19
Mayıs
2024
Pazar
KÜLTÜR/SANAT

Memleketimden insan manzaraları 1

İnsanımız oldukça renkli bir yapıya sahip. Bir de benim gibi çok seyahat ediyorsanız bu cümleyi haklı çıkaracak çok fazla örnekle karşılaşırsınız. Neler neler görüyorum. Bazen çok hayret ettiğim olaylara rastlıyorum. Bazen de takdir ettiğim. Ama daha çok trajik denecek meseleler ağırlıkta oluyor. Bu konuyu neden yazıyorum biliyor musunuz? Ne kadar geniş, sabırlı hoş görülü bir milletiz demek için değil, üzüldüğüm, kimi zaman bu kadarı da olmaz, olmamalı dediğim için. Espri, genişlik, hayretlik keşke bazen sadece fıkralarda kalsa.

İstanbul’un nüfusu kanımca 17 milyon vardır. Bunların içinde bin bir çeşit insan var. Farklı yapılarda, farklı karakterlerde. Eeee hal böyle olunca ortaya çok garip manzaralar çıkıyor. Bunları sizinle paylaşmak istiyorum. Amacım karşılaştığım manzaraları gözler önüne serip ders çıkarması gerekenlerin bazı şeyleri anlaması.

Biliyorsunuz E5 Karayolu her zaman tıkalıdır. Hatta dünyanın en büyük otoparkıdır da diyebiliriz. Ben size onun devamı olan meşhur 1. Köprü, yani Boğaziçi Köprüsü üzerinde karşılaştığım bazı manzaraları anlatacağım.

Tarih herhangi bir gün, ayrıca gün belirtmiyorum genelde her zaman olan olaylardan bahsediyorum. Bir kış ayıydı. TV’lerde bas bas bağırıyorlardı. Zincirsiz, takozsuz trafiğe çıkmayın, ayrıca lastikleriniz kontrol edin kabak olmasın diye. Ben yine toplu taşımayı tercih ettim ve yola koyuldum. 1.köprü üzerine geldim. Her yerde arabalar kalmış. Çoğu zincirsiz. Sürücüler sigara yakmış o tipide ağzında sigara arabaları itiyorlar lastiklerine zincirimsi şeyler bağlıyorlar. TV kanalarına röportaj veriyorlar ve şu ses yükseliyor yolda kalanlardan birinin ağzından: iki saattir yoldayız, nerede bu devlet, donduk üşüdük, kim verecek bunun hesabını? Bunları diyor demesine de, anlamadığım devlet ne yapsın senin yolda kalmana, sen zincir takmamışsın, çekme halatın yok. Eeeeee ne yapsın devlet, akşamdan evine gelip arabana zincir mi taksın. Yaratan yaratırken beyin vermiş. Daha ilginci köprünün tam ortalarında araba itenler var, bazıları da trafik polisliği yapıyor. Ağzında sigarayla.

Bırakın kar yağdığı zamanları,her gün  köprüden geçerken bakıyorum, arabalarda insanlar genelde yalnız. Eeee öyle olunca araba enflasyonu yaşıyoruz. Yol da tıkanıyor. Yine bir spiker soruyor: Arabada yalnızsınız, neden toplu taşımayı kullanmıyorsunuz, bakın saatlerce yolda bekliyorsunuz, sizin gibi birçok bunu yapsa bu kadar araç olmaz, bu yol da tıkanmaz. Cevap çok ilginç: Ya ne yapalım alıştık abi, böyle iyi oluyor, hava da soğuk, yanımıza yemeğimizi de aldık, sigaramız da var, daha ne olsun. Böyle diyor ama yine de nerede bu devlet diye haykırıp kızıyor.

Yine bir kazaya şahit oldum. İndik abradan yardımcı olalım diye. Aman Allah’ım memlekette herkes doktor. Yok böyle çıkarın, ayağında çekin, kafasını çıkarın, benzin deposunu sökün, cebini bakın ailesini arayın, ellemeyin…….. Bence ellemeseler di daha iyiydi. Arabada bulununan iki kişiden birini karga tulumba çıkarttılar. Hemen arabanın bir buçuk iki metre yanına oturtup ağzına da sigara verdiler. Bu arada arabadan muhtemelen sızan sıvı benzin di. Ama buna rağmen o adama sigara içirdiler sakinleşsin diye.

Şimdi soruyor olabilirisiniz bunlar yaşanırken sen ne yaptın diye. Ben önce araçtan çıkarılma işlemi için öyle karga tulumba olmaz biraz sakin olun, o sigara verdikleri adam için, ya bu akan benzin sigara verilmez diye çırpınıp durdum ama  dinletemedim. 

Evet, memleketimden insan manzaraları bunlar, daha da neler var, zamanı geldikçe sizinle paylaşacağım. Her zaman söylüyorum ülkekemizin bana göre en büyük sorunu eğitim. Bu manzaralar eğitimsizlikten kaynaklanıyor.
Yayın Tarihi : 26 Ekim 2006 Perşembe 11:06:32
Güncelleme :29 Ekim 2006 Pazar 15:10:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
erdal geyikçi-köçek IP: 85.98.84.xxx Tarih : 26.10.2006 16:39:16
Araştırmanız ve yaşadıklarınızı güzel bir yazıyla halkla paylaşmışsınız. sy erdal yıldırım.benim aklıma metin akpınar ve zeki alasya,nın (kaberesi yasaklar geliyor.)demekki toplum olarak 20 yıl öncede aynıymışız şimdide aynıyız.geçmişte çekilen kaberaları ve filimleri tekrar izlesekmi diyorum.......!yüzde sıfır eğitim.aklıma,yasaklar çiğnensin diyemi konmuş geliyor.aslında yıllar önce yapılmış filim ve kaberelere bakacak olursak değişen birşeyin olmadığını göreceğiz.erdal bey.eğitimi günümüzde maddiyatla yapıyorlar.ne kadar para o kadar eğitim.yüzde yüz eğitim için nekadar para harcanacak acaba.benim kendi cabalarımla yapmış olduğum bir kaçtane eğitime katkısı olan haberlerim olmuştu medyanında yardımıyla gazete ve tv lere malzemede olmuştum.insanlara anlatmak istediğimi anlata bildimmi bilmiyorum.parasız yaptığım için anlatamamışım demekki.öncelikle EĞİTENLERE EĞİTİM ŞART.eğitimini alamadıkları birşeyin nasıl egitimini verecekler.erdal abi.......!saygılarımla.erdal geyikçi-köçek.......!

Merve Özyıldırım IP: 85.98.111.xxx Tarih : 3.11.2006 17:27:30
Değerli hocam;sizinde değindiğiniz gibi memleketimin insanı gökkuşağı misali,yağmurlara gerek kalmıyor bu gökkuşağını görmek için.. Yani sık seyahat etmediğim halde,kolu komşu,eş dost,tv ve gazeteler olmadı benim 15-20dk süren yolculuğum sırasında bile rastladığım insan manzaralarının artık pekte şaşırtıcı kısmı kalmadığını üzülerek belirtmekteyim. İstanbul'da araç sayısının nüfusa oranı binde 150lerde araç sayısındaki artış yetersiz ulaşım alt yapısını tıkamaya yetmekteyken,belediyelerce ve işletmelerce yanlış hizmet veren ulaşım araçları,bitmek bilmeyen yol kazıları v.s. say say bitmez.. En ilgincide alt yapının yetersizliğini sanki her şey olağanmış gibi tüp geçitlerde aramak herhalde,sorunları diplerde arama sendromlarını bayağı abartmışız diye düşünüyorum nacizane.Peki ya vatandaş hangi akıla hizmet canı ve sorumlu olduğu canlar pahasına üzerine düşen görevi yerine getirmemekte,acaba tüm bunlar neme lazım eğitim sistemimiz midir? Türkiye'nin geldiği ölçeksizliğin ve ölçüsüzlüğün en nadide dışa vurumlarından eğitim sistemimiz,neme lazım bir eğitim sistemi ve sistemi kendine uygun eğitmenleri,fakülte dakanı makamını işgal eden prof.dr.N.Y. Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü hocalarından Pascal Fantaine'in '10 Derste Avrupa' adlı eserini kaynak göstermeden noktası virgülüne değiştirmeden aynen alarak profesörlük takdim tezinde sundu,sonrası malum profesör ve dekan yapıldı,eseri çaldığı ortaya çıkınca kendini şöyle savundu:''Söz konusu kitap bilimsel bir yayın değil.'' Demek ki bilimsel olmayan yayınları çalmak serbest ve Türkiye'de profesör olmak için bilimsel çalışma gerekmiyor,pes doğrusu... Neden bukadar çok profesör olduğu anlaşılıyor ve Cem Yılmaz'ın ''Ben Beyaz hocadan daha ciddiyim'' sözü anlam kazanıyor.Yazık ki böyle hocalardan yetişen çocuklara. Değerli hocam saygılarımla.