29
Mayıs
2024
Çarşamba
KİTAP

Raflarda yeni neler var?

YİTİK KENT ANKARA
Gültekin Emre
Heyamola Yayınları
şehir
430 sayfa

Şair Gültekin Emre, ‘Yitik Kent Ankara’da, Türkiye’nin başkentinin bir monografisini sunuyor, bunu yaparken de, hayatının bu şehirle iç içe geçen çetelesini tutuyor. Emre’nin Ankara’yla bağı, 1956-1980 zaman aralığını kapsıyor. 1980’den sonra Ankara’yla yolları ayrılan Emre, daha sonra hep bu şehirle buluşmayı, onunla yolunun kesişmesini beklemiş. Kitabın adına ve içeriğine de sinen yitikliğin başlıca nedeni bu. Emre, Ankara’nın çocukluğunda top oynadığı arsalarını; çoğu yanan, yıkılan yada düğün salonuna dönüşen sinemalarını; caddelerini, sokaklarını ve meydanlarını; Ankara’daki öğrenciliğini, yürüyüşleri, gösterileri ve tabi insanlarını, buruk bir gülümseyişle hatırlıyor.

AZİZ NESİN’Lİ ANILAR
Ataol Behramoğlu
Evrensel Yayınları
anı
104 sayfa

Ataol Behramoğlu’nun, Aziz Nesin’in 5 Temmuz 1995’teki ölümünden kısa bir süre sonra yazdığı ‘Aziz Nesin’li Anılar’, Behramoğlu’nun Türkiye edebiyatının bu büyük ismine dair anılarını bir araya getiriyor. Behramoğlu, “en çok sevdiğim ve en çok çatıştığım yazar” dediği Aziz Nesin’le, 1984 yılından itibaren başlayan mektuplaşmalarını, okuduğu ilk Nesin kitabını, düşünsel kimliğinin oluşmasına Nesin’in ne şekilde katkıda bulunduğunu ve Nesin’in ölümüne kadar süren ilişkilerini, kendisine gönderilen mektuplardan alıntılarla da harmanlayarak sunuyor. Behramoğlu’nun anıları, Aziz Nesin’e dair ilginç bazı biyografik ayrıntıları da okurlara sunmasıyla ilgi çekiyor.

SENİ BEKLERKEN CANCAĞIZIM BEN BÖYLE
Nurettin Durman
Lamure Yayınları
şiir, 72 sayfa

Nurettin Durman’ın şiir kitapları başta olmak üzere, antoloji, deneme, anı ve öykü kitapları da bulunuyor. Durman’ın, ‘Seni Beklerken Cancağızım Ben Böyle’ isimli bu kitabı da, kendisinin lirik şiirlerinden oluşuyor. ‘Senden Yok Bana Bir Faide’ başlıklı şiirden bir alıntı: “(...) Ne yapmıştım ben?/ Şiirimi nerede unutmuştum?/ Kimin yanında bırakmıştım sırrımı./ Haydi bak. Korkma. Hayat bu./ Biraz da böyle duralım ne olur!/ Burada, bu iskelede, Beylerbeyi’nde/ Denizin kıpır kıpır halini duyumsayınca/ Canlı, hareketli, sevgili bir çağırış gibi/ Öyle içten öyle ebruli bir bakışla/ Bir bak; içini daraltan şeyi bırak/ Acıyı, elemi çıkarıp at gitsin hayatından (...)”

SABRIEL
Garth Nix
çeviren: Çağdaş Özkan
Epsilon Yayıncılık
roman, 335 sayfa

Büyücü Abhorsen’in kızının maceralarını hikâye eden ‘Sabriel’, Garth Nix’in ‘Eski Krallık’ serisinin ilk romanı. Doğduğundan beri ölülerin tehdit ettiği dünyadan uzakta, yani Duvar’ın ötesinde yaşayan Sabriel, babasını bulabilmek için, öte tarafa, kurgudaki adı Eski Krallık olan dünyaya adım atmaya karar verir. Fakat bu dünya, ölülerin yaşayanlar üzerinde egemenlik kurmaya çalıştığı, büyük tehlikeler barındıran bir dünyadır. Sabriel, babasını bulmaya çalışırken, hem yeni arkadaşlıklar edinecek hem hiç hesapta olmayan maceralar yaşayacak hem Eski Krallık’ı tehdit eden ölülerin üstesinden gelmeye çalışacak, bunlar olurken de, geçmişindeki sırlarla yüz yüze gelecektir.

HEP ARANIZDA OLACAĞIM
Güney Gönenç
Yordam Kitap
biyografi
238 sayfa

Güney Gönenç, ‘Hep Aranızda Olacağım’da, bilim tarihinin önemli bir fizikçisi olmasının yanı sıra, Nazilere karşı direnmiş Frédéric Joliot-Curie’nin yaşam öyküsünü anlatıyor. Joliot-Curie, radyoaktiflik ve atom reaktörü de dahil olmak üzere, birçok bilimsel buluşa imza atmış bir bilim insanı. Kendisi bilim insanı olduğu kadar, toplumsal konulardaki duyarlılığıyla da bilinen özgün isimlerden biri. Zira Joliot-Curie, Nazi işgali altındaki Fransa’da, Fransız Ulusal Direniş Cephesi’nin başkanlığını yapmış, savaştan sonra da Dünya Barış Konseyi’nin kurucusu ve Genel Başkanı olmuştu. Gönenç’in çalışması da, bu bilim adamının hayatını ve çalışmalarını, oldukça anlaşılabilir bir üslupla aktarıyor.

TÜRKİYE’DE YEREL POLİTİKANIN YÜKSELİŞİ
Sema Erder ve Nihal İncioğlu
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
siyaset, 179 sayfa

İki yazarlı ‘Türkiye’de Yerel Politikanın Yükselişi’, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 1984-2004 tarihleri arasındaki yirmi yıllık çalışmalarını, yerel politika ekseninde inceliyor. Yazarlar, 1986-1987’de yapmış oldukları bir alan araştırması üzerinden, o dönem tüm dünyada gözlenen yerelleşme hareketlerini, bu belediye üzerinden izliyor. Çalışmanın en dikkat çeken yanı, yirmi yıl içinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yerel yönetim ve yerel politika üretme anlamında ne denli değiştiğini gözler önüne sermesidir diyebiliriz. Kitap, burada görevli kişilerin siyaset ve belediyecilik anlayışlarını da ele alarak, kapsamlı bir perspektif sunuyor.

TÜRK SAĞININ TÜRK SORUNU: MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ
E. Burak Arıkan
Agora Kitaplığı
siyaset, 205 sayfa

E. Burak Arıkan, ‘Türk Sağının Türk Sorunu’ üst başlıklı bu çalışmasında, geçtiğimiz elli yıl boyunca Türkiye siyasetinde kendine yer bulabilmiş MHP’nin 1980’den günümüze geçtiği dinamikleri, seçimlerdeki tavrını ve ideolojik yapısını inceliyor. Türkeş’in ölümünden sonra MHP Genel Başkanlığı’na gelen Bahçeli’nin partide lider-teşkilat-doktrin üçlemesini nasıl hakim kıldığı; Türk-İslam ülkücüsü olarak tanımlanan yapının bu dönemden sonra partiden nasıl ayrıştığı; MHP’nin ortağı olduğu 57. hükümet dönemindeki icraatları; partinin 2002 seçimlerindeki yenilgisi ve muhalefetteyken izlediği politikalar, Arıkan’ın ele aldığı konulardan birkaçı.

BENİ HATIRLADIN MI?
Sophie Kinsella
çeviren: Bilge Turan
Artemis Yayınları
roman, 452 sayfa

Özellikle ‘Alışverişkolik’ serisiyle hatırlanacak Sophie Kinsella, çok satar kitap yazarlarından. Bu roman da, günün birinde hayatı aniden değişen Lexi isimli karakterinin yaşadığı gülünç maceraları hikâye ediyor. Kendini oldukça çirkin bulan, özel hayatı da beklentisini karşılayamayan Lexi, bir gün trafik kazası geçirir. Bu trafik kazasından uyandığındaysa, hayatının tümüyle değişmiş olduğunu görür. Lexi, artık iyi bir işe ve eşe sahip, güzel bir kadındır. Fakat Lexi, bu güzelliklerin altında dikkat çeken çarpıklıklar fark etmeye başlar. Aslında yaşadığı hayatın, düşündüğü derece güzel olmadığını, hatta büyük çirkinlikler barındırdığını keşfedecektir.

YOLUM DÜŞTÜ AMERİKA’YA
Canan Tan
Altın Kitaplar
roman
160 sayfa

Canan Tan’ın ‘Yolum Düştü Amerika’ya’ isimli bu romanı, Türkiyeli bir kız öğrenci olan Renan’ın, Amerika’ya dair gözlemlerini bir araya getiriyor. Amerikalı Wilson ailesinde bir ay misafir kalan Renan, bu süre içinde hem aileyle hem Amerika’yla kaynaşacak, ayrıca misafir kaldığı aileden başlayarak, Amerikalılara Türkiye’yi ve Türkiyelileri anlatacaktır. Uluslararası öğrenci değişimi ile yolu bu ülkeye düşen Renan, ilk olarak Türkiye’den oldukça farklı yeni kültüre alışmaya çalışacaktır. Fakat anne-baba, çocuklar Carol ve Jean’den oluşan Wilsonlar ve ailenin kedisi Muffen’in sıcak yaklaşımı sayesinde, bu yeni dünyaya çabucak ısınacak ve insanlarıyla kültürel bir alışverişe girişecektir.

EFENDİ VE UŞAK
Ali Arslan
İskenderiye Yayınları
siyaset
336 sayfa

Ali Arslan, ‘Efendi ve Uşak’ta, Türkiye-AB ilişkilerine odaklanıyor. Kitabın ilgi çeken yanı, Arslan’ın bunu yaparken, sadece günümüzdeki verili yapıyı değil, Osmanlı-Avrupa ilişkilerini; Avrupa kimliğinin oluşumunu; bu süreçte ortaya çıkan AT, AKÇT, AET ve AAET gibi yapılaşmaları ve Avrupa Birliği’ne geçiş süreci gibi, oldukça geniş bir zaman dilimini kapsamlı bir şekilde gözden geçirmesidir diyebiliriz. Kitap, bu ilişkiye dair karamsar bir tona sahip olsa da, AB-Türkiye ilişkilerini bir bütün olarak ele alması; olaylar arasındaki bağlantıları bir devamlılık içinde incelemesi ve Avrupa’nın bu ilişkide neden söz sahibi olduğunu ortaya koymasıyla, konuya dair rehber nitelikte.

EMINEM
Anthony Bozza
çeviren: Burcu Bölükbaşı
GOA Yayınları
biyografi, 359 sayfa

Anthony Bozza, ‘Eminem’de, müzik dünyasının ünlü isimlerinden Eminem’in hayatını ve müzik kariyerini anlatıyor. 1995-2002 yılları arasında Rolling Stone dergisinde yazar ve editör olarak çalışan Bozza, bu dönemde Eminem’le ilgili çok sayıda yazı kaleme aldı. Dolayısıyla kitabı ilk etapta ilgi çekici kılan yanlardan biri, Eminem’in biyografisinin yanı sıra, müzikal duruşunu da uzman gözüyle analiz etmesidir diyebiliriz. Çalışmayı özgün kılan önemli unsurlardan ikincisi de, Bozza’nın Amerikan kültürüne eleştirel bir bakışla yaklaşması ve beyaz bir rap şarkıcısı olarak Eminem’in bu kültür karşısındaki muhalif tavrını, yetkin gözlemlerle okura aktarması.

SEÇME ÖYKÜLER
Mark Twain
çeviren: Yurdanur Salman
İş Kültür Yayınları
öykü, 272 sayfa

‘Seçme Öyküleri’, William Faulkner’in, Amerikan edebiyatının babası olarak nitelediği Mark Twain’in, kimi kısa kimi uzun beş öyküsünü bir araya getiriyor. Twain’in halk edebiyatından yararlanarak kaleme aldığı ‘Sıçrayan Kurbağa’; insana dair karamsarlığının şekillendirdiği ‘Gizemli Yabancı’; insanın para saplantısını ve güce taparlığını güldürü-yergi tarzında işlediği ‘1.000.000 Sterlinlik Banknot’; son dönem öykülerinden, insanın doğasının yozlaşmaya, çürümeye müsait olduğu fikriyle kurguladığı ‘Hadleyburg’u Yozlaştıran Adam’ ve yazarın dil ustalığının en güzel örneklerinden olan, bir aşk hikâyesi ‘Eskimo Kızın Aşk Öyküsü’, kitapta yer alan metinler.

SOLA DÖNÜŞ YOK MU?
Mesut İzgili
Karınca Yayınları
siyaset
300 sayfa

Mesut İzgili’nin, ‘Sola Dönüş Yok mu?’su, Türkiye’nin son dönem sol siyasetine yönelik eleştirilerinden ve çözüm önerilerinden oluşuyor. İzgili çalışmasının birinci bölümünde, milletvekili seçimlerini ve dokunulmazlık kavramlarını anlatıyor; bunların yasal ve Anayasal olarak analizini yapıyor ve bu kavramları yozlaştırdıklarını söylediği parti genel başkanlarını eleştiriyor. İkinci bölümde İzgili, 24 Aralık 1995 seçimlerinden sonra barajı geçen RP, DYP, ANAP, DSP ve CHP’nin, bu dönemde yoz bir siyaset güttüğünü savunuyor ve bunun sebeplerine odaklanıyor. İzgili çalışmasının son bölümünde ise, 18 Nisan 1999 seçimlerinden Deniz Baykal’ın yanlış taktiklerini ve bunun sonuçlarını anlatıyor.

HAYALİ KOMÜNİZM
Derya Çağlar
Berfin Yayınları
siyaset
204 sayfa

Derya Çağlar’ın, ‘Soğuk Savaş’ın Türkiye Söylemleri’ alt başlıklı ‘Hayali Komünizm’i, söz konusu dönemdeki SSCB karşıtı propagandayı, gazetelerde yer alan haberler üzerinden izliyor. Soğuk Savaş döneminde, ABD’nin başını çektiği kutupta yer alan Türkiye, SSCB karşıtı propagandasını halka benimsetmek için yoğun bir faaliyete girişmişti. Çağlar, bu faaliyetin en doruk noktalarından birini oluşturan 1945-1955 arasındaki on yıllık dönemde, günlük gazetelerin bu anlamda üstlendiği gönüllü rolü inceliyor. Gazetelerin, etik dışı tavrı sonucunda da istenilen elde edildi ve anti komünist bir kamuoyu oluşturuldu. İnceleme, basının bu dönemdeki trajikomik vaziyetini gözler önüne seriyor.

İHANET VE KEHANET
Rahmi Vidinlioğlu
Cinius Yayınları
roman
288 sayfa
‘Şizofreni Yalnız
Oynanmaz’ isimli deneysel metinleri ile hatırlanacak Rahmi Vidinlioğlu, yeni romanı ‘İhanet ve Kehanet’ ile yazın serüvenine kaldığı yerden devam ediyor. Tanrı ve şeytan ilişkisine atıfta bulunan mitolojik bir masalla başlayan ve bir ihanetin izini süren roman, masalsı-şiirsel dilini ilerleyen sayfalarda da sürdürmesiyle dikkat çekiyor. Vidinlioğlu, İstanbul’da gündelik hayatın dar kalıplarına sıkışıp kalmış karakterlerini, bu karakterler arasındaki aşk ilişkisini ve nihayet yaşanan bir ihaneti; kurguya serpiştirdiği öyküler, karakterlerine dair psikolojik ayrıntılar, fantastik unsurlar ve nihayet dünya edebiyatından isimlere yaptığı atıflarla besliyor.

STAJYER
Saira Rao
çeviren: Petek Demir
Altın Kitaplar
roman, 352 sayfa

Saira Rao, ilk romanı ‘Stajyer’ ile hukuk danışmanlığı stajına başlayan Sheila Raj’ın, buradaki iş arkadaşlarında gözlemlediği iktidar hırsını hikâye ediyor. Columbia Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Raj, staj yapmak için bir yer ararken, bölgenin en güçlü yargıçlarından Helga Friedman’dan, yanında bir yıllık staj yapma teklifi alır. Teklifi hemen kabul eden Raj, çalışmaya başladığı ilk günlerden itibaren, yargıçta sonu gelmez bir hırs ve iktidar saplantısının bulunduğuna tanık olur. Romanın ilerleyen sayfaları, yargıcın saplantılı dünyasına odaklanırken, Amerikan hukuk sisteminde, hükümet yönetiminde dahi rol oynayacak denli büyük bir güce sahip olan yargıçları anlatıyor.

DOĞU’DAN BATI’YA FELSEFE KÖPRÜSÜ
Selahaddin Halilov, aktaran: Abdülkerim Üregen ve Ebulfez Süleymanov
Ötüken Yayınları, felsefe, 415 sayfa
Selahaddin Halilov, ‘Doğu’dan Batı’ya Felsefe Köprüsü’nde, Doğu ve Batı’nın düşünce
şekilleri ve farklı felsefi öğretilerini karşılaştırmalı olarak inceliyor. Kitapta ilk olarak, Ortaçağda İslam felsefesine büyük etkide bulunmuş Platon ve Aristo felsefelerine odaklanılıyor. Halilov, bu iki düşünürden Aristo’yu Batılı, Platonu ise Doğulu bir filozof olarak tanımlıyor.
Yazara göre Aristo, Batı felsefi ve bilimsel düşüncesinin temsilcisi; Platon da idealar düşüncesi nedeniyle, Hint-Çin dini ve felsefi öğretilerinin bir temsilcisidir. Batı felsefesinin İslam dinine yaklaşımı ise, kitaptaki ilgi çeken konulardan bir diğeri.

MEHMET’İN GEZEGENİ
Mehmet Akbay
Selis Kitaplar
anı
248 sayfa
Meraklılarının bildiği gibi Mehmet Akbay, uzun bir süredir Kral FM’de ‘Mehmet’in Gezegeni’ isimli bir program hazırlayıp sunuyor. Akbay en çok, Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasaklı olduğu dönemde yaptığı destek yayınlarıyla hatırlanacaktır. Kendisinin, radyodaki programıyla aynı adı paylaşan bu kitabı da, çocukluğundan başarılı bir radyo programcısı olduğu zamanlara kadar uzanan anılarından oluşuyor. Akbay kitabında, dünyaya geldikten kısa bir süre sonra anne-babasını kaybetmesini; çalışmak zorunda olduğu için ilkokuldan sonra okuyamamasını; marangozluk yaptığı dönemleri ve bir taşra radyosunda başladığı programcılığın daha sonra hayatını nasıl değiştirdiğini anlatıyor.

KADIN BEYNİ
Louann Brizendine
çeviren: Zeynep Heyzen Ateş
Say Yayınları
bilim, 326 sayfa
Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Nöro-Psikiyatr olarak çalışan Louann Brizendine, kendisine dünya çapında ün getiren ‘Kadın Beyni’nde, kadınların erkeklerden çok farklı olan beyin yapılarına odaklanıyor. Brizendine çalışmasında, erkek egemen anlayışın neredeyse tüm bir dünya tarihini şekillendirmiş, kadının biyolojisini küçümseyen söylemiyle hesaplaşıyor. Kitap bunun yanında, her iki cinsin beyin farklılıklarına dair oldukça bilgilendirici ayrıntılar barındırmasıyla da dikkat çekiyor. Brizendine’in çalışması, kadın gerçekliğinin anlaşılması konusunda önemli bir katkı sunmasının yanında, kadınlara beyinlerinin gücünü göstererek onlara özgüven aşılıyor.

İNSAN SESİNİN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ
James D’Angelo, çeviren: Özgür Atılım Turan, Dharma Yayınları
kişisel gelişim, 184 sayfa
James D’Angelo, ‘İnsan Sesinin İyileştirici Gücü’nde, insanın gülme, mırıldanma, inleme, ağlama ve iç çekme gibi seslerinin, doğal seslerin ve armonilerin iyileştirici gücü olduğunu savunuyor. D’Angelo çalışmasında, bu tedavinin uygulanabilmesi için basit ve kolay egzersizler veriyor. Kimisi doğal seslerden oluşan bu egzersizler, çoğunlukla Doğu kültüründe uzun yıllardır süregelen mantralar ve ilahilerden oluşuyor. Kitapla beraber verilen CD’de ise, ilahiler, mantralar, doğal sesler ve armonilerden oluşan belli başlı vokal tekniklerinden örnekler veriliyor ve bunların iyileştirici birer güç olarak nasıl kullanılabileceği anlatılıyor.

NEDENSELLİĞİN KÜLTÜREL TARİHİ
Stephen Kern, çeviren: Emine Ayhan
Metis Yayınları, inceleme
530 sayfa
Stephen Kern, ‘Nedenselliğin Evrensel Tarihi’nde, klasik ve modern edebiyat eserleri aracılığıyla, Viktorya dönemindeki ve modern dönemdeki nedensellik arayışına odaklanıyor. “Neden?” sorusu, kuşkusuz insanın birçok ediminin, yaratısının başlatıcısı. Kern’in çalışması, sırf bunun izini sürmesiyle dahi dikkate değer. Edebiyat eserleri içinde cinayet romanlarında yer alan nedenselliğin sorgulanması da, çalışmayı zenginleştiren unsurlardan. Kern kitap boyunca bu izi sürerken, söz konusu dönemlerde bilim, teknoloji, sanat, psikoloji, tıp, sosyal bilimler, felsefe gibi alanlarda gözlenen değişimleri ve bunların edebiyata yansımalarını da anlatıyor.

BİR YILBAŞI KARTININ HİKÂYESİ
Asım Arslan
kendi yayını
anı
188 sayfa
Asım Arslan, 1986 yılında Yozgat Valiliği’nde çalışırken, dost, akraba ve tanıdıklarına bir yılbaşı kartı göndermişti. Bu meşhur karta, polis tarafından el konulduktan sonra, neredeyse tüm devlet yetkilileri ayağa kalkmış; kartında demokrasiyi, insan haklarını, sosyal adaleti, barışı ve özgürlüğü savunan Arslan hakkında da, devletin iç ve dış güvenliğini tehdit ettiği iddiasıyla dava açılmıştı. İşte Arslan kitabında, tam bir Aziz Nesin’lik hikâyeye dönüşen bu kartın başına gelenleri anlatıyor. Kitapta, Türkiye basınında konuyla ilgili yayınlanmış yazı ve yorumlar da yer alıyor.

ARAP YAZARLARIN KALEMİNDEN ARMAGEDDON EFSANESİ VE HIRİSTİYAN SİYONİZMİ
Çeviren: Abdülkadir Ademolu, Profil Yayıncılık, inceleme, 352 sayfa
Arap yazarlara göre Hıristiyan Siyonistler, Hıristiyanlık ve İslâm’ın bütünlüğünü bozma girişimlerini çok ince hesap edilmiş bir plan içerisinde uygulamaya çalışmaktadırlar. Bunun kanıtı olarak da, Amerika’daki Hıristiyan Siyonistler ve Siyonist görünen petrol şirketlerinin sahipleri tarafından planlanıp Amerika ile İngiltere önderliğinde Irak’a karşı girişilen savaşı gösteriyorlar. Arap yazarlara göre en çok dikkatleri çekense Yahudi hahamlarının Irak’ın, büyük İsrail topraklarının tamamının bir parçası olduğunu iddia eden fetvalarıdır. Kitap, Hıristiyan Siyonizmi’nin ne anlama geldiğini ve Armageddon Efsanesi’ni anlatıyor.

MARKSİST İKTİSAT EL KİTABI
Çeviren: Nail Satlıgan
Yordam Kitap
iktisat
80 sayfa
‘Marksist İktisat El Kitabı’, klasik Marksist kuramın temel kavramlarından oluşuyor. Çalışma, özellikle Marksist ekonomi politiği incelemeyi kolaylaştıracak olmasıyla bir rehber niteliğinde. İlk kez, iktisatçı Ernest Mandel ile iktisat yazarı Alan Freeman tarafından, Dördüncü Enternasyonal’in Avrupa’daki kadro okulu için geliştirilen tanımlar, geçen zamanla beraber sürekli güncellendi. Kitap, modern dünyayı anlamak isteyenler için önemli bir koşul olan Marksist ekonomi politiğin en temel kavramlarını, oldukça anlaşılabilir ve rahat bir dille anlatıyor.

PROXIMA CENTAURI
Ömer Baytaş
Gökkuşağı Yayınları
roman
600 sayfa
Ömer Baytaş, bilimkurgu romanı ‘Proxima Centauri’de, aynı isimde bir ütopik dünyada yaşananları hikâye ediyor. Bu dünyanın kendine has yönü, içinde Dünya ve Mars’ın da bulunduğu, farklı gezegenlerden gelen vatandaşlara sahip olması. Romanda ayrıca, öbür dünyadan, yani ölülerin dünyasından gelmiş karakterler de okurun karşısına çıkıyor. Ölümünden sonra göz kapaklarını yılanın yediği Andrey; başkalarının kurallarıyla yaşamak istemeyen Victor ve henüz anne karnındayken kendisiyle iletişime geçilen, bu dünyaya gelmek istemeyen bebek Son, kurgu boyunca karşılaşılacak karakterlerden birkaçı.

SANATTA PSİKANALİZ
Neriman Samurçay
İş Kültür Yayınları
inceleme
245 sayfa
Neriman Samurçay ‘Sanatta Psikanaliz’de, resim sanatını, başlangıçta bir tedavi yöntemi olarak kurulan, bugün artık bilinçdışı kuvvetlerin bir bilimi haline gelen psikanaliz çerçevesinden inceliyor. Samurçay’ın konuya dair uzun erimli yazılarının ürünü olan ve sanatçılarla yapılan görüşmelerle de zenginleşen kitap, sanat ve psikanaliz arasındaki yakın ilişkiyi merkeze alarak, ressamların iç dünyalarına ve yaratılarına iniyor. Samurçay, sanatçının kişiliğiyle, yapıtın içerikleri arasında bir ilişki kurarak, neden bazı temaların daha önemli yer tuttuğunu anlamaya çalışıyor.
***
Aşkın yüzü ‘ay’a dönük
Ayışığında Aşk romanı, gizemli bir maceranın yanında insanın içini kıpır kıpır edecek bir aşkın hikâyesini okuyucuya vaat ediyor.
Romanın başkahramanı olan Concordia Glade, uzak diyarlardaki Aldwick Şatosu’nda yaşayan dört yetime öğretmenlik yapmakla görevlendirilir. Öğrencilerinin istekli ve zeki çocuklar olduklarını gören kadın, ilk etapta bundan memnun kalır. Ne var ki çocuklar da tıpkı Concordia gibi, kendi durumlarında bir tuhaflık olduğunu sezecek kadar zekilerdir. Bilmedikleri bir hayırsever tarafından bakılmakta, devamlı bahçıvan görünümündeki sert bakışlı muhafızlar tarafından korunmaktalardır. Ve ne gariptir ki, bir önceki öğretmenleri gizemli koşullar altında kaybolmuştur. Bu durumu öğrenen ve dönen dolapların farkına varan Concordia, zor da olsa ne yapılması gerektiğine karar verir: Büyük bir kaçış planı yapmak! Elbette bu hiç kolay olmayacaktır ancak dört akıllı öğrencisinin de yardımıyla bu işin üstesinden gelecektir. Bu esnada romanın ‘esas oğlanı’, dedektif Ambrose Wells bir kadının ölümünü araştırmaktadır. Dedektif çok geçmeden kendini şatonun civarında, yani kaosun tam ortasında bulur. Şato alev alev yanmaktayken, bir kadın ve yanındaki dört çocuk kaçmaya çalışmaktadır.
Tahmin edileceği üzere, bu cesur adam onları kanatları altına alır. Wells’in de Concordia gibi geçmişi esrarlarla doludur ancak onları Aldwick Şatosu’nda olan olayların arkasındaki isimden koruyacak güce de sahiptir. Şatodaki kirli işlerin sorumlusu, suç dosyası oldukça kabarık bir lorddan başkası değildir ve bu zalim adam, sırlarını bilen herkesi ortadan kaldırmaya kararlıdır. İşte bu kader ortaklığı içerisindeki Concordia ve Ambrose’un el ele vermesi gerekmektedir. Tehlike çemberi giderek daraldıkça ikili, bu işin içinden kurtulmanın yolunu birlikte bulacaklar, ancak bir yandan da cesaret ve aşk namına büyük bir ders alacaklardır.
Romanın ilgi çekici konusunun yanında Amanda Quick’in kitapta yakaladığı atmosferik havayı da yabana atmamak lazım. Yazar her zaman olduğu gibi keskin manevralarla dolu bir roman yazmakla kalmamış, Viktorya Dönemi İngilteresi’nin son derece gerçekçi bir portresini de çizmiş. Sınıf farklılıkları ve kadınların o zamanlar karşılaştıkları pek çok kısıtlama atlanmamış -ki bu bize yazarın dönemle ilgili detaylı araştırma yaptığını gösteriyor. Zeki diyaloglar ve esprilerle bezenmiş romanda insanın kendini kaybetmemesi mümkün değil. Kısacası Ayışığında Aşk, bayat bir aşk hikâyesini değil, ince detaylarla süslenmiş, her yönüyle tamam bir tarihi romansı okuyucuya sunuyor.
SEÇİL ERSEK

AYIŞIĞINDA AŞK
Amanda Quick
Çeviren: Canan Sakarya
Artemis Yayınları
380 sayfa,
***
‘Son’a giden bir otobüs
Ahmet Erözenci’nin Mut İçin Bir Öykü adlı kitabı, deyiş yerindeyse bir yol romanı. Anıların ve rüyaların iç içe geçtiği bir hayat yolculuğunu anlatıyor Erözenci. Uçsuz bucaksız bir yolda hayata dair duygu ve kavramların (mutluluk, kahkaha, sıcaklık, sağduyu vb.) duraklarında yeni yolcular alarak ilerleyen bir otobüste başlıyor roman. Hayat nasıl inişli çıkışlı, sürprizli ve heyecanlıysa, otobüs de öylece yol alıyor ve her yeni yolcuyla birlikte, sanki elastik bir araçmış gibi genişliyor, herkesin kendine yer bulduğu bir mekân haline geliyor.
Erözenci’nin kahramanına yakıştırdığı isim olan Mut’un çeşitli anlamları var: Eski Mısır’da bir tanrıça Mut. Sözcüğün sevinç, cesaret, haz vb. karşılıkları da var. Bazı dillerde ise ‘anne’ anlamına geliyor. Romanda daha çok ‘cesaret ve sevinç’i sembolize ettiğini söyleyebiliriz... Mut, başarılı bir öğrencilik yaşamı sürmüş, takdir almış; popüler olmak, beğenilmek isteyen, ama aynı zamanda hayatı üstüne çarpık öyküler yaratmaktan da çekinmeyen biri. Tiyatroya, kuklalara merak sarıyor, biblolar yapıyor...
Mut, anne baskısından kurtulmanın yolunu kendine öyküler yaratarak aşmaya çalışırken ve zamansız bir metinde siz onu izlerken büyüdüğünü, âşık olduğunu görecek, kaç yaşında ne yaptığını kendiniz yakıştıracaksınız. Erözenci “zamanı okur biçsin” dercesine, kararı sizin hissiyatınıza bırakıyor. Öte yandan ‘Mut şöyle şöyle biri’ demeyi de okura bırakıyor yazar. Tüm bir yaşamın, bir kişinin tanınamazlığına gönderme yapan anlatısında, bir ideolojiye göre yoğurup, o çerçevede tutarlı bir kişilik olarak biçimlendirmiyor kahramanını. Sözgelimi Mut, neredeyse giriştiği her işi, önce yapıp sonra üstünde düşünüyor. Geçmişten süzülüp gelen refleksif söz ve davranışları da var, kendine has düşünceleri de... Bu tutumunu kendisini yaratan yazara karşı da sergiliyor. Kitabın arka kapağında da belirtildiği gibi, yazarın “kendisini sevgiyle yazmadığından şikâyet ediyor”, “beni yarattın şimdi de kıskanıyorsun” diyor!
Kahramanın yazarla tartışması, onu suçlaması, okuru, romanda kurulan dünyanın bir parçası haline haline getirdiği gibi, yazarın yaşamı hakkında da bazı kanaatler edinmesine zemin hazırlıyor. Başka bir deyişle doğrudan değil ama kurmaca bir metnin verdiği olanaklarla yazarla ilgili otobiyografik bilgilere ulaşıyoruz. Otobiyografik öğelerin yer aldığı romanlar hiç de az değildir; özellikle pek çok ilk romanda karşılaştığımız bir durumdur bu. Ancak önemli olan şey bu bilgileri doğrudan değil, ayıklayarak anlatmaktır. Erözenci’nin Mut İçin Bir Öykü ’de bunu başardığını söyleyebiliriz.
ÇİĞDEM AYDEMİR

MUT İÇİN BİR ÖYKÜ
Ahmet Erözenci
MB Yayınevi
2008
211 sayfa
***
Bu ‘keş’le mutlaka tanışın
Keş, bir avangard/underground roman olarak nitelenmiş. Yani yeraltı edebiyatına mensup diyebiliriz. Yeraltı edebiyatı eserleri, edebiyat dünyasının kötü çocuklarıdır. Söylenmeyeni, okumaya alışık olmadığımız biçimde söylerler ama bu bağlamda bize yabancılaşmış değillerdir. Çünkü kullanılan dil sokak dilidir, konu hayatın tam içindendir ve üslup bu serbestlik içinde her yazara geniş bir özgünlük alanı tanır.

Kötü çocuk olarak yeraltı romanı
Peki, bir yeraltı romanı ille de kötü çocuk olmak zorunda mıdır? Bence, hayır. Başkaldırı, bütün yeraltı edebiyatı eserlerinin anafikri olmayabilir. Daha çok romanın işlenişi içinde kişilerin başkaldırıları, uçta tavırları, kimi zaman konular üzerindeki felsefi beyanlarıdır alt kültür içinde işlenen.
Gani Eser, kelimelerinin tadını damağımızda bırakıyor. Bitsin istemiyorsunuz. kitabın her kelimesine sinmiş olan akıcılık ve cümlelerdeki yürüyüş, kitabın belki de en önemli iletisi olan karma felsefesinin öğretilerinde bile bozulmuyor. Bu bağlamda yer yer hem yoğun, düşündürücü hem de sürükleyici ve tutuk olmayan anlatımı takdire değer.
Anlatımdaki canlılık ise özellikle uyuşturucu kullanımı sırasında göze çarpıyor. bu sahneler iyi hissettirilmiş.
Keş, diliyle bizi sokağa indirirken böyle derin âlemlerin yabancısı olanlaraysa sonundaki mini sözlükle yardımcı oluyor.

Bu kitapta iyi müzik var
Ancak şunu söylemem Keş okuyucusu için faydalı bir öneri olacaktır: Kitaba başlamadan önce yanınıza bir kağıt ve kalem alın. Zira kitap boyunca sizi güzel bir playlist bekliyor. Janis Joplin’den Ben Harper’a uzanan bir liste... Gani Eser’in üslubunun ve Keş için yaratmış olduğu atmosferin şık tamamlayıcısı bu güzelim ayrıntılar.
Kitabın başkahramanı Murat.ancak anlatım içinde olayları dinlediğimiz insanlar değişebiliyor. Böylece kısa da olsa kitaptaki diğer kahramanların iç dünyalarına girmek okumayı keyifli hale getiren bir durum. Yine de kitapla ilgili çok ayrıntıya girmek istemedim, özellikle olaylarla ve kişilerle yüz yüze görüşmeniz daha keyifli olacaktır.
Keş, yeraltı edebiyatında iyi bir adım. Gani Eser’in bundan sonraki satırlarını dört gözle beklememize sebep. Bu görüşmeyi ertelemeyin.
Çağrı Mutaf

KEŞ
Gani Eser
İmleç Kitap
2008
160 sayfa.

Radikal
Yayın Tarihi : 28 Temmuz 2008 Pazartesi 18:22:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?