16
Mayıs
2024
Perşembe
KİTAP

Kürtleşen Türkler; Türkleşen Kürtler

Gürbüz'ün, Selenge Yayınları'nda çıkan ''Kürtleşen Türkler'' adlı araştırma kitabında, Selçuklulardan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarına kadar bir çok Türk boyunun mezhep çatışmaları ve iskan politikaları nedeniyle Kürtleştiği iddiaları yer alıyor.

 ''Asimilasyon adeta Türklüğün kaderi olmuş'' diyen Gürbüz, kitabı ile ilgili yaptığı açıklamada, 3 yıl süren araştırma sonucu 400'ü aşkın kaynaktan derlediği bilgilerle Türkiye'de bu alanda yapılan ilk çalışmayı gerçekleştirdiğini ifade etti.

Kaleme aldığı konunun çok hassas olduğunu ve kitabının bazı çevreler tarafından tepkiyle karşılanacağını anlatan Gürbüz, ''Ben tarihi kaynaklara dayanarak bir gerçeği gözler önüne sermeye çalıştım'' diye konuştu.

KİTAPTAN BAZI ÖRNEKLER

Osmanlı-Safavi çekişmesinin Anadolu birçok Türk boyunun Kürtleşmesine neden olduğu anlatılan kitapta, Orta Çağın Türklere bıraktığı başlıca mirasın Kürtleşen milyonlarca Türk olduğu vurgulandı. Güney Doğu'da bulunan Zazalar'ın kendilerini Sümerler'in devamı saydıkları hatırlatılan kitapta, 120 aşiretten oluşturuldukları ileri sürelen Zazalar'ın çoğunun Beyler, Kubatlı, Pınarlı, Hörmekli, Karaballı gibi Türkçe adlar taşıdığına dikkat çekildi.

Yüzlerce aşirete sahip Karakeçili aşiretinin Anadolu'nun birçok yöresinde yaşadıklarını, batıdakilerin kendilerini Türk, doğudakilerin ise Kürt saydıkları ifade edilen kitapta, aşiretin tarihi kaynaklarda ''Ekrad-ı Aşiret-i Karakeçeli'' olarak isimlendirildiğini ve ''Bozuluş Türkmenlerindendir'' diye yer aldığı savunuldu.

GAGAUZ TÜRKLERİ

Gagauz Türklerinin bir bölümünün baskılar nedeniyle Anadolu'ya göç etmek zorunda kaldığı ifade edilen kitapta, Gagauzların önce Trakya'ya yerleştiklerini, daha sonra Talas'a göç ettikleri belirtilerek, buradan da Erzurum'un Hınıs ilçesine geldikleri kaydedildi. Hınıs ilçesinde Karaçoban beldesini kuran Gaguzların burada Kürtleştiği ileri sürüldü. 16. yüzyılda Mardin Sancağı'nda yaşayan Türk kökenli aşiretlerin zaman içinde Kürtleştiğinin kaynaklarda yer aldığı belirtilen kitapta, Pinyanişi aşiretinin ileri gelenlerinden Ahmet Koç'un Prof. Dr. Orhan Türkdoğan'a aşiretini anlatırken, ''Aslımız Orta Asya'dan geliyor'' dediğine işaret edildi.

Kürt tarihi yazarı Bitlis'li Şeref Han'ın Şerifname adlı eserinde Tunceli ve yöresinde hükümdar ve beyliklerin soy bakımından Türkmen olduklarını ve Turani ırkından geldiklerini ifade ettiği belirtilen kitapta, Şeyh Sait İsyani'nın elebaşlarından Seyit Abdulkadir'in Diyarbakır'da kurulan mahkemenin üyelerinden Ali Saip Bey'in ''Seyitlik nereden geliyor?'' sorusuna ''Abdulkadir Geylani ahfadındanım. Aslen Kürt değilim, Kürdistan'da yerleşmişim'' dediği aktarıldı.

OSMANLI KAYITLARI

Osmanlı arşivlerinde Hınıslu ve Çemişgezeklü oymaklarının Kürt olduğunun kayıt altına alındığını, fakat Hınıslu Oymağı'nın yerleşim adlarının Ayğut, Kara Güne, Deli Budak adlarının Divan-u Lügatit Türk'de yer aldığına dikkat çekilen kitapta, İran'ın Horasan bölgesindeki Kürtleştirilen Türklerin öyküsünü Müge Çetinkaya'nın kaleme aldığı hatırlatıldı.

YAŞAR KEMAL TÜRKMEN ASILLI İDDİASI

Ünlü romancı Yaşar Kemal'in Kürt olarak bilindiğini fakat Türkmen asıllı olduğu iddia edilen kitapta, Prof. Dr. Orhan Türkdoğan'ın saha araştırmaları sırasında elde ettiği bilgilere yer verildi. Yaşar Kemal'in ailesinin Osmanlı İmparatorluğu'nun doğduğu Söğüt'ten Van'ın Erciş ilçesine yerleştiği anlatılan kitapta, Türkdoğan'ın Orhan Kemal'in amcası Mehmet Kemal ile yaptığı söyleşinden de bir bölüm yer almakta.
A.A
Yayın Tarihi : 26 Şubat 2007 Pazartesi 17:04:32


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
ibrahimtokmak IP: 88.233.52.xxx Tarih : 28.02.2007 19:21:56
DOĞRUDUR KARDEŞİM AYNI ULUSTAN GELİYORUZ AMA BUGÜN BAZILARI AYRIM YAPIYOR?DOĞRULARIN BİLİNMESİLAZIM SİZİKUTLUYORUM BU ÇALIŞMADAN DOLAYI

Stepan BULGAR IP: 81.212.14.xxx Tarih : 21.03.2007 10:44:10
GAGAVUZLARIN ETNİK KÖKENİ Herhangi bir milletin oluşumu-münferit bir hadise değildir, karmaşık tarihi süreç içerisinde, münferit etnik belirtilerin, emarelerin birikimi ve gelişimi ile meydana gelmektedir. Gagavuzların tarihi etniğine değinecek olur isek onu kavramakta biraz zorlanırız, çünkü bu milletin böyle bir adıyla gerek bizim edebiyatımızda gerekse yabancı bir edebiyatta, XIX yüzyılın yarısına kadar karşımıza çıkmamaktadır. Bu nedenle farklı teoriler ortaya atılmıştır. Rusya’da Gagavuzların bir millet olarak varoluşu ilk olarak 1837 yılında Tolstoy, daha sonra 1854 yılında Keppen tarafından anılmıştır. Bu tarihten itibaren bu konu hakkında araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. Gagavuzların etnik kökeni hakkında yapılan araştırmalarda, S. Klark, İ. Braun gibi ünlü araştırmacıların da isimleri yer almaktadır. Brokgauz ve Efron ansiklopedisinde de Gagavuzlar hakkında bilgiler yer almaktadır. K. İreçek, A. Manov gibi bilim adamları da Gagavuzlar hakkında kendi tezlerini ortaya atmışlardır. A. Manov, Gagavuzların etnik kökenini Oğuz Türklerine dayandırmıştır. Gagavuzların etnik kökenini arkeolojik bilgilere dayanarak kardeş bilim-adamları K. ve M. Şkorpiller çözmeye çalışmışlardır. Şkorpiller’in arkeolojik araştırmalarına göre Gagavuzların etnik kökeni “protobulgarlar”dan (Han Asparuh Bulgarlarından) geliyor. Gagavuzların etnik kökeni hakkındaki esaslı çalışmalar, XIX. yüzyılda Çek bilim adamı K. İreçek, Polonyalı filolog akademisyen İ. Kovalskiy, Rus tarih profesörü Golubovskiy tarafından yapıldı ve onların tezlerine göre Gagavuzların etnik kökeni Kuman Türklerinden geliyor. Gagavuz tarihi konusunda Rus Türkologlar V. Radlov, N. Dmitriev, N. Derjavin, L. Pokrovskaya tarafından da çalışmalar yapılmıştır. Gagavuz aydını Mihail Çakır’ın “Beserabyalı Gagavuzların Tarihi” adlı kitabında “Gagavuzların karakteri, adetleri, psikolojisi gösteriyor ki, Gagavuzlar Türk etnik kökenindedir, onların dili – temiz Türk dilidir” olduğu yazılıyor. Gagavuzların etnoğrafya ve folklorü üzerinde yoğun çalışmalar Rus etnoğrafyacı V. Moşkov tarafından da yapılmıştır. XIX. yüzyılın sonunda V. Moşkov, Beserabya, Bulgaristan ve Türkiye’deki birçok Gagavuz köyünü gezdikten sonra, Gagavuzların etnoğrafyası hakkındaki kendi koleksiyonunu zenginleştirmiştir. XIX yüzyılda Moldovalı tarihçi İ. Meşçerük tarafından Gagavuzların ve Bulgarların tarihi hakkında birçok ilmi monografi yayınlanmıştır. Oğuzların ve Peçeneklerin ataları olan Gagavuzlar görüşü ise Rus Türkologlar L. Gumilev, S. Agadjanov, L. Pokrovskaya tarafından ortaya atılmıştır. Gagavuzların etnik kökeni hakkında da Gagavuz bilim adamları M. Guboglo, M. Maruneviç, S. Kuroglo tarafından yoğun çalışmalar yapılmıştır. XIX. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Türk tarihinde Gagavuzların etnik kökeni hakkında bilgiler yer almaktadır. Türk bilim adamları Harun Günter ve Mustafa Argunşah bu konuda büyük katkıda bulunmuşlardır. Bilgilerin, kaynakların analizini yapacak olur isek Gagavuzlar, Türk etnik kökeninden gelmektedirler. Son yıllarda Ankara’da Gazi Üniversitesi Tarih Fakültesi’nden Tarihçi Ahmet Cebeci tarafından Gagavuzların tarihi üzerinde önemli araştırmalar yapılıyor. Cebeci’nin araştırmalarına göre “Gagavuz adının kesin olarak kanıtlandığına inanmıyorum. Bu henüz kesinlik kazanmamıştır. Demek istiyorum ki, GAGA+UZ ya da GAGA+VUZ, Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykâvus’tan mı geliyor, GÖKOĞUZ’dan mı geliyor, KARAOĞUZ’dan mı, KALAVUZ’dan mı? Şimdilik bunların veya benim saymadığım diğerlerinin hepsi birer teori, birer varsayım. Paul Wittek bu işi kesinlikle çözdü, bitirdi diyenler, bana göre duygusal davranıyor. Böyle olduğunu veya böyle olmasını istedikleri için buna inanıyorlar. Evet, bu güzel bir teori. Gagavuzların kesinlikle Anadolu’dan İzzeddin Keykâvus ve Sarı Saltık Baba ile birlikte gelen Anadolu Türkleri olduğunu savunuyor. Rahmetli Oğuz Türkleri uzmanı Prof. Faruk Sümer, Paul Wittek gibi dünyaca ünlü bir Türkoloğun bu teorisini, kendi tezlerine yakın gördüğü için kabul ediyordu, ama bu kesinlikle ispatlanamadı. Kanıtları bence çok inandırıcı değil ve kopukluklar var. Böyle olsa, o zaman, Yazıcıoğlu Ali’nin Oğuzname’sinde belirttiği, “Dobruca’da Hıristiyan Oğuzlar var, seni onlara bey (kral) yaptım, git onların başına geç” emrini verdiği delilini nasıl açıklayacağız? Öyle ya, bu devrin olaylarını Bizans tarihlerinden okuyup bilenler, 1064 senesinde Tuna’dan 600.000 kişilik kalabalık bir topluluk olarak geçen Oğuzlar (Bizanslılar bunlara “Uz” dediği için, Avrupa tarihlerine de “UZ”, “UZİ” olarak geçmiş, Rus kaynakları bunlardan TORKİ, yani TÜRKLER diye söz ediyor) nerede kaldılar. Bizans kaynakları bunların çoğunlukla Dobruca’ya ve Makedonya’ya yerleştiklerini yazıyor ki, XIX. yüzyıla kadar böyle idi. XIX. yüzyıl başlarında Rusya Devleti’nin Beserabya-Bucak topraklarına yerleştirdikleri Gagavuzlar, Edirne ve Yanbolu dolaylarından, yani Trakya köylerinden, Kavarna-Balçık-Mankalya-Babalağ gibi Dobruca yörelerinden ve Makedonya’dan gelen ya da sürülerek getirilen Gagavuzlardır. Bundan dolayı ben, Moşkov’un görüşünü haklı buluyor, bugünkü Gagavuzların, 1064 yılında Tuna’yı geçerek Balkanların çeşitli bölgelerine yerleşen Uz (Oğuz)’ların torunları olduğuna inanıyorum. Uz’lar, daha sonra Ukrayna’dan göçerek Dobruca’daki Uzların yanına yerleşmişlerdir. Atanas Manov, bu durumu gayet güzel açıklamış ve Ukraynalıların sınırlarını bekledikleri için bunlara “Kalavuz” (Kılavuz) dendiğini yazar. Diğer taraftan K. Jireçek, önce Gagavuzların, Kumanların torunları olduklarını ileri sürdüğü halde, sonradan bunların karışık bir topluluk olduğunu kabul etmiş, Polonyalı Türkolog T. Kowalski de bu görüşü, yani Gagavuzların, Uz-Kuman-Peçenek gibi Türk halklarının karışımı olduğu görüşünü ileri sürünce, Dmitriev, Baskakov, Pokrovskaya gibi Rus Türkologları da bu çeşitli Türk boylarının karışımı görüşünü benimsemişlerdir”. Arkeoloji, tarihi, filoloji, diğer adetlere, dillere ve hatta Moğolistan’daki nehrin yanında bulunan mezar taşlarının üzerindeki yazılara dayanarak, tespit edildi ki, Oğuzlar (Uzlar) Türk kabilesinden gelmektedirler, ki bunlar bugünkü Gagavuzların atalarıdır. XX. yüzyılda yapılan araştırmalara, tarihi kaynaklara ve arkeolojik buluntulara göre, IX. yüzyılın sonundan XI. yüzyıla kadar Ural’dan Tuna’nın alttaki kollarına kadar uzun bir seyir izlenmiştir. 1065 yılında zorlayıcı sebepler yüzünden uzlar Tuna’yı geçip, Bizans İmparatorluğu’na kadar olan yollar izlenmiştir ve hatta o bölgede yerleşmişlerdir. Tahrip edici savaştan sonra, bu, Uzlar için tarihi bir dönüm noktası idi,. Bu savaş, Peçeneklerin desteğiyle Bizans İmparatorluğu’na karşı yapılmıştır. Savaş Tuna’dan güneye doğru bizzat İmparatorluğun bölgesi içerisinde gerçekleşmiştir. Bundan sonra bu göçmen ve hayvancılıkla uğraşan Türk kabilesinin kaderi değişmiştir. İhtilaflı davada Uzlar son darbeyi yemişlerdir ve bundan sonra her tarafa dağılmışlardır. Bu bize şu sonucu getirmektedir: Uzların büyük ve bağımsız kabilesi dağılmıştır ve büyük- küçük gruplar halinde diğer milletler arasına dağılmışlardır. IX. yüzyılın sonlarında, Volga ve Ural arasında yerleşen Peçenekler, Oğuzlar (Uzlar) tarafından kovulmuştur ve Oğuzlar bu bölgede yerleşmiştir. Diğer Oğuzlar ise Hazar ve Aral denizleri arasındaki bozkırlara yerleşmişlerdir. Ural nehrini geçip, Avrupa’ya yerleşen Oğuzlar Avrupa dalı Oğuzları temsil ediyorlar. Bu tarihten itibaren tarihte Uzlar olarak biliniyorlardı. Asya’ya İran, Anadolu, Irak ve Suriye’ye giden Selçuklular, Oğuzlardan ayrılmışlardır. Bu Oğuzların münferit kaderi var idi. Daha X. yüzyılda Uzlar, Volga ve Ural nehrinin arasına yerleşmişlerdir. Arap gezgin İbni Faldan, o bölgeye 922 yılında gitmiştir. Bizans Çarı Konstantin Bagraharodnıy, Uzların X. yüzyılın (948-952) ortalarında Uziya bölgesinde yaşadıklarını tasdik ediyor. Oğuzların Asya’nın batısına yer değiştirmesiyle beraber, Uzlar da Volga nehrinden batıya doğru Kumanların baskısı altında hareket etmiştir. Sonuç hemen belli etmişti kendisini: Dinyepr nehrine kadar bozkırlar, bu zamana kadar Peçeneklerin elinde olanlar, Uzların tarafından işgal edilmişti (1036). Şunu vurgulamak gerekir ki, Peçenekler, Uzlar ve Kumanlar, Oğuzlarla benzeşim göstermeyerek, İslam’a geçiş yapmadılar ve kendi aralarında acımasızca savaştılar. Kumanlar tarafından devamlı dışlanan Uzlar XI. asrın ortasında (1048-1049) Peçenekleri Tuna nehrini geçerek Bizans İmparatorluğu’na geçmeye zorladılar. Burada acımasız çalışmalar sonucu mağlup düştüler. Hıristiyan dinini kabul etmeye ve belirli bölgelere savaş mağlubu göçmenler olarak yerleşmeye mecbur kaldılar. 1065 yılında Uzlar bütün kabileyle (600.000) Rus bozkırlarından Tuna’ya ve oradan Bizans İmparatorluğu’na geçmek zorunda kaldılar. Burada salgın hastalıklarla ve açlıkla güçsüz duruma gelerek, Bizanslıların karşısında mağlup oldular. Mağlubiyet Uzların kabile birliğinin dağıtılmasına sebep oldu. Bir kısmı Bizans üzerinden Tuna nehrine oradan da Kiev Devleti’nden güneye, Rusların ve Kumanların arasına yerleştiler. Burada Bug ve Dinyepr arasındaki bozkırlarda ve Dinyepr ve Donets nehirleri arasında yerleşen Kumanlar, Kiev Çar’ına kiralık savaşçı vazifesinde savunma cephesini sağlayarak hizmete girmişler ve “Torki” adıyla anılmaya başlamışlar. Rus Vakayinamelerinde Türkoman Vassaları (Uzlar, Peçenegler, Berindeyler) XII. asırda “Siyah Klobuklar” genel adıyla görünmektedir. Onların varoluşu Dinyepr’in sol ve sağ kıyılarındaki (Porozya-Ekaterinoslav-Harkov) kurganların arkeolojik kazılarıyla kanıtlanmıştır ve buralarda göçebe putperest merasim adetlerine göre hazırlanmış cenaze malzemeleriyle bozkır göçebelerine ait ve XI. asrın ikinci yarısına ve XII. asırlara ait atlıların mezarları bulunmuştur. Volinde ve Falitsiy, Vladimir-Volinsk ve Peremışla bölgelerinin isimlerinde ve bu bölgelerde “Torkların” oluşumunu anımsatan etnonimler korunmuştur. Buna kanıt olarak Torkları (Uzları) anımsatan ve belgelere (XIII-XIV asırlara ait) göre Slovakya ve kuzey Macaristan köy adlarında muhafaza edilen toponimlerin benzerliğini gösterebiliriz. Buradan şu sonuca varıyoruz: Uz grupları, Kiev Çarlarını korumak için kullanılıyordu. Tarihi belgeler, 1065 yılında bu bölgede de Uzların yerleştiğini gösteriyor ve bu da Gagavuzların sonradan oraya yerleştiklerini açıklıyor. 1088 yılında Bizanslılar ve kalkınan Peçenekler arasındaki savaş da izler bırakmıştır. Peçeneklerin Bizans ordusunu 1088 yılında yenmesinden sonra, galipler ganimeti, yardım için Tuna’dan çağırılan Kumanlarla paylaşmak istediler. Kumanlar tarafından saldırıya uğradılar ve kendi yerleşim bölgelerinden– Distra’dan, Tuna’nın yanı, Ozolime gölüne kovuldular ve Kumanlar bölgeyi terk edene kadar burada kaldılar. İlave argüman olarak şu gerçek de dile getirilebilir. 1387’de Pere’de, Kaliakra’da konağı bulunan Dobruca despotu İvanko Dobriçoglu ve Genuezliler arasında barış anlaşması yapılırken, anlaşmayı Kostat ve Jolpan elçileri imzalamıştı. “Jolpan” ismi şüphesiz Türk kökenli, çünkü “Çolpan”, Uzların dilinde “yıldız” anlamına gelmektedir. Peçeneklerin ve Uzların yerleşim alanlarına, Moğol- Tatar saldırısına kadar Polonyalılar (Nouobyu) yerleşmişlerdir. 1224 yılında Rus ve Polonyalıların birleşik orduları Moğollar tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Kalan Polonyalılar ise Balkanlara Makedonya bölgesine yerleşmişlerdir. Moğol- Tatar saldırısı, Peçenek ve Uzların da yerleşim alanlarından kovulmalarına sebep olmuşlardır. Bunlar Kiev Çarlığında “Karay” adı altında memuriyet vazifelerini yapmaktaydılar. Tuna’yı geçtikten sonra Dobruca tarafına geçmişlerdir ve diğer Türk kabilelerinin arasına yerleşmişlerdir. Herhalde her kabile ilk etaplarda kendilerine özgü isimlerini korumuşlardır. Ama zaman geçtikçe Osmanlıların Asya’daki bu bölgeleri işgal etmeleriyle, Osmanlı Türklerinin adlarını benimsemişlerdir. Çünkü bunlar aynı asıldan, nesilden gelmektedirler, birbirine çok benzer dili konuşmaktadırlar. Daha erken Hıristiyanlığı kabul eden Gagavuzların ataları milli nitelik, milli özelliklerini korumuşlardır. Gagavuzların kendi adı hakkında birçok teori ortaya atılmaktadır. Rus bilim adamı L. Pokrovskaya’nın görüşüne göre: Gagavuzlar tarihte kendi etnik kökenli “Gagavuz” adını korumuşlardır. Bu isim Kanga-guz’dan gelmektedir. X.-XI. yüzyılda, Orta Asya Kanga-Net Devleti’nde o dönemde yaşayan Oğuz kabilelerinde görülmektedir. XIX. yüzyılın sonunda Rus etnograf V.A. Moşkov “Beserabya bölgesinin Gagavuzları” makalesini yayınlanmıştı. V.A. Moşkov’a göre: “Gagavuz” terimi, “Gag-oguz”dan gelmektedir. Büyük Rus Türkolog V.V. Radlov da aynı görüştedir. Yazara göre Gagavuzların etnik kökeninin oluşumunda, Keykavus Türklerinin Konya’dan Dobruca’ya geçip yerleşmeleri, büyük bir rol oynamıştır. 1260 yılında Sultanın tahtı kaybetmesi Gagavuzların ortaya çıkmasına neden olmuştur. En önemli husus ise Gagavuzların ve Anadolu Türklerinin dilleri ve folklorlarının birbirine çok benzemesidir. Bu konuya Kemal H. Karpat’ın “Gagavuzların Anadolu Selçuk Kökeni” başlıklı makalesinde de yer veriliyor. Belirtmek gerekir ki farklı tarihi nedenlerden dolayı Gagavuzların etnik kökeni süreci birkaç yüzyıla yayılmıştır ve bunların tekamülü yani evrim süreci XVIII. yüzyıla kadar devam etmiştir. Ondan sonra Gagavuzlar Bucak steplerine yerleşmeye başlamışlardır. Bu nedenle burada “Gagavuz halkı” ve “Gagavuziya” anlayışı ortaya çıkmıştır. Tarih Doktoru M. Maruneviç kendi kitabında şöyle yazıyor: “Gagavuz milleti Türk kökenlidir. Kökleri kadim Türk dünyası milletinden, eski Oğuz kabilelerinden gelmektedir. Bugünkü Gagavuzlar etnik kökeninde kendi isimlerini korumuşlardır”. 23 Aralık 1994’te Moldova Cumhuriyeti içerisinde Gagavuz Yeri Otonomisi kuruldu. Gagavuz Yeri Otonomisi’nin başkenti Komrat’tır. Resmi diller – Gagavuz Türkçesi, Moldovanca ve Rusça. Nüfusu 180.000’dir. 20 Temmuz 2006’da Moldova’da Gagavuzların Birinci Dünya Kongresi yapıldı. Kongreye 14 devletten gelen Gagavuzlar katıldı. Kongrede Moldova Cumhurbaşkanı V. Voronin Gagavuzlar için şöyle konuştu: “Sizin tarihiniz uzak geçmişten geliyor. O vakitlerde Orta Asya’dan kaynayan kazandan çıkar gibi birbiri arkasından büyük Türk ailesinden halklar ortaya çıktı...”. Tarih doktoru M. Guboğlu kendi konuşmasında vurguladı “Gagavuzlar Türk dünyasının 50 halkından birisidir...”. Stepan BULGAR Gagavuziya Bilim Araştırma Kurumu Başkanı

engin satılmış IP: 88.227.18.xxx Tarih : 3.03.2007 13:56:22
Ziya Gökalp ,'Türkü sevmeyen kürt gerçek bir kürt değildir,kürdü sevmeyen türk de gerçek bir türk değildir.'diyor.Hakikat de bu değil mi zaten?

sevtap gülden IP: 87.178.174.xxx Tarih : 6.03.2007 19:57:58
bende bu yorumlara katiliyorum,asil olarak bir kürtüm ama türkümde....bence önemli olan kürt,türk olmak degil türkiyeli olmak.eger ayni vatan ugruna ölebiliyorsak iste ozaman biz bir milletizdir.türkiye milleti!!!

esra dolunay IP: 88.250.188.xxx Tarih : 16.12.2008 17:27:17

kürtleşen türkler hakkında bilimsel olarak ve herkezin her şeyi yapması hür olarak. kabullenmiştir.türkleşen kürtler hakında ise yine aynı kural geçerlidir. hiç kimsenin kendi özel hayatı kimseyi ilgilendirmez. bi türkle kürt davası çıkmiş ve hep devam etmek tedir kürtlerin iyileride var kötüleride var türklerinde öyle ben ce savaş dursun ve kardeşlik sağlansın