Günler hızlı bir şekilde geçiyor. Adeta bitiş çizgine bir an önce ulaşmak isteyen atlet gibi. Son sürat, olanca gücüyle.
Hayatı anlamak bu hız içersinde zor. Başınız dönüyor. Anlayamıyorsunuz bazı şeyleri. Nasıl yani, ne oldu şimdi… Bir bakıyorsunuz buradasınız bir bakıyorsunuz ta ilerisi. En önemlisi de bu hareketliği o anda anlayamıyorsun. En uç noktaya geldiğinizde anlıyorsunuz. Ya da anlamak zorunda kalıyorsunuz.
Dünkü bebekler şimdi çocuk, dünkü çocuklar şimdi genç, dünkü gençler şimdi yaşlı, dünkü yaşlılar şimdi …… yazmaya elim varmıyor ama gerçek, hem de en gerçek.
İnsan denilen biz canlıların çok trajik bir öyküsü aslında yaşanılanlar. Öyle güçlü, öyle ihtişamlı, öyle varlıklı, öyle akıllı bir canlı bir anda ters düz oluyor. Zavallı, bakıma muhtaç, hareket edemeyecek şekilde sabit. Ve nihayet cansız. Yoksunuz buralarda artık. Arabanız, eviniz, işiniz, sevdikleriniz, hırslarınız, paralarınız, hayalleriniz…
Yani bu dünya bir pencere her gelen bir bakıp hemen hızlı bir şekilde oradan başkası baksın diye çekiliyor.
Bunları yazıp sizi olumsuzluklara itmek değil amacım, tam aksine hayat dediğimiz en önemli sermayemizi daha iyi kullanmamız gerektiğini hatırlatmak. Ne kalp kırmak, ne hay yemek, ne hırs yapmak, ne bozmak, ne büyüklenmek, ne havada yürümek… hepsi boş.
Önemli olan iyi olabilmek. Faydalı olabilmek. Bir zamanlar biri geldi. İyiydi, Allah da onu iyi etsin denmesini sağlayacak şekilde yaşamak.
Yani yaşamak bir varsın bir yoksunculuk oynamak.
Erdal hocamın bu yazısını okurken etkilenmemek mümkün değil.Güzel bir konuya değinmiş...
Erdal Beye katılıyorum yazısını okudum ve gerçekten çok beğendim. K
yaşamak bir varsın bir yoksunculuk oynamak.çok güzel söylemişsiniz.söylemek güzelde hayata geçirmek zor yazdıklarınızı.
YAZISINI ÇOK BEĞENDİM VE GERÇEKTEN ÇOK GÜZEL YERLERE DEĞİNMİŞ.