29
Mayıs
2024
Çarşamba
KİTAP

İmparatorluk sarayları

Prof. Dr. Önder Küçükerman, YKY’den çıkan ‘Bir İmparatorluk İki Saray’ adlı kitabında Topkapı Sarayı ile Dolmabahçe Sarayı arasındaki farkları ve benzerlikleri bir tasarımcı gözüyle anlatıyor. Şimdiye kadar daha çok tarihçilerin ve sanat tarihçilerinin anlattığı iki yapıyı Küçükerman’dan dinlemek oldukça keyifli.
Gerek Topkapı Sarayı'nı, gerekse Dolmabahçe Sarayı'nı bugüne kadar hep tarihçiler ya da sanat tarihçileri anlattı, yazdı. Ama bu kez dünyanın en önemli iki yapısını önemli bir tasarımcının gözünden, Prof. Dr. Önder Küçükerman'ın kaleminden okuma imkânı bulacağız. Hem de Ali Konyalı’nın fotoğraflarıyla.

Kitapta ‘ne var, ne yok'a geçmeden önce birkaç satırla da olsa Önder Küçükerman'ı tanıtmakta yarar var. Küçükerman, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'ne yolu düşen, yahut sanatla ve tasarımla uzak ya da yakın ilişkisi olan hemen herkesin yakından tanıdığı bir isim. 1971'de Türkiye'de ilk 'Endüstri Tasarımı Bölümü'nü kuran Küçükerman, sanat tarihinden, mimariye, tasarımdan sanayiye pek çok makale ve kitap yayınladı. Önder Küçükerman, bu kitabında 1450'li yıllarda Topkapı Sarayı'yla başlayan ve yaklaşık 350 yıl süren sanayi ve tasarım yarışını, 1850'li yıllarda Dolmabahçe Sarayı'yla devam eden ve günümüze kadar gelen yeni bir süreçle sentezlemiş. Küçükerman, iki yapıya da bir ehl-i hiref gözüyle bakmış. Ehl-i hirefin yani saray sanatçılarının arasında ‘saray tasarımcısı'nın da olduğuna vurgu yapan Küçükerman'dan, saraylardaki bütün bölümlerin, yeni eklemelerin bu sanatçıların ellerinde şekillendiğini öğreniyoruz.

Tarihi yarımadanın en güzel yerine kurulan Topkapı Sarayı ile Boğaz'ın tam ortasına yapılan Dolmabahçe Sarayı, hiç şüphesiz aynı devletin yönetim merkezleriydi. Aynı soydan gelen insanlar tarafından yaptırılmıştı. Ancak biri 1450'lerin, diğeri ise 1850'lilerin anlayışına göre çizildi. Biri Doğu'nun diğeri Batı(lılaşma)'nın simgesi olsa da 400 yıllık tarihi birbirine bağlayan bir anlamda iki zincir, bir anlamda da iki inci gibiler. İşte Önder Küçükerman, kulaklarını duvarlara yaslayarak yapıların sesini dinlemiş: Topkapı, sessizliğin sarayıydı. Orada genellikle insan sesi, rüzgâr sesi, kuş sesi, denizin sesi, biraz da at nalı sesi duyulurdu. Sonra Dolmabahçe ise çok daha değişiktir. Duvarlardaki titreşimlerden, sanayinin sesini duyarsınız. Buhar makinesi, motor, vapur, kalorifer, asansör, tramvay, dikiş makinesi, daktilo makinesi, kısacası sanayi devriminin sesini duyarsınız." Osmanlı'nın bu iki sarayı, büyük bir değişimin de göstergesi aslında. Hem mimari, hem sanayi, hem siyasal, hem de toplumsal anlamda gelişimin belirtileri belki de… Küçükerman, kitabın bütününde bu değişim ve gelişimin izinden gitmiş. 500 yıllık yolculuğun çok kısa bir öyküsünü anlatmaya çalışmış.

Zaman
Yayın Tarihi : 23 Şubat 2008 Cumartesi 14:56:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?