Mimar Suphi Saatçi, doğduğu şehri, Kerkük’ü anlatan bir kitap yazdı. Şehrin mimarisini ve kent dokusunu anlatan ‘Kerkük’ kitabının hiçbir baskısı, Kerkük’e gidemeyecek. Çünkü Kürt yönetimince Türkiye’den bir kitabın şehre sokulması yasak. Kuzey Irak’ta yaşanan sıcak gelişmeler, yaklaşan referandum
ve şehrin demografik yapısının ve geleceğinin değiştirilmesine matuf, on binlerce Kürt vatandaşın şehre göç ettirilmesi sebebiyle Kerkük, son günlerin önemli bir gündem maddesi. Tarihsel olarak şehrin demografik ve kültürel yapısında belirleyici unsur olan Türkmenlerin geleceğini belirleyecek olan bu gelişmeler, ne devlet ne de toplum düzeyinde maalesef Türkiye’den doğru bir biçimde okunamıyor. Buna neden ise, daha düne kadar Antep ve Urfa gibi bir şehrimiz olan Kerkük ile bilgimizin artık bugün ‘Altın Hızma’ türküsünden öteye gidememesi…
Mimar Sinan Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Suphi Saatçi’nin geçtiğimiz günlerde yayınlanan ‘Kent Dokusu ve Geleneksel Evleriyle Kerkük’ adlı kitabı, tam da böyle bir zamanda şehir ile ilgili bilgilenmek için önemli bir fırsat sunuyor. Kerkük Vakfı tarafından yayımlanan kitabın yazarı Suphi Saatçi, aslen Kerküklü. Liseyi bitirip İstanbul’a mimarlık okumak için gelen Prof. Saatçi’nin doktora çalışmasıymış aslında kitap. Fakat ‘ırakta’ kalan bir şehri anlatmasından belki, aradan onca yıl geçmesine ve bu konuda başka hiçbir çalışma bulunmamasına rağmen, kitap bugüne kadar yayıncı bulamamış.
Suphi Saatçi, Kerkük’ü yazarken Kerkük’e defalarca gidip rölöve çalışmaları yapmış, fotoğraflar çekip yazılı kaynaklara eğilmiş. Bu çalışma için en son gezisini 1978’de yapmış. Daha sonraki yıllarda Saddam rejiminin şiddeti artıp giriş çıkışlar zorlaşınca Kerkük’ü 20 küsur yıl hiç görmemiş. 2000’li yılların başında Irak’ın işgalinden sonra gittiğinde ise ‘çocukluğumun cenneti’ dediği Kerkük’ün eski halinden neredeyse eser kalmadığını görmüş: “Çocukluğumun Kerkük’ü hâlâ rüyalarıma giren, kokusu burnumda tüten bir şehir. Son gidişimde korkunç bir görsel kirlilikle karşılaştım. Maganda bir kültürle, briketlerle yapılmış barakalarla doldurulmuş, niteliksiz, ölçüsüz ve plansız bir kentle karşılaştım. Kitap bu yüzden bir mukayese imkânı sağlıyor şehrin bugünkü hali ile eski hali arasında.”
Şehri Saddam dozerle yıktırmış
Suphi Saatçi’yi üzen, eski yapıların doğal yaşlanma sonucu deforme olması değil, şehrin tarihi mimarisinin, kasti müdahalelerle ortadan kaldırılması… Çünkü Saatçi, Saddam döneminde ve onun tarafından, otantik Türkmen mimarisinin en zengin örneklerle görüldüğü Kale bölgesinin dozerlerle yıkılıp ortadan kaldırıldığını görmüş. Kale içinde, tarihi anıtların dışında 743 geleneksel evden o dönemde 700 tanesinin ortadan kaldırıldığını söyleyen Saatçi, “Kerkük mimarisinin karakteristik evleri, tâklarla kurulmuş, tünel gibi o güzelim sokaklar, tarihî kent neredeyse ortadan kaldırılmış.” diyor.
Tarihi boyunca Türk, Kürt, Arap, Yahudi, Süryani ve Ermeni gibi farklı ırk, din ve mezheplerin birlikte yaşadığı bir şehir olmuş Kerkük. Bugün akıbeti ‘Türk şehri mi, Arap şehri mi, Kürt şehri mi?’ kısır tartışmasında tıkansa da şehrin hikayesi, mimarisinin gösterdiği üzere çok eskiye dayanıyor. Mimarisinde Sümerler ve Akatlardan bu yana Arap ve İran da dahil olmak üzere bölgedeki bütün kültürlerin etkisinin olduğunu belirten Saatçi şöyle diyor: “Ancak Kerkük evlerinde mimari başarının en üst noktaya çıktığı dönem, bir Osmanlı şehri olduğu zaman, 17’nci yüzyıl sonudur. Bu evler, öylesine Türkmen mimarisinin rengine bürünmüştür ki örnekleri sadece Irak’taki Türkmen nüfusunun yoğun olduğu yerlerde görünür. Öyle ki bundan 20-30 yıl öncesine kadar geleneksel evlerin yapıldığı dönemlerde Kerkük’ün bütün inşaat ustaları Türk’tü.” Kitapta bir kadirşinaslık örneği sergileyerek, Kerküklü inşaat ustaları ile ilgili genişçe bilgi veren Saatçi, “Kerkük evlerinin anlatıldığı bir kitapta onları yapanları almadan edemedim.” diyor.
Türkiye’nin Kerkük siyaseti yok
Saatçi’ye göre Saddam döneminde büyük yara alan şehrin kültürel dokusu ve mimari kimliği yapılacak referandum planlandığı şekilde gerçekleşir, şehir bir Kürt şehri olarak gösterilirse tamamen ortadan kalkacak. Türkiye’nin müdahaleyi gündeme alabileceğini hatırlattığımızda Saatçi şunları söylüyor: “Türkiye bir zamanlar kendi şehri olan ve arşivlerinde bölge ile ilgili Salnamelerde geniş bir bilgi varken, hiç bilgisi yokmuş gibi görünüyor. Türkiye’nin bölge ile ilgili bir siyaseti yok, olumlu temennileri var. Güya Meclis toplandı ve müdahale konuşuldu. Pek çok yaptırım uygulayabilecekken bunları gündeme getirmeden müdahaleyi konuşmak inandırıcı değil.”
Evet, mimar Suphi Saatçi’nin bir vefa örneği göstererek kaleme aldığı kitabın İngilizce baskısı yakında yapılacak, sırada Arapça baskısı var. Ancak bu üç dildeki baskılar Kerkük’e giremeyecek, Kerküklüler tarafından okunamayacak. Çünkü bölgedeki Kürt yönetim, Kerkük’e Türkiye’den bir yayının girmesine izin vermiyor. Aslında bu acı gerçek, sözü tüketiyor, bölgede yaşanan vahametin boyutunu ve orada neler olabileceğini çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. b.eren@zaman.com.tr
Kitabımı politikacılar da okusun
Kitabı okuyanlar bin yılda oluşmuş Kerkük’ü, geleneksel mimarisini, tasarım biçimlerini, Türkmenlerin bu şehirde ve evlerde günlük yaşayış biçimlerinin nasıl olduğunu görecek. Kitap, Kerkük’ü bir tanıma kılavuzu bir bakıma. İmkanım olsa kitabı bütün parlamenterlere göndermek isterdim. Tartıştıkları şehri tanımıyorlar çünkü. Ben siyasetçilerimizin kitabımı okuyarak, konuştukları bu şehri, kültürel yapısını bilmelerini isterim. Kerkük ile ilgili bu bilgiden yoksun bir konuşma, üretilen bir politika ve geliştirilen bir strateji, hiçbir zaman gerçekçi olamaz ve hedefine ulaşamaz. Politikacılar Kuzey Irak, Kerkük diyorlar; ama coğrafyayı bile bilmedikleri için ne söylediklerini kendileri de anlamıyor. Devletin Kerkük ile ilgili bilgilenmesi ve bizi bilgilendirmesi, oraya asker göndermesinden daha etkilidir. Kerkük denince bilgimiz ‘Altın Hızma’dan öteye geçmiyor. Ama bunun devamı var…
BURHAN EREN/zaman
Yayın Tarihi :
18 Şubat 2007 Pazar 18:45:11
Güncelleme :19 Şubat 2007 Pazartesi 18:14:34