16
Mayıs
2024
Perşembe
KİTAP

Destan of the Kalleşlik…

Destan of the Kalleşlik… Yüz binlerce kahramanlık destanı yazıldı bu coğrafyada. Fakat bundan daha çok destansı bir kalleşlik ve ihanet olayı yaşandı. 

Kabul etmek lazım, şimdilerde ‘zor’ zamanlardayız. Günler sıkıntı içinde haftaları, haftalar acı içinde ayları, aylarsa umutsuzluk içinde yılları kovalıyor. 

Evet, bu toprakların insanı ‘mutsuzluk’ ateşi içinde kavrulup ‘bir armağan’ olarak sunulan ha-yatı ‘yaşanmaz’ buluyor. 

Nereye baksanız, kiminle konuşsanız mutsuz yüzler, gergin bedenler ve geleceğe karanlık ba-kan gözlerle karşılaşıyorsunuz. 

Gazeteler siyasi iktidarsızlık ve cinayet haberleriyle sayfalarını doldururken televizyonlardaki haber bültenleri kan, dehşet ve seks üçgenine sıkışmış durumda. 

Yolda yürürken omuz atanı öldürenlerin, düğünlerde kutlama yaptıklarını zannedip silahla can alanların, her yıl binlerce masum kanı döken trafik canavarlarının asla sonu gelmiyor. Çıtayı yük-selttiğimizde ise bireylerin devlet adamlarına ve hukuka inançlarını zayıflatan yolsuzluklar, iktidar zafiyetleri ve kifayetsizlikler... 

Hâl böyle olunca da kimse kimseye güvenmiyor. Dostluk, kardeşlik, ahde vefa, kadirşinaslık ve bunun gibi insanî duyguların içi boşalmış durumda. 

‘Ne olacak bu memleketin hâli?’ sorusunu önceleri ciddi olarak soranlar bir süre öncesine ka-dar bu çok önemli cümleyi espri malzemesi hâline getirdi. Şimdi ise hiç konuşulmuyor. 

Sahi... Ne olacak bu memleketin hâli?.. 

İşte bu sorunun yanıtını bulmak için kitap sizi tarih yolculuğuna çıkarıyor ve bu toprağın insa-nını böylesine çaresizlik içinde bırakan umutsuzluğun izini arıyor tozlu sayfalarda. 

Dünü bilmeden bugünü yaşayamaz, yarını göremezsiniz. 

Ancak tarih bugüne kadar bize tek bir bakış açısından ve sınırlı kaynaklardan aktarıldı. Kah-ramanlık hikâyeleri dinleye dinleye beynimiz ‘kibir’le doldu. 

Doğru... biz binlerce yıldır tüm dünyaya adalet ve merhamet dersi verdik. Peki tarihimizden bu mirası alırken bugün neden bu hâldeyiz?
Sorular, sorular, sorular... ve sorular... 

Beyinleri kemiren sorulara yine tarih penceresinden bakıp yanıt vermek gerekiyor. Yolumuzu başka türlü nasıl aydınlatabiliriz ki?.. 

Dünya medeniyet tarihine büyük katkılarda bulunan ‘Türkler’ kahramanlık bayrağının da taşı-yıcısıydı. ‘Biz’ bu erdemlerle yoğrulurken düşmanlarımızın olmaması elbette düşünülemezdi. Peki onların silahları neydi? Bizi savaş meydanlarında ya da siyaset arenasında ne kadar zor durumlarda bıraktılar? 

Bunlar tartışıladursun, bu kitap ‘Türkler kendileri ya da kendileri gibi bildiklerinden başka kimseden büyük zarar görmedi’ diyecek.
Yani kalleşliği anlatacak. 

Kalleşlik... ne kelime ama!.. 

Tarihimizde binlerce kahramanlık destanı yaşanmışken ondan kat kat fazla kalleşliğin, hainli-ğin ve ihanetin destanı yazıldı. 

‘Bunların destanı olur mu!’ demeyin. Binlerce yıldan bu yana üstünde bulunduğumuz toprak-lar bir satranç tahtası olarak görüldü. Üzerindeyse akıl almaz oyunlar oynandı. Kuralına sadık kalı-narak oynanan oyunlarda Türkler her daim galip geldiler. Şah olup çektiği ‘mat’ ile kazandı ve zir-vede yer buldu. Bir türlü yenilmeyen Türkler için kuralların dışına çıkmak gerekiyordu. İçten ve dıştan kurulan tuzaklarla gardımız düşürüldü. Bölünüp parçalandık. Ama hiç yıkılmadık, yok edi-lemedik. 

İşte, yakın tarih bunun en somut örneği: Tam ‘bitti’ derken Başkumandan Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde İstiklal Savaşı’yla silkinip yeniden ayağa kalkan Türkler kendi devletini kurmayı başardı. ‘Şah’lığı elinden alınıp ‘piyon’ yapılan Türkler tekrar eski unvanlarıyla donatıldı. Ancak dünyanın genlerine işlemiş olan ‘Türk karşıtlığı’ bitti mi? 

Elbette ki hayır... 

Kalleşlik, hainlik ve ihanet değişken kavramlar. Yani bir tarafın kalleşi, diğer tarafın kahra-manı oluyor. Bu durum çok titiz irdelenmesi gereken bir konu. Çünkü kahramanlarla hainleri iyi ayırt edebilmek için birçok şeyi iyi anlamak şart. 

Türkler için takdir edilmek, sevilmek ve dünya insanıyla kaynaşmak pek tabii çok önemli. Ta-rih boyunca tüm dünya insanlarıyla birlikte sorunsuz yaşamasını bilen Türkler asla hiçbir olumsuz-luğu kompleks hâline getirmedi. 

‘Bu satırların sahibi bunları neden yazdı acaba?’ diye sorabilirsiniz. 

Şunun için: Bugün Türklerin aşırı derecede karalanması, Türklere düşmanca davranılması, aşağılanması ve sevilmemesi. 

Oysa biz asla ırkçı olmadık. Tüm dinlere ve milletlere objektif bakıp saygıyla yaklaştık. Çün-kü bunu Türk geleneğinin gereği olarak görüyor, ‘yaratılanı yaratandan ötürü seviyorduk...’ 

Hadi bu nefret dolu sözlerin ışığında yola çıkarak Türk tarihini şöyle bir gözden geçirelim. Geçmişten alıp günümüze kadar getirelim.
Eski çağlardan bugünümüze kadar yaşanan olumsuzluklara bakalım. Bugüne ışık tutacak ve ders niteliğindeki yaşanan olayların adına ise ‘kalleşlik’, hainlik ve ihanet demeyelim. 

Kahramanlık ve mertlik tarihin her döneminde kazanan tarafın tekelinde oldu. Bu nedenle yo-rumu size bırakıyoruz.
Yani siz bu kitabı okuyacak ve değerlendireceksiniz... Daha sonra da adını koyacaksınız. 

DESTAN of the KALLEŞLİK 

Yazan : Önder Şuşoğlu
Yayınevi : Kum Saati Yayınları
Türü: Araştırma - İnceleme 


kenthaber
Yayın Tarihi : 11 Ocak 2007 Perşembe 18:49:37
Güncelleme :11 Ocak 2007 Perşembe 19:00:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?