 1941’de İzmir’den İstanbul’a kaydırılan 5’inci Müstakil Tayyare Taburu’nun ana üssü oldu.

KEŞİF UÇUŞLARI YAPILDI

İkinci Dünya Savaşı günlerinde Balkanlar’a inen Alman Orduları’nı kontrol etmek amacıyla tabur İngiliz Walrus ve Southampton tipi deniz uçaklarıyla İstanbul Boğazı yaklaşma sularında mayın keşfi, Batı Karadeniz ve Bulgaristan kıyılarında keşif-gözetleme uçuşları yaptı. Büyükdere’deki deniz havacılık faaliyetleri 1946’da Walrus uçaklarının hizmetten çıkmasıyla son buldu.

Üç tarafı denizle çevrili Türkiye’ye bir sonraki deniz uçağının gelmesi için aradan tam 50 yıl geçecekti. 2008’e gelindiğinde halen Türkiye’deki sivil deniz uçağı sayısı ne yazık ki sadece dört. Dünyada yeniden popüler hale gelen deniz havacılığı ne yazık ki gereken önemin verilmemesi nedeniyle bir türlü istenen gelişmeyi sağlayamıyor. İnip kalkması için piste gerek duyulmayan, çevre koruma kontrolünden arama kurtarmaya kadar birçok alanda kullanılabilen deniz uçakları uçuşlarında hálá büyük engellerle karşılaşıyor. Örneğin Türkiye’de deniz uçaklarının göllere inmesi yasak.

Kitapta denizci pilotların Türk havacılığındaki ilklerine de dikkat çekiliyor. Bunlar arasında ilk hava şehidi Yüzbaşı Fethi Bey’in denizci olması, Dünya Havacılık Tarihindeki ilk siyahi pilotun İzmirli Ahmet Ali’nin (Arap Ahmet) Deniz Havacılık Okulu’nu 1916’da bitirmesi gibi detaylar da yer alıyor. İçinde tarihi fotoğraf ve belgelerin de yer aldığı 261 sayfalık kitap, İstanbul Beşiktaş ve Çanakkale’deki Deniz Müzelerinde 20 YTL’ye satılıyor.

Denizciler havacı oluyor

Uzun yıllar deniz taşımacılığı yapan, ciddi büyüklükte gemi filolarına sahip gruplar son zamanlarda havacılık yatırımlarıyla adlarından söz ettiriyor. Kurdukları hava taksi şirketleriyle hızla özel uçak sayısını artıran Palmali, Sertur, Döysa, Arkas, Turkon gibi gruplar, verdikleri uçak siparişleriyle de dikkat çekiyor.

Tüm dünyada beş yıldır ulaşım sektörü hızla büyüyor. Büyümenin önümüzdeki yıllarda da aynı oranda devam edeceği tahmin ediliyor. Arka arkaya kurulan yeni havayolları ve denizcilik şirketleri hem uçak imalatçılarına hem de tersanelere adeta sipariş yağdırıyor. Fabrikalar ve tersaneler yeni siparişlere yetişemiyor. Yolcu uçaklarında 5, özel jetlerde tipine göre 3-5, gemi sektöründe ise 6-7 yıl sıra var. Bundan 3-4 yıl önce uçak veya gemi siparişi veren şirketler sıralarını ciddi paralara devrediyor.

Denizcilik ve havacılık birçok açıdan ortak özelliklere sahip. Uluslararası operasyonunu havada da devam ettiren denizciler, iş jetleriyle sadece Türkiye’ye değil ağırlıklı olarak Rusya, Batı Avrupa ve Arap ülkelerine de hizmet veriyor. Türk bayraklı uçaklar bölgedeki işadamlarını istedikleri yerlere uçuruyor.

Orta gövdeli bir iş jetine yapılan yatırımda uçağın bir yıllık cirosu 300-400 yataklı otele eşit. Ancak şirketler, turizme sağlanan teşviklerin çok ciddi ciroya sahip havacılığa verilmemesinden, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün diğer Avrupalı otoriteler gibi pratik çalışamamasından, bürokratik engellerden şikayetçi. Yurtdışında izinlerini hızla alan, her türlü kolaylık gösterilen özellikle Avusturyalı ve İsviçreli hava taksi şirketleri başta Rusya olmak üzere büyüyen yeni pazarlardan aldıkları pay her geçen gün artırıyor.

BAKIM MERKEZLERİ KURULUYOR

Aynı tersanelerdeki gibi denizci havacılar uçak bakım merkezleri konusunda da yatırım yapıyor. Azeri iş adamı Mübariz Mansimov, önümüzdeki günlerde İstanbul Atatürk Havalimanı Genel Havacılık Apronu’nda Fransız Dassault şirketinin Falcon serisi iş jetlerinin bakımı için merkez açıyor. Son hazırlıkları tamamlanan merkezde Türkiye’nin yanı sıra bölge ülkelerdeki Falcon serisi uçakların bakımları yapılacak. Sertur Havacılık şirketi de Hawker serisi iş jetleri için İstanbul Atatürk Havalimanı’nda bakım merkezi açmayı hedefliyor. Hangar yeri alan şirket, önümüzdeki aylarda bakım merkezi için de çalışmalara başlayacak. İşte Türkiye’de hava taksi sektörüne giren denizcilik şirketleri:

SERTUR: Bu şirketler arasında en büyük uçak filosuna Sertur Havacılık sahip. Geçen yıl operasyona başlayan Sertur’un filosunda bir Challenger 604, üç Hawker 850XP ve bir de Hawker 400XP tipi uçak var. Ay sonunda filoya bir adet Hawker 850XP, mayısta da Hawker 4000 tipi uçak daha katılacak.

PALMALİ: Grup, son yıllarda aldığı büyük petrol taşıma ihaleleriyle adından söz ettiriyor. Dünyanın dört bir tarafında yaklaşık 130 gemiyle taşıma yapan şirket, sektöre Tekfen Havacılık şirketini satın alarak girdi. Halen Palmali’nin filosunda Falcon 900EX tipi uzun menzilli ve Challenger 300 tipi orta sınıf iki iş jeti bulunuyor. Filoya 2010’da bir adet Falcon 900EX tipi uçak daha alınacak. Palmali ayrıca Dassault’un yeni modeli Falcon 7X’in de Türkiye’den ilk müşterisi. Üç motorlu uzun menzilli uçak Palmali’ye 2011’de teslim edilecek.

DÖYSA: Sektöre hızlı bir giriş yapan Döysa’nın ortaklarından Yalçın Sabancı, deniz taşımacılığında verdiği gemi siparişleriyle adından sıkça söz ettiriyor. Geçen yıl faaliyetlerine başlayan Döysa’nın filosunda halen bir adet Hawker 850XP tipi uçak var. Yatırımlarını sürdüren Döysa’nın filosuna şubatta Challenger 605, mayısta da Hawker 4000 tipi uçak katılacak.

ARKAS: Denizci havacılar arasında en eskilerden biri de Arkas. 1998’de kurulan Arkas Havacılık İzmir merkezli operasyon yapıyor. Halen filoda Challenger 604 ve Learjet 60 tipi iki uçak var. Mayıs ayında filoya Challenger 300 tipi bir uçak daha katılacak. Ağırlıklı olarak Rusya ve Dubai merkezli uçuş yapan Arkas Grubu gemi operasyonunun yanı sıra liman işletmesi de yapıyor.

TURKON: Nevzat Kalkavan’ın sahip olduğu Turkon Holding, havacılık sektörüne geçtiğimiz günlerde aldığı Cessna Sovereign tipi uçakla girdi. İşletmesi Cessna’nın Türkiye temsilcisi Emair tarafından yapılan Sovereign, 5 bin 273 kilometre menzile sahip.

Hürriyet
Yayın Tarihi : 7 Ocak 2008 Pazartesi 18:19:39
Güncelleme :26 Ocak 2008 Cumartesi 16:41:51


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
bekir keşmer IP: 85.110.55.xxx Tarih : 11.08.2008 12:55:11

OR-Gİ PROJESİ, KANSAİ GİBİ TİREBOLU’DA MÜSAİTTİR OR-Gİ, 1997 yılında, Giresun-Ordu olarak iki ilin bürokrasi ve sivil toplum kuruluşlarının ortak çabasıyla gündeme getirilen ve yatırım programına alınan, Ordu ve Giresun illerinin tam ortasına denizi doldurarak yapılması planlanan ve bir süre çalışıldıktan sonra 2001 yılında yapımından vazgeçilen, havaalanı inşaat projesi düşüncesinin adıdır. Uzun zaman üzerinde çok düşünülüp çalışma oldu ise de, gerek ödenek yetersizliği gerekse, o bölgeye Tersane yapma planları gibi nedenlerle bir türlü hayata geçirilemeyip rafa kaldırılmıştır. Şimdi ise gündemi ve tekrar yapım söylentileri devam etmektedir. Karadeniz bölgemiz, bölgesel konum olarak Avrasya kaynaşması ve Karadeniz kıyı ülkeleri işbirliği konularında, deniz ile ortaasya ve ortadoğuya açılım durumu olarak, can damarı konumundadır. Bu nedenle de Karadeniz sahil şeridinde, uluslararası alanda ticari verimliliği artırmak ve kolay olarak avantaj sağlamak için, ulaşımda kavşak nokta ve ticarette can damarı olma özelliği olan yer, tek Tirebolu’dur. Şöyle ki: Günümüzde arazi yapılarının özellikleri işlerlik yönünden ciddi dikkate alınır, kazançlı yatırımlar öyle planlanarak yapılır. Karadeniz bölgemiz ise hep engebeli olduğu, ova olmadığı, müsait olmadığı söylenir. Böylelikle de Tirebolu düşünülmez, “kuru’nun yanında yaş’ da yanar” misali Karadeniz bölgesinde olduğundan dikkate hiç alınmaz. Fiziki yapı bakımından Tirebolu, bölgesel yapıda Tirebolu’nun yeri, Ülkemizin uluslararası alanda kaynaştığı noktada Tirebolu’nun konumu şeklinde düşündüğümüzde; işte düşünülüp yapılamayan OR-Gi havaalanının yapımı için benzersiz tek müsait yer, Tirebolu olduğu çok belirgindir. Şimdi bu ciddi gerçeği, Tirebolu’ya benzer yerlerle kıyaslama yaparak meydana çıkaralım. Elbette ülkemizin her tarafı güzeldir. Her tarafa yatırımlar yapılması gerekir. Giresun Gülyalı mevkiine düşünülüp yapılamayan ve sonrada yapılmasından vazgeçilen bu havaalanı, eğer oraya yapılsa idi, acaba deniz ticareti ve liman bakımından Tirebolu kadar olabilirmi ydi? bu pek az. Denizden anadolu’ya açılma özelliği Tirebolu kadar olabilirmi ydi? arazi işlerliği az olması sebebiyle yine pek az. Kargo bakımından ağır taşımaya Tirebolu kadar açık olabilirmi ydi? yine az. Yani, Gülyalı’da olursa, limandan ve demiryolu bağlantısı avantajından yani işlerlikten uzak kalır, Tirebolu’ya göre eksik olurdu. Peki, Trabzon’un bölgesel ağırlığı olması bakımından, bu havaalanın oraya yapımını düşünelim. Trabzon’da havaalanı olduğu için tekrar bunun oraya yapımı dikkate alınmaz. Alınsa da demiryolu eksikliği düşünülerek yine yapımından vazgeçilir. Şu düşünceyi de belirtmek gerekir ki, Demiryolu meselesinde Tirebolu bay-pas edilip; yapım maliyeti bakımından Tirebolu’ya göre çok çok yüksek olduğu halde, Zigana’nın altından Trabzon’a demiryolu tüneli düşünülmektedir. Eğer bunu gerçekleştirirlerse, OR-Gİ havaalanı yapılsa bile önemi azalacak, Tirebolu’ya demiryolu yapımı tamamen düşünceden kalkacaktır. Kısacası, Karadeniz bölgesi olarak nereyi düşünürsek düşünelim, OR-Gİ havaalanı projesi Tirebolu dışında mümkün ve verimli olmuyor, mümkün olsa bile eksik kalıyor. Böyle olunca, OR-Gİ havaalanı Tirebolu’da nasıl yapılır? Sonra da ne olur? Hemen açıklayalım. Tirebolu, fiziki şekil olarak v harfine benzer. Yani denize doğru hafif bir burun gibidir. Limanın tam doğrultusuna, denize Kansai havaalanı gibi düşünülürse, sağında ve solunda dağ engeli yoktur. Havaalanı dediğimiz yer, minimum 3 veya 4 milyon metrekare engelsiz arazide olması gerektiğinden, Tirebolu’nun deniz açıkları çok müsaittir. Yeşilköy gibi çift pist bile yapılabilir. Yani, diğer yerlere yapılacak havaalanı maliyetlerine ve işgücü uzunluğuna göre, Tireboluya havaalanı yapımı liman ucundan doğru olacağından kat kat daha kolaydır. Yapıldığında da Tirebolu’nun manzarasını bozmaz. Tirebolu’dan sadece çizgi şeklinde görülür. Ayrıca, Tirebolu limanının rüzgâr ve dalga tehlikelerini keserek Sinop limanı özelliğinde olmasını da sağlar. Yetkililerce, Tirebolu’ya yapılması için, orta ve uzun vade de buradaki nüfus yapısı ve ekonomik gelişmeler dikkate alınarak, hitap edeceği bölgenin geniş olması ve Liman ve demiryolunu canlandırması düşünülerek, geniş inceleme yapılıp fizibilite çalışmaları yapılmasıyla planının net çıkarılması gerekir. Böylelikle Singapur havaalanı gibi export taşımacılığını, serbest ticaret faaliyetini de içeren, uluslararası ticaretin merkezi olabilecek bir vizyona sahip olan havaalanı özelliğinde düşünülmesi gerekir. Diyeceksiniz ki, Karadeniz de bunun tek kolay yapım yeri Tirebolu, ama büyük ve geniş iş olduğundan nasıl yapılabilir ve yaptırılabilir? düşüncede kolay ama gerçekleri yetkililere anlatmak ve benimsetmek çok zor. Kansai havaalanın planına veya Centrair havaalanının planına ciddi olarak bakalım ve inceleyelim. Tirebolu’ya bu planlar çok mükemmel uygun oluyor. Bu planlar Tirebolu’ya uygulandığında Kansai’den farkı, sadece denizde git-gel olaylarının ve deniz akımının farklılığıdır. Bunu da mühendisler çok mükemmel ayarlarlar. Yapımı Tirebolu limanından doğru olacağına göre, diğer bölgelere göre ucuz maliyetle olacağı gibi; yapıldığı takdirde, Tirebolu limanını hızlandıracak ve demiryolu projesini zaruri hale getirerek Singapur havaalanı gibi Avrasya’da ciddi öneme sahip olacaktır. Sadece yolcu taşımada değil, export taşımacılığı yaparak Avrasya kaynaşmasında ticaret hacmini hızlandıracaktır. Devlet yolunun Karadeniz’den doğuya kolay açılımı Harşıt vadisinden olduğuna göre, bu projenin gerçekleşmesi halinde Gümüşhane Bayburt illerine yolcu bakımından hitabı çok olacak, Karadeniz’den Doğuanadolu, Mezebotamya ve Ortaasya’ya ticaret hızlanmasına katkı sağlayacaktır. Böylelikle de, KATB projesinin Tirebolu’dan zaruri yapımı başlanarak, Kelkit’i takiben Erzincan ilimiz çok büyük kavşak noktası ve halini alacak, bölgeye istihdam sağlayarak yatırımları da hızlandıracaktır. Bu proje, ülkeler arasında Avrasya kaynaşmasının zaruri ayağını, Tirebolu’da bulunduracaktır. Bu proje için, şahsi ve siyasi çıkarlar bırakılıp ülkemizin çıkarları ve yararları düşünülürse, bu proje Tirebolu’dan hayata hemen geçirilir. Bu nedenle, OR-Gİ nin Tirebolu’ya tıpkı Kansai havaalanı planında yapımı, ülkemizde öncelikli yapılacak bir proje olması kesinlikle zaruri şarttır. Bu projenin, ön planda yapımı için zaruri tutulması ve Tirebolu’ya başlanması, ülkemiz yararına büyük temennimizdir. Ülkemiz için kazanç sağlayacak projeler ve yatırımlar geri dursa bile, ne yapılır yapılır, plan veya yer değiştirilir ama sürekli yapımı düşünülür, gündemde tutulur. Şahsiyeti ağır kişilerin, ağırlığını koyma çabasıyla da, geç yapılacak projeler erkene alınır. Yan sanayi gelirini de büyük işadamları yatırımlarıyla değerlendirir. Şu sorular aklımıza hemen geliyor. Acaba Sabancı veya Koç Holding yönetim topluluğu gibi ağır şahsiyetler Tirebolulu olsalardı, bu havaalanı bu zamana kadar yapılmadan durabilirmi ydi? cevabını bu düşüncemi okuyanlar düşünsün versin. Halis Toprak Diyarbakır’a veya Aydın Doğan Kelkit’e neler yapmışlar? düşünenler araştırsın. Ağırlığı olan şahsiyetler Tirebolulu olmasalar bile, bu projenin devlet eliyle yapıldığı takdirde, yan sanayi olarak kendilerine çok büyük kâr sağlayacağı için, bu projenin Tirebolu’ya uygulanması için uğraşmaları, yetkilileri harekete geçirmeleri gerekir. Bu projenin gerçekleşme düşüncesi, ülkemizin geleceği için, tıpkı Singapur havaalanı gibi olacağı düşünülerek, Kanzai havaalanı planı şeklinde hazırlanıp veya Japonlardan Kanzai havaalanının projesi tam alınıp, Ankara’da tasarlanıp, “kesinlikle öncelikli ve zaruri yapılacak işler” borusuna girip, Karadeniz bölgesinde Tirebolu’dan çıkarsa, çok güzel bir havaalanı yapar. Ancak, Tirebolu’nun dışında bir yerden çıkarsa da çok güzel hava yapar. Yani Tirebolu’nun dışında, “yapıldı ama yerinde yeller esiyor” dedikodularından öteye geçmez veya “Denizin ortasına çok güzel top sahası yapmışlar” söylentileriyle uzun süre devam eder gider. (Bekir KEŞMER)