29
Mayıs
2024
Çarşamba
KİTAP

King de değişti

Stephen King de yazmayı bıraktığını açıklayan yazarlardandı. Bu kararından sonra üç roman daha yayımlayan King’in hikâye kitabı ‘Just After Sunset’, ABD’de raflardaki yerini aldı. Kitap klasikleşmiş bir tartışmayı yeniden gündeme getirdi: Yaşlanan yazarların son sığınaklarından biri de çekmecelerinde kalan hikâyeler midir?

Yazmayı bıraktığını duyurduktan sonra üç roman yayımlayan Stephen King’in yeni(!) hikâye kitabı Just After Sunset, ABD’de raflardaki yerini aldı. Kitap klasikleşmiş bir tartışmayı yeniden gündeme getirdi: Yaşlanan yazarların son sığınaklarından biri de çekmecelerinde kalan hikâyeler midir? Meşhur yazarlar yazmayı gerçekten bırakan -ender örnekler hariç- görünüşe göre hayatlarının son yıllarında ya anılarını yazmaya ya da birikmiş hikâyelerini yayımlamaya başlıyorlar. Bu seçeneklerden ilkini şu an için boş verip ikincisine bakacak olursak... Hikâye yazmak, roman yazmaktan daha mı kolay bilmiyorum ama 600 sayfa yazmaktansa 200 sayfa yazmanın belirli bir rahatlık getirdiğini düşündüğümü itiraf etmeliyim. King, işin daha da kolayına kaçarak 5. hikâye koleksiyonu Just After Sunset’de, -yazarın sitesindeki duyuruya göre koleksiyoncu kopyalarında hikâyelerden birinin DVD’si bile varmış- sadece çekmecesinde kalanları değil, zaten yayımlamış hikâyelerini de kullanmış, örneğin 1977’de yazdığı ve baskısı bulunmayan Cat From Hell (Cehennemden Gelen Kedi) gibi birçok eski öyküsüne yer vermiş.
Başta New York Times olmak üzere Batıdaki belli başlı bütün gazeteler edebiyata ayırdıkları sayfalarda King’in yeni kitabına yer verdiler. Laura Miller, King’in en önemli özelliklerinden birinin Amerikan orta sınıfını çok iyi anlatması olduğunu yazdı. Charles Taylor ise makalesinde kitaptaki hikâyelerin bir kısmının yazarın genç ve yoksul bir yazarken “karısına hediye ya da arabasına parça alması gerektiğinde” çeşitli erkek dergilerine yazdığı hikâyeler olduğunu belirtti. Yazarın kitapla ilgili değerlendirmesine gelecek olursak: Stephen King yeni kitabıyla ilgili olarak kendisiyle yapılan bir söyleşide açıkça o dönemlerde biçim-içerik gibi dertleri olmadığını, aklına nasıl eserse öyle yazdığını söylüyor. Amerikalı eleştirmenler King’e iyi davranarak bu durumun yazarın gelişimini görmek için iyi bir fırsat sunduğunu yazsalar da İngiliz meslektaşları hiç acımadan bazı hikâyelerin vasat olduğunu belirtiyorlar.
Kim ne derse desin, kitap şimdiden çok satan listelerine girmiş durumda.

Son günlerin en çok konuşulan hayatı


Ona, “basını cebinde taşıyan adam” diyorlar. Aralarında Fox, Harper Collins, National Geographic ve New York Post gibi örneklerin de yer aldığı yüzlerce kuruluşun sahibi ve medya söz konusu olduğunda belki de dünyanın en güçlü insanı olan Rupert Murdoch’tan bahsediyorum. İngilizce konuşulan ülkelerde son haftalarda bu resmi Murdoch biyografisi, biyografinin doğruluğu ve bu güçlü adamın hayatı konuşuluyor. Kitabın yazarı Michael Wolff onu “tartışma yaratmayı seven, yangını izlemek için evini yakabilecek” türde biri olarak tanımlamış. Murdoch’un Wall Street Journal’ı ve Dow Jones’u Bancroft’lardan alma sürecinin de detaylı olarak anlatıldığı kitap Fox Turkey’le Türkiye piyasasına da giren bu Avutralyalıyı tanımak isteyenler için. Kitaba göre iş dünyasının ilk kuralı “Kimsenin uzun ve karışık açıklamaları dinleyecek zamanı yok. O yüzden önce yap, sonra açıkla.” Türkçe baskısının yapılacağını sanmıyorum ama dileyenler Murdoch’la ilgili olarak Radikal İki’deki makaleye ya da Shawcross tarafından yazılan gayri resmi biyografiye göz atabilirler.

ABD de Marx okuyor


Yaşadığımız ekonomik krizden en çok etkilenenlerden biri de yayıncılık oldu. Çeşitli büyük şirketlerin genel yayın yönetmenlerinin istifasına kadar (son olarak Philip Roth ve Günter Grass gibi yazarların haklarını elinde bulunduran Harcourt kitap alımlarını durdurmuş, Becky Saletan istifa etmişti) giden bu süreçte zaten Amazon sayesinde iyice sıkışmış olan küçük yayınevleri iyice döküldüler, yayın devleri de kemerleri sıktı. Bazı yayıncılarsa fırsat bu fırsattır diyerek krizi paraya çevirmeye koyuldular. Okuyucuların krizle ilgili bilgi edinmek için duydukları açlık bir anda kimi eski ekonomi kitaplarının raftan indirilmesine ve kimi iyi kimi aceleye getirilmiş yeni kitapların piyasaya çıkmasına neden oldu. Sayıları binleri bulmaya başlayan bu kitapların hepsinden bahsetmeye imkân ve gerek yok ama bir tanesinin altını çizmek gerekiyor. Publishers Weekly’deki bir makaleye göre krizle beraber satışı artan kitaplar listesinde bir yazar öne çıkıyor: Karl Marx. Buna göre ABD bu yeni krizle beraber hiç okumadığı kadar Marx okuyor. Kapital de son on yıldaki en büyük satış rakamına ulaşmış durumda.
Bir işe yarayacak mı göreceğiz...

Levi-Strauss’un 100 yılı


Hayır kot pantolondan bahsetmiyorum... Geçen hafta Le Figaro’da sosyal antropolog-filozof-öğretmen ve dahası iki dünya savaşı atlatmış Claude Levi-Strauss’un 100. doğum gününün haberi yer alıyordu. Fransızların (Batılıların) diğer toplumlarla bakışını değiştiren Claude Levi-Strauss’un yüzüncü yaşı ülke çapında kutlandı. İnsan ve toplumla ilgili süregelen pek çok kalıbı kıran, diğer antropologlar gibi evde oturup yazmaktansa alanda inceleme yapmayı tercih eden, son beş-on yılda konuyla ilgili her tür entelektüel makalede gün geçtikçe daha da sık kullanıldığında rastlandığımız ‘ben’ ve ‘öteki’ kutuplaşmasını ilk olarak gündeme taşıyan ve 20. yüzyılın en önemli akımlarından olan Yapısalcılığın önde gelen isimlerinden birine dönüşen sosyal antropolog-filozof aynı zamanda bir zamanlar Fransa’nın ABD’deki Kültür Ateşesi’ydi. Strauss’un oldukça hareketli bir hayatı oldu. I. ve II. Dünya savaşlarını yakından gördü 1940’da Yahudi olduğu için Montpellier’deki okuldaki öğretmenlik görevine son verildiğinde ABD’de göçtü ama ülkeye girdiğinde Almanca bir mektup olması dikkat çekince FBI tarafından gözetlenmeye başlandı. 1940’larda Columbia Üniversitesi’nde yemek yedikleri sırada Frans Boas’ın ölümüne şahit oldu, Simone de Beauvoir’la bir ilişki yaşadığı iddia edildi, Triste Tropique ile Prix Gouncourt jürisinde büyük tartışma yarattı (kitap teknik olarak kurgu bir yapıt olmadığında ödülün verilmesi mümkün değildi) Sartre’la özgürlüğün doğası üzerine yüzyılın belki de en büyük felsefi tartışmalarından birini yaptı. Sonunda dolu dolu geçen bir yüzyılın ardından Strauss, 28 Kasım’da 100. yaşını bütün Fransa’nın gözü önünde kutladı.

Radikal - Kitap
Yayın Tarihi : 16 Aralık 2008 Salı 18:24:10


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?