20
Mayıs
2024
Pazertesi
KİTAP

Sen Eytan'ın kızı değil misin?

Bensiyon Pinto, yeni yayımlanan kitabında, yakın tarihimizde meydana gelen pek çok trajedinin, Müslüman bir ülkede yaşayan bir Yahudi’nin zihninde bıraktığı derin izleri seriyor gözler önüne.

1934’te Trakya’dan Yahudilerin sürülmesi de var bunun içerisinde, 6-7 Eylül de. Ancak, en çarpıcı olan Pinto’nun, II. Dünya Savaşı’nda yaşanan Yahudi soykırımı için söylediği şu söz olsa gerek: "Soykırımın suçlusu bütün Avrupa’dır."

"Tzipi Livni, İsrail Dışişleri Bakanı da çok etkileyici, çok bilgili, az konuşan, gözleriyle karar veren bir kadındır. Türkiye sevgisi ve hayranlığı çok büyüktür. Sayın Abdullah Gül’le çok iyi anlaşmışlardır ve her ikisini de bunu sıcak bir dille ifade etmiştir. Bu hanımefendiyi tanımam da çok ilginçti. İsrail Başbakanı Ariel Şaron Ankara’ya geldiğinde, Türk Yahudi cemaatini de tanımak istemiş. Bizi Ankara’ya davet ettiler. Türkiye ile ilgili düşüncelerini anlattığında inanamadık. Bize yalan borcu yoktu tabii ama o günlerdeki politikasını düşündüğümde başka şeyler duyacağımı zannediyordum. Tam tersiyle karşılaşmış olmak beni ve arkadaşlarımı şaşırttı. Türkiye’nin Ortadoğu için ne kadar önemli bir ülke olduğuna altını önemle çizdi. Orada da sarışın bir hanım vardı. Hiç konuşmadan duruyordu. Konuşmaların bitmesine yakın bizi yanındakilere tanıştırdı. ’Bu bakanım, bu müsteşarım, bu hanımefendi de iki kuşak politikacıdır. Babası da bakanımdı, Tzipi Livni’ dedi. Şöyle bir süzdün kadını, döndüm, şöyle dedim:

’Kızım sen Eytan’ın kızı mısın?’

’Evet, siz nereden biliyorsunuz’

’Baban benim arkadaşımdı.’

Hikáyemizi anlattım. Ağlamaya başladı. Sonra aramızda bir aile muhabbeti başladı." 

İsrail Dışişleri Bakanı’na, "Kızım sen Eytan’ın kızı mısın" diye soran, Türk Yahudi Cemaati’nin Onursal Başkanı Bensiyon Pinto’dan başkası değildir. Pinto, Doğan Kitapçılık tarafından yeni yayımlanan "Anlatmasam Olmazdı, Geniş Toplumda Yahudi Olmak" isimli kitabında, buna benzer pek çok çarpıcı detay anlatıyor. Bu detaylar, Yahudilerin Türkiye’de varolma biçimlerine ışık tuttuğu gibi, karşılaştıkları güçlükleri de seriyor gözler önüne. Bunun içinde 1934 Trakya Olayları da mevcut, 6-7 Eylül’de İstanbul’da yaşanan büyük trajedi de. Hele küçük bir çocuğun, İkinci Dünya Savaşı sırasında, babasının ikinci kez askere alınmasına tanık oluşu var ki, herhalde hiçbir zaman silinmeyecektir zihninden.

Ancak, daha vahimini iki yıl sonra Varlık Vergisi sırasında yaşayacaktır. Bensiyon Pinto, haciz memurları eve geldiğinde henüz yedi yaşındadır. Gelen görevlilerden birisi dedesine, "Yahudi, sen bu parayı niye ödemiyorsun" diye sorduğunda çok şaşıracak, kendi ifadesiyle, "ağzındaki lokmayı yutamadan öylece kalakalacaktır." Çünkü, "İlk kez birinin diğerine ’Yahudi’ diye seslendiğine şahit" olmaktadır ve ister istemez kendi kendine şöyle düşünecektir: "Acaba Yahudi olmak kötü bir şey miydi? Bir suç muydu? Neden bu kadar öfkeliydi bu adam?" 

Haciz memurları, evden bir şeyler almaya karar verirler. O sırada Pinto oturduğu masadan kalkmış, annesinin yanına giderek eteğine yapışmıştır. Tam o sırada, yerdeki halıyı ayaklarının altından çeker görevli memurlar. Annesi atak davranıp yana çekilmiştir ama Pinto halının üzerindedir ne yazık ki.

"Bense o kadar hızlı davranamadığım için halının kaymasıyla birlikte yere düştüm. O kadar kızgındım ki düşer düşmez kalktım ve hiç ağlamadım. Halbuki başımı fena vurmuştum. Canım çok yanmıştı (...) Adamlar bundan sonraki sürecin nasıl işleyeceğini anlatıp halıyı alıp gitti. Aradan bir kaç ay geçtiğinde, bizim de vergi borcumuzun olduğunu, babamı Aşkale’ye çalışma kamplarına göndereceklerini öğrendik. Halbuki babam yirmi sınıfla askere alınmıştı. Bunu yetkililere bildirince, babamın cezasını önceden çektiğine hükmederek bizim vergi borcumuzu sildiler. Bu iyi bir şey miydi, değil miydi, buna sevinmeli miydik, bilmiyorum."

YARIN Devlete yaranmaya çalışan biri miyim?)

Yahudi soykırımının suçlusu bütün Avrupa’dır

"Ülkeme baktım. Trakya’dan sürüldük. Varlık Vergisi’ni, 6-7 Eylül olaylarını yaşadık. O zaman muazzam ikilemler yaşandı. Malını mülkünü almak isteyenlerle ona karşı çıkan halk da vardı. Ama insanlık da vardı. Komşusunun kapısına Türk bayrağı astıran da, dostlarının malını mülkünü koruyanlar da... Bugün düşündüğümde altı milyon Yahudi’nin öldürülme olayında beyin Almanya olmasına rağmen, ben tüm Avrupa Birliği devletlerini suçluyorum. Almanlar bu görüşü savunmuş ve o dönemde bunun için harekete geçmiş olabilir. Peki, herkes üzerine düşen görevi niye yapmadı? Gemiyle kaçan Yahudileri niye hiçbir ülke kabul etmedi? Amerika neden olaya müdahale etmedi? Afrika ülkeleri neden seyirci kaldı? Neden İngilizler Filistin’e kaçanların gemilerini batırdı? Bunun olmasını sanki herkes istiyor gibiydi. Altı milyon Yahudi’nin öldürülmesinde bütün dünya suçlu. Bir buçuk milyon çocuk gaz odalarına götürülürken, gelecekleri karanlığa gömülürken dünya neredeydi? İnsan hakları neredeydi?" (s. 296)

Babam, ’Yirmi Kura İhtiyat’ olarak yeniden askere alındı

Yıl 1941’dir. Gayrımüslimler, "Yirmi Kura İhtiyatlar" tertibinden yeniden askere alınmaktadır. Ancak tuhaf bir askere alma biçimidir bu. Çünkü, kendilerine silah ve üniforma verilmemektedir. "Babamın ikinci kez askere gittiği gün, hayatımın en korku dolu günüydü. Nereye gittiğini, ne zaman döneceğini, ne kadar kalacağını, onu özlersem ne yapacağımı bilmiyordum. Kapıdan çıkarken annemi ve beni öptü. Daryo’nun başına bir öpücük kondurdu. Ağlıyordu. Babamı ilk ve son kez, o gün ağlarken gördüm." (s. 33)

Hürriyet
Yayın Tarihi : 10 Eylül 2008 Çarşamba 19:13:21
Güncelleme :10 Eylül 2008 Çarşamba 19:18:53


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?