6
Mayıs
2024
Pazertesi
GAZİANTEP

Verimlilik ve eğitim ilişkisi

Milli Prodüktivite Merkezi (MPM) Güneydoğu Anadolu Bölge Müdürü Mustafa Balaban, bir toplumdaki verimlilik kültürünün bireyler tarafından kabullenilmesi ve verimlilik düzeyinin artırılabilmesinin öncelikli yolunun eğitim ve öğretimden geçtiğini söyledi.

Eğitimin bir hedef doğrultusunda davranış değişikliği meydana getirme süreci olduğuna değinen Balaban, ''Bir toplumda var olan eğitim sisteminin durumu ise, o toplumun gittikçe küreselleşen dünyada hem nerede yer aldığını açıklar hem de gelecekte nerede olmak istediği ile ilgili en temel kararları ortaya koyar. Eğitimi sadece okuma yazma oranı olarak nitelendirmek çağdaşlık, uygarlık ve bilimsellikten uzak bir yaklaşımdır" dedi.
Balaban, verimlilik düzeyi yüksek olan gelişmiş ülkelerin iyi eğitilmiş, nitelikli insan kaynaklarına sahip olduğu belirterek şöyle konuştu: "Verimlilik ve eğitim arasında bir ilişkinin var olduğu ve verimli olabilmenin temelinde eğitimin bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Verimlilik olgusunda eğitim önemli bir sorundur ve verimlilik bilincini toplumda yapılandırmanın ön koşulu eğitimdir. Japonya, İsviçre gibi kaynakları kıt olan ülkelerin insan kaynaklarına yatırım yaparak verimlilik ilkeleri doğrultusunda sosyal ve ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirdikleri tarihsel süreç içinde doğrulanmıştır. Verimlilik bilincini toplumsal tabana yayabilmek ve bireylerde verimlilik bilinci oluşturabilmek için eğitim kurumlarına özel bir önem atfedilmesi ülkemiz için bir zorunluluk haline gelmiştir. Bireylerin davranış biçimlerinde verimlilik ilkelerine göre hareket edebilmeleri için yönlendirilmeleri ve bu doğrultuda gerekli tutum ve davranış değişikliklerinin oluşturulması gerekmektedir."

Bir toplumun varlığını ve gelişmesini sürdürebilmesindeki en önemli faktörün eğitim olduğunu anlatan Balaban, sosyal bir sistem olan eğitimin bir yandan kişileri toplumdaki genel ve özel rolleri için hazırladığını diğer yandan ise bireylerin toplumun değişen koşullarına uyumlarını da kolaylaştırdığını söyledi.

Balaban, eğitimin bilgi aktarımının yanında öğrenmeyi sevdirdiği ve sürekli gelişim göstermeyi içinde barındırdığı zaman tam anlamıyla gerçekleşmiş olacağını söyledi.

Günümüzde çoğu okullarda yıllardan beri süregelen eğitim ortamlarında, klasik dersliklerde eğitim verildiğini anlatan Balaban, sözlerine şöyle devam etti:

"Bu durum eğitimcilerin eğitme ve öğrencilerin ise eğitilme, öğrenme kapasitelerini düşürmektedir. Eğitim ortamlarının iyileştirilmesi, eğiticilerin ve öğrencilerin bu işleve daha da ilgili olmasını sağlayacaktır."

Balaman, sınıflardaki askıların görünümünden, sıraların dizilimi çöp tenekesinin durduğu yerden, aydınlatma ve ışık şiddetine kadar her şeyin öğrenmede etkili olduğuna değinerek sözlerini şöyle sürdürdü: "Sınıflara güneş ışınlarının doğrudan vurup vurmaması, yazı tahtasının cam veya kara tahta olması ve rengi öğrenmede başlıca etkili unsurlardır. Hatta öğrencilerin oturdukları sıraların ve öğretmenin oturduğu masanın ergonomisi, dizaynı birer öğrenme faktörüdür. Kaliteli bir eğitim amaçlandığında doğru mekanlarda, gerekli araç ve gereçlerle bilgi aktarımının yapılması gerekmektedir. İlk ve orta öğretim yıllarında gençlerin okulda geçirdikleri süre hayatlarının oldukça büyük bir kısmını kapsamaktadır. Onun için bu mekanlardaki yasamın kaliteli olması çok önemli. Öğrencilik hayatının ve eğitimin niteliği okul çevresinin niteliği ile doğrudan etkilenmektedir."

Sınıfın hacmini büyütmeden öğrenci sayısını artırmanın sosyal yoğunluğu artırmaya neden olduğunu kaydeden Balaban, sözlerini şöyle tamamladı: "Sınıf büyüklüğü ile öğrenmenin ilişkisi konusunda yapılan araştırmalar küçük sınıfların başarı oranlarının yüksek olduğunu göstermiştir. Öğrenci sayısı 30 dan 15'e düşürüldüğünde başarı oranlarında oldukça yükselme olmuştur. Öğretmenler açısından ise öğrenci sayısının 30'dan 20'ye düşmesi davranışların oldukça iyileşmesine neden olmuştur."

İHA
Yayın Tarihi : 7 Eylül 2008 Pazar 18:28:19


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?