Felaket Henry ’yi Türkçeye kazandıran İletişim Yayınları, Henry ’ye, ondan hiç aşağı kalmayan bir kız kardeş kazandırdı diyebiliriz. Bu ince uzun, sarışın cimcimenin adı Annie. Türkçedeki ilk macerasının adı da yeterince manidar: ‘Yo, Yapma Annie!’
Polyanna, Heidi gibi kusursuz tipleri oldum olası sevemedim (başka karakter gelmedi aklıma, aklınıza geliyorsa siz ekleyin). Onların mükemmel hayatlarını ve mükemmel tavırlarını, ne yaşarlarsa yaşasınlar hep gülen yüzle ve sevecenlikle tepki vermelerini, başkalarını sürekli kendilerinden önde tutmalarını gerçekçi bulamadım bir türlü. Kusursuzluklarını sevemedim. Sevmek ne kelime, aksine çok sıkıcı ve yaratıcılıktan uzak insanlar olduklarını düşündüm. Bilmiyorum, sorun belki bendedir...
Mesela Felaket Henry sıkıcılığın beş sokak ötesinden bile geçmez. Evde okulda sokakta, adam ayırt etmeden yapar aklına gelen her muzurluğu. Ne yaptığının yüzde yüz bilincindedir. Üstelik aldığı bütün uyarı ve cezalara rağmen, kendisi için başka bir yaşam şekli düşünemez. Sizi bilmem ama benim çocukluğumda Felaket Henry gibi biriyle arkadaşlık etmişliğim ve çok eğlenmişliğim vardır. Zaten böylelerinin dostu olmak, düşmanı olmaktan daha akıllıca değil midir!
Felaket Henry’yi Türkçeye kazandıran İletişim Yayınları, Henry’ye, ondan hiç aşağı kalmayan bir kız kardeş kazandırdı diyebiliriz. Bu ince uzun, sarışın cimcimenin adı Annie. Türkçedeki ilk macerasının adı da yeterince manidar: Yo, Yapma Annie!
Çocukluğun bir tür delilik olduğunu düşünenleri yalancı çıkartmayacak bir kız Annie. Felaket Henry gibi yaramazlık yaparak değil, kendince iyi niyeti ve yardımseverliğiyle fıttırtıyor çevresindekileri. Güzel bir usul! Gündelik hayata yaslanan fantastik maceralar yaşıyor diyebiliriz. Etrafındakilerin çıldırtıcı bulduğu, ama okuyana acayip matrak gelen bir ısrarı (olayların üstüne gitme konusunda) var.
Mahallesindeki safari parkı kapanınca parktaki bütün hayvanları satışa çıkarıyorlar (durumun kendisi fantastik, Annie ne yapsın!). Annie bu satıştan bir geyik alıyor büyükannesine. Adını da Gıdık koyuyor. Geyiğin büyükannesini “gıdıklaması” uzun sürmüyor (saksıdaki kauçuğu, dolapların kulplarını yiyerek yapıyor bunu). Gıdık bahçedeki ağacı kökünden sökerek kaçınca büyükannesi üzülmesin diye bir hayvan daha alıyor Annie. O hayvan sıkıcı diye bir başka hayvan daha, şu yüzden bir hayvan daha, bu yüzden bir hayvan daha derken... Büyükannesi acil bir tatil için Avustralya’ya giderek kurtarıyor paçayı. Ama tabii Annie onun kendisine olan borcunu (Avustralya’dan bir vombat alarak) ödemek için gittiğini düşünüyor kararlılıkla.
Yan komşusu Bay Kravitz ile onun birbirinden tuhaf akrabalarına havuçlu yaş günü pastası yapması ve o pastaları evdeki kırk küsur çorabın içine doldurup paketlemesi, arkadaşı Jessica’nın burnundaki bir sivilcenin fotoğrafını çekerek kazandığı doğa fotoğraf yarışmasının (!) ödülü olarak büyükannesiyle İzlanda’ya tatile gitmesi ve orada iki kuşak birarada ortalığı birbirine katmaları, yalan yanlış yaptığı okul projesiyle öğretmeninden şans eseri bir ödül alması gibi maceralar da yine bu kitapta. Üstelik Annie’nin maceralarının devamı başka kitaplarda gelecek gibi!
Annie’nin, matrak dili ve zekice kelime oyunlarıyla kendini keyifle okutan bu birbirinden eğlenceli dört öyküsünün temelinde, çocuklara iyi niyet aşılama (ve güzel vakit geçirtme) arzusundan öte bir şey yatmıyor bence. Ama yazarların (karı koca Payneler) bu iyi niyeti Annie’nin olaylara yarı fantastik yarı saf bakışından, biraz haşarı ve bolca da renkli perspektifinden sunmaları ortaya gerçekten taptaze, komik ve dinamik bir karakter çıkarmış (az biraz da alıngan).
Yani diyeceğim, çocuklarınız bu kitabı okumakla yaramazlar şahı kesilmeyecek, aksine belki de kitabın başında geçirdikleri süre boyunca uslu duracaklar! Üstelik aradıkları kahramanı da bulmuş olacaklar!
YO, YAPMA ANNIE!
Tony ve Jan Payne
İlüstrasyonlar: Rosie Reeve Çeviren: Meltem Cansever
İletişim Yayınları
2009, 76 sayfa, 7.5 TL.