5
Mayıs
2024
Pazar
SPOR

16 yılda sorun 16 ayda ürün

Önce, 1992 yılına götüreceğim sizi. Tesisleşmede bir utanç öyküsünün yazılmaya başladığı döneme. Şanlıurfa'nın o günlerde profesyonel liglerde oynayan tek takımı var. Ancak GAP Projesi kapsamındaki Şanlıurfa, gelişmekte olan bir kent. 

Yeni bir stat, kentin hem sportif faaliyetlerine ivme kazandıracak hem de Şanlıurfa'ya farklı bir vizyon. Şanlıurfaspor 3. Lig'de oynuyor. Resmî kayıtlara göre son iki sezonda topladığı seyirci sayısı 40 bin! Ama o da ne? Hükümetten buram buram popülizm, politika, tutarsızlık, ufuksuzluk kokan bir karar çıkıyor; stat 30 bin kişilik olacak.

Temmuz ayında görkemli bir törenle temel atılıyor. Stat, o günün parasıyla 128 milyar 237 milyon liraya çıkacak ve 3 yılda tamamlanacak. Yıllar yılları kovalıyor. Ne o bütçe yetiyor ne de öngörülen sürede stat bitiyor. Yapımına baştan beri karşı çıktığım o statla ilgili 2003 yılında bir yazı daha kaleme alıyorum. O ana dek harcanan para 24 trilyon 839 milyar liraya ulaşmış. Ortada bir hayalet görüntüsü veren beton yığınından başka bir şey yok! İnşaatın tamamlanması için 2003 birim fiyatlarına göre gereken para 15 trilyon lira. Ayrılan ödenek ise 1,4 trilyon lira. Aradan geçen on yılda yolun yarısı bile zor alınmış. Yine bir dolu aksaklık ve gecikme yaşanıyor. Maliyet her geçen gün biraz daha katlanıyor. Devlet bir elini vermiş, kolunu bir türlü kurtaramıyor. Son olarak bu yıl bütçeye 3,5 trilyon daha koyuluyor ve stadın aralık sonunda bitirilebileceği, çimlendirme işleminin tamamlanmasıyla, 2008'in Nisan-Mayıs aylarında hizmete gireceği söyleniyor.




Fakat daha dramatik olan tesisin nasıl işletileceği. Bakım, onarım, personel, işletme giderlerinin nasıl karşılanacağı ve bu stattan hangi verimlilikte yararlanılacağı. Sorun, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nü şimdiden kara kara düşündürüyor. Çünkü bugünün rakamlarıyla 50 trilyon lirayı aşan bir büyük yatırım, henüz hizmete girmeden ölü doğuyor! Bu ülkenin kaynaklarının politikacılar tarafından, oy uğruna nasıl da insafsızca yağmalatılıp, çarçur edildiğinin anıt mezarı olarak orada duruyor. Türkiye çelişkilerle yaşamayı alışkanlık haline getirmiş bir ülke. Ne ilginçtir, devletin 16 yılda nihayet tamamlayabilme başarısını göstereceği o statla, 16 ayda bitirilecek başka bir stat, garip bir rastlantı sonucu, aynı tarihlerde hizmete açılmaya hazırlanıyor.

Kayseri Büyükşehir Belediyesi ile GSGM arasında imzalanan protokol sonrası 56 trilyon 938 milyar liraya ihalesi yapılan ve temeli geçen yılın 4 Kasım'ında atılan Kadir Has Stadı, 2008'in ilkbaharında hizmete giriyor. Benzer kapasite, benzer maliyet ama çağdaş teknolojinin getirdiği tüm konforları da içererek. 




32 bin 864 seyirci kapasiteli stadın, Şanlıurfa'daki statla kıyaslanma olanağı zaten yok. Tüm tribünlerin üzeri kapalı, çim zemin yerden, oturma birimleri üstten ısıtmalı. Soyunma odaları, idari birimler, localar, alışveriş merkezleri, restoran ve kafeteryalarıyla stat yalnızca bir sportif merkez değil, çok amaçlı, çok renkli bir yaşam alanı. Şimdi bu iki yatırımın neyini kıyaslayacaksınız?

Biri planlı, programlı, akılcı ve çağdaş bir duruşun ürünü... Diğeri hesapsız, kitapsız, hiçbir mantıklı izahı olmayan bir keyfi yaklaşımın derdi bitmeyecek sorunu.

Biri modern stat mimarisinin, işletme ekonomisiyle de birleşen yüz akı... Diğeri daha tamamlanmadan demode olmuş, ama daha önemlisi en ufak ticarî değeri taşımayan bir yüz karası! Biri sosyal, sportif, ticarî etkinlikleriyle dolup taşmaya aday... Diğeri yıllar boyu boş kalmaya ve sonunda kaderine terk edilmeye mahkum!

Biri keyif verecek, takdirle yâd edilecek, övgüyle söz edilecek bir gurur vesilesi... Öteki neresinden bakarsanız bakın, bu ülkede çoğu siyasi çıkar adına yapılmış sportif yatırımların, sembolleştirilecek utanç abidesi!

Biri para basma makinesi... Diğeri iflah olmayacak devlet mirasyedisi! Lafı daha fazla uzatmaya gerek var mı? İşte size bu ülkenin çelişkilerini yansıtan iki ibret yatırımı.

Doğruyu yapanların akıllarına, becerilerine, ellerine sağlık.

Devletin kaynaklarını bu kadar düşüncesizce, bu kadar insafsızca, bu kadar vicdansızca tüketenlerin ise... Varın o lafı da siz edin!


Geç gelen şöhret

İlk zamanlar onu çoğu futbolsever "yabancı" oyuncu sanıyordu. Adı Mohamed'di ya... Tanımayan bilmeyenler "herhalde Kuzey Afrikalı bir Müslüman futbolcudur" diyordu. Oysa Mohamed, Sakaryalı bir ailenin çocuğuydu. Belçika'da 1974 yılında dünyaya gelmişti ve Batı'da Muhammed, Mohamed olarak yazıldığından, ismi de nüfus kaydına öyle düşülmüştü.

Futbolda bazı değerler şöhretle geç buluşur. Mohamed'in ünlenmesi de futbol yaşamının son baharında ve tam 33 yaşına geldiğinde oldu. Daha önceleri ağırlıklı olarak Lig A'da top koşturmuştu. 1998'in 12 Şubat'ında Sakaryaspor'a gelmiş, 1999'da kiralık olarak Denizlispor'a geçmiş, sonra yine eski kulübüne dönmüş, ardından bir sezon Çaykur Rizespor'da oynamıştı. Sivasspor'la tanınması 2003-2004 sezonuna rastladı. O sezon 11 gol attı. Bir sonraki sezon ise 20 gol. Takımın Süper Lig'e çıkmasında en büyük pay sahibi oydu. Ama ligde doğru dürüst oynayamadı. Çünkü Lorant'la yıldızı barışmadı. Diyarbakırspor'a gitti. 1,5 sezonda 24 gol kaydetti. 



Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz, transfer döneminde kendisini görüşmeye davet etti. "Bak Mohamed" dedi; "Seni göndermeyi hiç istememiştim. Ama biliyorsun bu Lorant'ın kararıydı. Saygı duymak zorundaydım. Sana karşı gönül borcum var. Gel, yedek de kalabilirsin. Ancak iyi bir hazırlık dönemi geçirirsen, çok yararlı da olabilirsin." Mohamed öneriyi kabul etti. Sadece bir antrenmana katılamadı, hazırlık dönemini mükemmel geçirdi ve ilk onbire başlangıçta ön liberoda yerleşti. Devran'ın alınması sonrası gerçek yerine geçti. Deplasmandaki Ç.Rizespor maçıyla birlikte, çoğu jeneriklik, çoğu birbirinden güzel goller geldi.

Şimdi son 7 maça sığdırdığı 8 golle Süper Lig'in en çok gol atan oyuncusu Mohamed. Sağ ayağını mükemmel kullanan, sürekli rakip savunmanın arasına sızıp pozisyon arayan, takımının hücum gücüne ve performasına büyük katkı sağlayan sıra dışı bir gol silahı. Onu daha birkaç ay öncesine dek doğru dürüst kimse ne tanıyor ne biliyordu. Çünkü milyon dolarlarla transfer edilmemişti. Büyük kulüplerde oynamamıştı. Medyada adı ön plana çıkmamıştı. Oysa bugün herkes Mohamed'i konuşuyor. Mohamed ise yeteneklerini konuşturuyor. Yıllarca futbol dünyasının loşluklarında gezinen bir golcü, 33 yaşında gün ışığına çıkmanın ve gecikmiş bir şöhretle buluşmanın hak edilmiş keyfini sürüyor. Futbolseverler ise Mohamed'i izlemenin keyfini.

Zaman
Yayın Tarihi : 14 Kasım 2007 Çarşamba 16:36:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
mehmet kara IP: 88.254.50.xxx Tarih : 17.11.2007 19:56:54

bence daha erken açılmalı