3
Mayıs
2024
Cuma
KÜLTÜR/SANAT

Bir DT oyunu: ÇİRKİN

İstanbul Devlet Tiyatrolarının sahnelediği çirkin adlı oyunu izledim. Son zamanlarda sahnede oy-na-yan oyuncuları izlemekten sıkılmıştım. Oyun hangi mantık ve üslupla konulurrsa onu sahnede arayanlardanım. Tiyatroyu, -yazar sayesinde- yönetmen derdiyle oyuncu marifetiyle, teknik ekibin desteğiyle yapılan bir iş olarak görüyorum. Bunların birinde aksama olursa ortaya konan eser eksik olur. Şimdi Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezinde seyrettiğim Çirkin adlı oyuna dönecek olursam, konu itibarıyla güzellik-çirkinlik kavramı etrafında çarpıcı bir dille yazılmış bu eserde bu işbirliği çok iyi sağlanmış.

Şimdi anlaşılır ve terminolojik bir dilden kaçınarak içimden geldiği gibi düşüncelerimi yazmak istiyorum.

Oyunu, Marius von Mayenburg yazdı. Serdar Biliş Çevirdi. Metin Belgin Yönetti. Tolga Evren, Simay Tuna, Nişan Şirinyan, Şamil Kafkas karakterleri oynadı. Dekor Tasarımı Medine Yavuz Almaç’a ait. Işık Tasarımı Önder Ay, Dramaturg Selen Korad Birkiye. Asistanlar Başak Şamlıoğlu - Batuhan Bozcaada, Sahne Amiri Reşit Arslan, Kondüvit İ. Cem Dağlı, Işık Kumanda Kaan Erman. Bu ekibi canı gönülden kutlamak istiyorum.

Nereden başlayayım bilmiyorum. Öncelikle güzellik- çirkinliğin; bilimin, insanlığın, aşkın, saygının, dostluğun vs insanı ve vicdani duyguların önüne geçebilmesi çok gerçek ve çok iyi bir yerden anlatılmış. Oyunu kolay yerden yakalayıp en zoru başaran, kanırtmadan, ‘’yönetmenlik’’ yapmadan ustaca meseleyi ortaya koyan yönetmene bravo diyorum. Etrafımda oyunu izleyen farklı insanların keyif alması bu söylediğime en büyük delil. Seyircinin gözü önünde her şeyin olması, rol geçişleri, rolü beklemeleri çağdaş yaklaşımlarla harmanlanıp köy seyirlik samimiyetinde bizlere geçtiğini düşünüyorum. Bizden insanların, günümüzün, daha da ileri ki yılların en çarpıcı konusu olan güzel görünme tutkusu ve şekilciliğin gelebileceği noktayı kara mizahla sanki o anda, orada, bizim mahallenin ortasında bir oyun kurmuşlar gibi doğal hayatlarını gördük.

Tek tek oyuncuların performansını yorumlamak gibi tavır içine girmeyeceğim çünkü her oyuncu kendi kapasitesi ölçüsünde hünerini sergiler. Benim önemsediğim oyuncu istenileni vermiş mi. Evet bu oyunda bana göre vermiş. Kimi oyuncu çok, kimisi biraz, kimisi biraza yakın ama sonuçta verilen NET.

Epik öğelerin ustaca kullanımı ve oyuncuların bir oyun kurma derdi olmadan rollere giriş çıkışları, tüm bunların seyircinin gözünün önünde olması çok etkileyiciydi. Etkileyici olması bu anlatımın başarılı olmasından kaynaklanıyor.

Asıl başarılı bulduğum nokta gülünç olanla acıklı olanın yan yana işlenişinden doğan tuhaflık, sıra dışılık ve çarpıcılık. Bu öğeler yaşadığımız gerçeklerle uzlaşmazlık taşıyor yani bu grotesk yaklaşım, paradoks aralığı açıldıkça, seyirci açısından bizi daha da anlatılmak istenene sarsıtıcı bir şekilde çekiyor. Bu da anlatımı sıradanlaştırıp kalıpların dışına itiyor. Bence işte bize gerçek ve samimi gelen de tüm bu yapılanların ustaca yapılmasından kaynaklanıyor. Bu ustalık becerilemeseydi oyun, karmaşık sadece yönetmenin hülyası haline gelebilirdi.

Oyunda kafamın takıldığı tek nokta, anne ve oğul arasındaki ilişki. Yani ensest bir durum var. Çok köşede. Amacın neresinde. Yani nedensellik ve bütünsellik içerisinnde bir yere oturtamadım. Metnin tamamında olan bir mesele minimize mi edilmiş ya da çok bulandırılmak istenmemiş mi anlayamadım. Çünkü sadece bir yerde annenin sen hala bir numarasın repliğiyle biz iletişimlerinin yönünü anlıyoruz. Ama sonrası yok gibi. Yani anlatımda nerede durmalı diye düşündüğümde bir yere oturtamadım. Mutlaka yönetmenin kafasında bir yerde durur. Ben ve oyuna gelen arkadaşlarımın kafasında bir soru işareti burası.

Sonuçta seyredilmesi gereken bir oyun bu. Emeğinize sağlık…

Erdal Yıldırım
erdal_yildirim_tr@yahoo.com
 

Yayın Tarihi : 17 Ocak 2013 Perşembe 21:25:43


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?