22
Mayıs
2024
Çarşamba
KİTAP

Tarkan'ın dedesi teşkilattanmış

'Hiçbir darbe gizli olmadı'.... Filiz Akın sürgünleri... Tarkan'ın dedesi teşkilatçıydı...

Türkiye'nin istihbarat geçmişi, tarih araştırmalarının en netameli, en çetrefil kısmını oluşturuyor. Modern milli istihbaratın başlangıcından itibaren yaklaşık yüz elli yıllık zaman diliminde geriye doğru yolculuk yapmanın önünde epey engel var. İstihbaratın, doğası gereği, "gizli saklı" bir faaliyet olması bu engellerin başında geliyor. Ayrıca Türkiye'nin, Ermeni ve Kürt meselesi gibi 20. yüzyıla çeşitli dönemlerde damgasını vurmuş ve uluslararası nitelik kazanmış iki temel sorunla uğraşması Türkiye'deki istihbarat araştırmalarını daha hassas kılıyor. Bu açıdan, değil beş on yıl öncesine dair araştırma yapmak, Teşkilatı Mahsusa'nın yaklaşık 100 yıl önceki faaliyetlerine dair belgelere ulaşmak dahi zor. Bu yazı dizisi için görüştüğümüz emekli istihbaratçılardan Cevat Öneş, Nuri Gündeş, Burhan Basgün ve Yavuz Ataç kamuoyunun bilmediği ve merak ettiği konularda önemli açıklamalarda bulundular. Yüz yüze ya da telefonla konuştuğumuz, tanıdıkları vasıtasıyla temas kurduğumuz kimi istihbaratçılar, çeşitli sebeplerle yazı dizisinde isimleriyle görüş beyan etmeyeceklerini belirttiler. Aralarında bugüne dek hiç konuşmayanların da bulunduğu bazı istihbaratçılardan açıklama yapmak isteyenler oldu, ancak onlarla da zaman konusunda anlaşma sağlanamadı. Sonuçta dizide adı geçen bütün MİT mensuplarına ulaşıldı ve cevap haklarını kullanabilecekleri kendilerine bildirildi. SABAH'ın, farklı kaynaklardan yararlanarak hazırladığı bu yazı dizisi, Türk istihbarat tarihinin kimi bilinmeyen yönlerine ışık tutmayı amaçlıyor.

Milli İstihbarat Teşkilatı'nın, tarihte ilişkilendirildiği Türk istihbarat örgütlerinin başında Teşkilatı Mahsusa geliyor. Ne var ki, modern Türk istihbaratının köklerini, Birinci Dünya Savaşı yıllarında dünyanın çeşitli bölgelerinde faaliyet yürütmüş, dışa dönük bu yarı askeri örgütten ziyade 19 yüzyılın sonu ve 20 yüzyılın başına dek hâkim olan İstibdat Devri'nde içe dönük çalışan, Sultan II. Abdülhamit'in gizli hafiye örgütü "Yıldız"da aramak daha doğru. Başta Sherlock Holmes'un maceraları olmak üzere pek çok polisiye yazın ürününü Yıldız Sarayı'nda özel bir büro kurdurarak tercüme ettirip okuyan II. Abdülhamit, Türk tarihinde yalnızca istihbaratın değil, psikolojik harbin de ilk uygulayıcısı olarak nitelendirilebilir. Türk gizli teşkilatlarının temeli Yıldız ile atılmıştı. MİT'in İstanbul Bölge Başkanlığı'nın Yıldız'a kurulmuş olması da elbette bu tarihi olguyla doğrudan ilişkili. 1880 yılında kurulan "Yıldız İstihbarat Teşkilatı", MİT'in resmi tarihçesini yazan teşkilat mensubu Dr. Erdal İlter'e göre, özel çıkarlara hizmet veren bir kuruluş haline gelmişti. Bunda, pek çok uzmanın belirttiği üzere, Yıldız'ın "jurnalci" yapısının büyük etkisi var. Abdülhamit hatıralarında, bugün hâlâ etkileri görülen bu istihbarat anlayışını savunurken, "Doğrudan doğruya şahsıma bağlı bir istihbarat teşkilatı kurmaya karar verdim. İşte düşmanlarımın jurnalcilik dedikleri şey budur" demişti.

CIA'YA İLHAM VEREN ÖRGÜT


Yıldız'ın kurulmasında İngilizler etkili olurken, Teşkilatı Mahsusa ise İttihatçıların genel politikasından ötürü Alman etkisinde kalacak ve Eşref Sencer Kuşçubaşı gibi neferler, meşhur İngiliz casusu Lawrence ile Arabistan'da mücadele etmek zorunda kalacaktı. Başta, Şuayyibe'de intihar eden Teşkilatı Mahsusa Reisi Süleyman Askeri olmak üzere 30 bin kişilik örgüt kadrosunun çoğu yurtdışında faaliyet gösterdi. Öğretim üyesi Kaya Karan'ın MİT mensupları için hazırladığı "Türk İstihbaratının Tarihçesi" adlı çalışmada, Teşkilatı Mahsusa'nın amacı, "İhanet şebekelerini ortadan kaldırmak, dışarıdaki belirli hedeflere karşı sabotajlarda bulunmak, Osmanlı topraklarındaki gizli servislere karşı mücadele etmek" olarak açıklanıyor. Karan'ın sözünü ettiği yöntemler teşkilatın, 1947'de kurulan ABD gizli servisi CIA'e bile ilham verdiği tezini destekler nitelikte. Amerikalı bir araştırmacının Birinci Dünya Savaşı'ndan yıllar sonra Türkiye'ye gelip Eşref Sencer Kuşçubaşı ile görüşmesi de ilginç bir ayrıntı olarak gizemini koruyor.

Filiz Akın sürgünleri


MİT'TE 1990'lardaki iç çekişmenin kökeni Sönmez Köksal'ın teşkilatın başına atandığı döneme dayanıyor. 1992'nin Kasım ayında göreve gelen Köksal, -bazı çalışma arkadaşlarının ifadesine göre- ileri görüşlülüğüyle teşkilatta kısa sürede saygınlık kazanmıştı. MİT eski Yurtdışı Operasyon Başkanı Yavuz Ataç SABAH'a o dönemde MİT'te yaşanan çekişmeyi gözler önüne seren şu olayı anlattı: "Sönmez Bey'in çevresinde, onu etkileyen birkaç kişi vardı. Bu kişilerden biri Mehmet Eymür, biri de Köksal'ın Mülkiye'den arkadaşı olan Yavuz S. idi. Yavuz S. önce müsteşarın müşaviri oldu, ardından da Müsteşar Yardımcılığı'na getirildi. Sönmez Bey, bizim bulunduğumuz dairenin başına da Zafer Ö. adlı teşkilat mensubunu getirirken bana 'Sen de yetkili olacaksın' dedi. O dönemde henüz Eymür dönmemişti. Eymür, döndükten sonra müsteşarın özel hafiyesi gibi çalıştı. Bunun şöyle de bir örneği var: Ordudan MİT'e geçmiş dört subay vardı. Sönmez Bey'in eşi malum tanınan bir sanatçı, Filiz Akın. Onun hakkında konuşuyorlarmış. Eymür de bu konuşmaları kaydediyor, dökümünü götürüp Müsteşar'a veriyor. Sonra bu adamların dördü de başka illere tayin oldu."

Tarkan'ın dedesi teşkilatçıydı


Türk istihbarat örgütleri için faaliyetlerde bulunmuş en ünlü Türk şüphesiz Mustafa Kemal'di. 15 Ekim 1911'de Tanin Gazetesi muharriri Mustafa Şerif sahte kimliğiyle Mısır üzerinden Trablusgarp'a geçen Mustafa Kemal, burada casusluk faaliyetlerinde bulunmuştu. Resmi kayıtlara göre Teşkilatı Mahsusa için çalışanlar arasında Enver Paşa, Lawrence'ın verdiği 2 milyon sterlinlik rüşveti reddeden Enver Paşa'nın amcası Halil Paşa (Mason Kaya Paşakay'ın dedesi), Eşref Sencer Kuşçubaşı, Mehmet Akif Ersoy, Said-i Nursi ile Dr. Nazım ve Mithat Şükrü Bleda gibi ünlü masonlar vardı. Teşkilat için çalışan bir başka ilginç isim de ünlü popçu Tarkan'ın büyük dedesinin kardeşi Ali Dursun Kaptan idi. Ali Dursun Bey, Kafkas-Doğu cephesindeki faaliyetlerinin bir kısmını oğlu ünlü Turancılardan Dr. Fethi Tevetoğlu'na anlatmıştı. Popstar'a, meşhur çizgi roman kahramanı Tarkan'dan esinlenerek "Tarkan" adını veren de Ali Dursun Bey'in oğlu Fethi Tevetoğlu (Tarkan'ın büyük amcası) idi.

'Hiçbir darbe gizli olmadı'


MİT'te Psikolojik Harekât Başkanlığı ve Müsteşar Yardımcılığı gibi önemli görevlerde bulunan Öneş'in çalışma alanlarından biri de Kürt sorunu ve terördü. Çalışma arkadaşları, Öneş'in Teşkilat'tayken de "liberal demokrat" biri olduğunu söylüyorlar. Öneş, MİT'te sivillerin sayıca her zaman çoğunlukta olduğunu, ancak darbe dönemlerinde askerlerin ağırlığının arttığını belirtiyor. Öneş'e göre, askeri müdahaleler MİT'i geri bırakan asıl etkenlerdi. Çünkü MİT'in güvenlik anlayışı darbelere göre şekillendi. Demokratik süreç kesintiye uğrayınca istihbarat teşkilatı da geri kaldı. Öneş'in görüşüyle paralellik taşıyan bir tarihi olgu var. MİT'in, kimi darbe ya da muhtıraları bağlı bulunduğu Başbakanlardan bile gizlediği biliniyor. Cevat Öneş bu konunun siyasi açıdan biraz istismar edildiği görüşünde. Öneş, "Türkiye'de hiçbir darbe gizli olmadı. Geliyorum demeyen bir darbe hiç olmadı. Bugün olsa kurumsal yapının gereği neyse o yapılır" diyor. Öneş, MİT'in, Türkiye'nin kendine has koşullarından ötürü hep içe dönük çalışmak zorunda kaldığını belirtiyor ve şunları söylüyor: "Soğuk Savaş döneminin algılamalarıyla bugünkü şartlar arasında büyük farklar var. Türkiye bugüne kadar nasıl bir siyasi ve askeri konsept içinde olduysa MİT de buna paralel bir anlayış geliştirmiştir. Ama artık MİT'in sebepler üzerinde bir bakış açısı geliştirmesi gerektiği muhakkak."



LİBERAL DEMOKRAT MİT'Çİ

MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, 2005'te emekliliğinin ilk yılında Kürt sorunu hakkında yazdığı makaleler ile dikkatleri üzerine çekti. Öneş'in açıklamaları, MİT'in emekli bir yöneticisi üzerinden kamuoyu oluşturma girişiminin bir parçası olarak yorumlandı. Şimdiki Müsteşar Emre Taner ve bir önceki Müsteşar Şenkal Atasagun ile Hiram Abas, Ertuğrul Güven, Sadi Sağdam, Mehmet Eymür ve Mikdat Alpay gibi MİT'in 42 yıllık tarihine damgasını vuran "sivil" isimler teşkilata Fuat Doğu döneminde katılmıştı. Aynı dönemde 1966'da MİT'e giren bir isim daha vardı. Cevat Öneş, askerliğini yedek subay olarak Fuat Paşa'nın yanında yaptığı için teşkilata çağrılmıştı. İstanbul Hukuk Fakültesi mezunu olan Öneş, aslen Bodrumlu. Ailesinin Öneş'e, Cevat ismini vermesinin de ilginç bir öyküsü var. Cumhuriyetin ilk yıllarında Öneş'in dedesi Bodrum Müftülüğünü yürütüyormuş. O dönemde, yazdığı bir öykü yüzünden İstiklal Mahkemesi'nde yargılanıp Bodrum'da üç yıl sürgün cezasına çarptırılan yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı da (Halikarnas Balıkçısı) kasabaya gelmiş. Cevat Öneş'in dedesi, Kabaağaçlı ile samimi olmuş. Hatta öyle sıkı fıkı olmuşlar ki Cevat Şakir, "Her gün polise imza vermek yerine müftüye görünsem olur mu?" demiş. Polis de bu öneriyi kabul etmiş. Ünlü yazar, her gün Bodrum Müftüsü'ne gelip "Ben buradayım" diyormuş. Müftü de çok sevdiği yazar arkadaşı Cevat Şakir'in adını, ilerde MİT mensubu olacak torununa vermiş.

Ferhat Ünlü/sabah
Yayın Tarihi : 15 Temmuz 2007 Pazar 13:59:58
Güncelleme :15 Temmuz 2007 Pazar 13:59:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?