Ünlü yazarların, yazım serüveni ve ’tuhaf’ yanlarını anlattıkları röportajları bir araya getirildi.
Kitapları farklı dillere çevrilen, yani dünyanın dört bir köşesinden okura sahip olan ünlü yazarların, yazım serüveni, çalışma alışkanlıkları, zorluklarla nasıl baş ettikleri ve ’tuhaf’ yanlarını anlattıkları Paris Review röportajları, ’Yazarın Odası’ adlı kitapla Türk okuyuculara sunuldu. Kitabın önsözünü yazan Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, bu röportajların kendisi için önemini, “Geleceğime güvenimin sarsıldığı zamanlarda bu röportajları yeniden okur, güvenimi ve kararlılığımı geri kazanırdım” sözleriyle anlatıyor. İşte Truman Capote, Ernest Hemingway, T.S. Eliot, Jorge Luis Borges, Rebecca West, Graham Greene, William Faulkner, G. Garcia Marquez ve Stephen King ile yapılmış uzun soluklu röportajların yer aldığı Yazarın Odası’ndan bazı bölümler...
Ernest Hemingway
En iyi, aşıkken yazılır
Ernest Hemingway, sabahın ilk ışıklarıyla yatak odasında yazmaya başlıyor. Kitabı bitirdikten sonra isminin ne olacağına dair liste yapıyor. En iyi âşıkken yazılacağına inanıyor: “Yazmaya ara verdiğinizde büyük bir boşluk olur ve aynı zamanda sevdiğinizle sevişmişçesine bir doyum hissiyle dolar içiniz. En iyi aşıkken yazılır... O ruh halindeyken hiçbir şey size zarar veremez... Silahlara Veda’nın son sayfası bir türlü olmadı, 39 defa tekrar yazmam gerekti.. Gazetecilik ciddi bir yazar için yok edici olabilir. Çello çalardım. Annem yeteneğim olduğunu sanıyordu ama yoktu. Dünyada benden daha kötü çalanına rastlamadım.”
Stephen King
Korktuğum hiçbir şey yok
Stephen King; gerilim romanlarının yaratıcısı, korktuğu hiçbir şeyin olmadığını söylüyor: “5-6 yaşındaydım, çizgi romanlardan resim kopyalayıp kendi öykülerimi yazardım. Aslında bir bakıma korktuğum hemen hemen hiçbir şey yok diyebilirim. Ama biz insanlar neden korkarız; kaos, yabancılar, değişiklikten, beklenmedik aksaklıklardan. Bu da benim ilgimi çeken bir şey... Yazmak için bir çalışma masası olursa iyi olur sürekli yer değiştirmemek için rahat bir sandalye de lazım ve etrafın yeterince aydınlık olması önemli. Nerede yazarsanız yazın, o mekan bütün dünyadan kaçıp saklandığınız yer, yeni bir sığınak olmalı biraz da... Yaşlanıyorum, 10-15 yıl daha yaratıcılığımı kullanabilirim. Paraya ihtiyacım yok. Kitabımdan uyarlanan başka bir film olmasa da olur. Yaşayacak bir evim var, bir çirkin ev daha almaya gerek yok.”
Truman Capote
İki rahibeyle aynı uçağa binemem, takıntılarım var
Yatakta uzanmadan veya koltukta gevşemeden yazamaz. Elinin altında mutlaka içecek bir şeyler olması lazım. Uğursuz rakam takıntısından dolayı bazı otel odalarında kalamıyor. Aynı küllükte 3 tane izmarit söndüremiyor, iki rahibeyle aynı uçağa binmiyor, cuma günleri hiçbir işe başlamıyor ya da sonlandırmıyor: “11 yaşlarında yazmaya başladım. Yazmanın da resimde veya müzikte olduğu gibi ışık ve gölgeyle ilgili perspektif yasaları vardır... Tam anlamıyla yatay bir yazar olduğum söylenebilir. Benim kesinlikle tütün içip, bir şeyler yudumlamam lazım. Akşamüstü kahveden nane çayına, ondan Sherry’e, Martini’ye geçerim... Daktilo kullanmam. İlk versiyonu kurşun kalemle yazarım. Sonra hepsini elde geçiririm, yine el yazısıyla... Bütün sayıları toplama takıntım vardır. Telefon numaraları toplandığı zaman sonuç uğursuz bir rakam çıktığı için hiç telefonlaşmadığım insanlar var. Batıl inançlara bağlılık bana garip bir huzur veriyor.”
Gabriel Garcia Marquez
Edebiyat marangozluk gibidir
Gabriel Garcia Marquez; sabahtan öğleye kadar yazıyor. Bazen ilk paragraf için birkaç ay harcıyor. Şöhretin bir yazara zarar verdiğine inanıyor. Hayatında pişman olduğu tek şey bir kız çocuğunun olmaması: “Yazmaya karikatür çizerek başladım. İyi bir çalışma gününde sabah 9’dan öğleden sonra en fazla 2’ye, 3’e kadar yazabiliyorum... İlk paragrafta aylar harcarım, bir kere onu halledince gerisi kolayca geliyor... Benim için ilk paragraf, kitabın gerisinin nasıl olacağını gösteren bir fragman gibi... Edebiyat, marangozluktan farklı bir iş değildir. Her ikisi de çok çalışmayı gerektiriyor. Bir şey yazmak neredeyse bir masa yapmak kadar zor. İkisinde de elinizdeki malzeme gerçektir, ahşap kadar sert, işlemesi zor bir malzeme. Her ikisinde de küçük numaralar ve teknik bilmek gerekir. Disiplinli olmadıkça okumaya değer bir kitap yazabileceğinize inanmıyorum.”
Jorge Luis Borges
Edebiyat marangozluk gibidir
Gabriel Garcia Marquez; sabahtan öğleye kadar yazıyor. Bazen ilk paragraf için birkaç ay harcıyor. Şöhretin bir yazara zarar verdiğine inanıyor. Hayatında pişman olduğu tek şey bir kız çocuğunun olmaması: “Yazmaya karikatür çizerek başladım. İyi bir çalışma gününde sabah 9’dan öğleden sonra en fazla 2’ye, 3’e kadar yazabiliyorum... İlk paragrafta aylar harcarım, bir kere onu halledince gerisi kolayca geliyor... Benim için ilk paragraf, kitabın gerisinin nasıl olacağını gösteren bir fragman gibi... Edebiyat, marangozluktan farklı bir iş değildir. Her ikisi de çok çalışmayı gerektiriyor. Bir şey yazmak neredeyse bir masa yapmak kadar zor. İkisinde de elinizdeki malzeme gerçektir, ahşap kadar sert, işlemesi zor bir malzeme. Her ikisinde de küçük numaralar ve teknik bilmek gerekir. Disiplinli olmadıkça okumaya değer bir kitap yazabileceğinize inanmıyorum.”
Jorge Luis Borges
Sadece sarı rengi görebiliyorum
Romanlarındaki karakterlerine aile büyüklerinin ismini ya da dikkatini çeken isimleri veriyor. Yazmadığı zaman vicdan azabı çekiyor. Cesur biri olmadığı için en sevdiği fikrin cesaret olduğunu söylüyor: “Görme yeteneğimi kaybetmeye başlayınca dünya benim için soluklaşınca, arkadaşlarımın arasında geçirdiğim bir dönem vardı. Her zaman sarı kravat taktığım için dalga geçerlerdi benimle. Her ne kadar göz kamaştırıcı olsa da sarı rengi gerçekten sevdiğimi düşünmüşler. Ben de ’Sizin için sevmek söz konusu olabilir ama benim için değil tek görebildiğim renk bu’ dedim onlara. Gri bir dünyada, gri ekranlı bir dünyada yaşıyorum. Ama sarı parıldıyor... Belki de cesur bir insan olmadığım için cesareti önemli buluyorum... Yazmadığım zaman bir tür vicdan azabı çekiyorum.”
William Faulkner
Başarı kadınsıdır, eğilirseniz ezer
Yazmak için gereksinim duyduğu şeyler; kağıt, tütün, yiyecek ve viski: ”Bir yazar nasıl gerçek bir romancı olur? Yüzde 99 yetenek, yüzde 99 disiplin, yüzde 99 çalışmak. Bir sanatçının ihtiyacı, fazla masraflı olmayan huzuru, yalnızlığı, eğlence bulabileceği yerdir. Benim işim için ihtiyacım olan şeyler kağıt, tütün, yiyecek ve biraz viskidir... Yazarın ekonomik özgürlüğe ihtiyacı yok... Para karşılığı yazılmış iyi bir şeye rastlamadım hiç. Eğer birinci sınıf bir yazar değilse, zamanı veya ekonomik özgürlüğü olmadığı gibi özürlerin arkasına sığınır... Eğer bir yazar teknikle ilgiliyse, ameliyat yapsın veya tuğla döşesin. Yazma işinde mekanik bir yöntem veya kestirme bir yol yoktur. Başarı kadınsıdır ve kadına benzer, önünde eğilirseniz, üzerinizden ezer geçer. O yüzden kadınlara elinizin tersini göstermelisiniz. O zaman belki önünüzde sürünürler.”