22
Mayıs
2024
Çarşamba
YAŞAM
Belediye Sayfaları

İstanbul'un müze adası

Bizim müze adası eşi pek bulunmayan zenginliktir. Burayı restore etmeden önce kendi şuurumuzu restore etmemiz gerekiyor.

Herkes Doğu Berlin'de suni kanalla çevrili Bergama ve Önasya müzelerinin bulunduğu adayı bu adla, yani Museumsinsel olarak bilir. Oysa iki tarafı suyla çevrili, üçüncü tarafında da muhteşem Ayasofya ve Sultanahmet Camii gibi anıtların sınırladığı bizim Topkapı Sarayı Müzesi diye bildiğimiz; mazide Sur-ü Hümayun denen padişah sarayını ve bahçelerini çeviren surların içindeki geniş alan kadar bu ada layık olanı yoktur. Yani, batıda Sirkeci Garı'ndan başlayıp bugünkü Gülhane Parkı'nın girişine, güneyde parkın köşesindeki sur üstünde yer alan Alay Köşkü'nden başlayıp Marmara'da Ahırkapı'ya ve doğuda oradan bütün Sarayburnu'nu dolaşıp Eminönü'ne kadar gelen uzun surlardan söz ediyoruz.
Bu geniş alanın 19'uncu yüzyılda başlayan hazin bir macerası vardır. Saray 1830'larda II. Mahmud tarafından hemen hemen terk edilip; yıldan yıla ramazan ortasında Hırka-i Saadet ziyareti için gelinen ve bir de son yolculuğuna çıkarken padişah naaşının tekfin için getirildiği bir baba ocağı haline dönüşünce, çökmeye başlamıştır.
Her ne kadar son padişaha bile Babussade önüne konulan altın tahtta biat edilse de, bu ananenin dahi V. Murat ve V. Mehmet Reşad gibi iki istisnası vardır. Bu yüzyılın içinde bu sarayın güzelliğini Marmara'yı seyir için Mecidiye Kasrı'nı yaptıran Sultan Abdülmecid'den başka bir hükümdarın tatmadığı açıktır.

İhmal edilen saray
Osmanlı padişahlarının baba ocağı 19'uncu yüzyılı ve 20'nci yüzyıl başını doğrusu terk edilerek geçirmiştir. Sadece bugünkü hazine dairesi burada muhafaza edilmeye devam edilmiştir. Ahalinin Ayasofya'ya bakan Bab-u Hümayun girişindeki toplardan dolayı, Topkapı Sarayı dediği Saray-ı Amire'nin muhteşem bahçeleri ne yazık ki 19'uncu yüzyılda çok ihmal edilmiş, kıyıya yakın köşkler terk edilmiş ve yıkıma bırakılmıştır.
20'nci yüzyılın daha hoş ve saygılı bir asır olduğu söylenemez. Saltanat devrinde dahi buraya yapılan binalar, özellikle Maarif Matbaası ve cumhuriyet döneminde kurulan yanı başındaki Matbaacılık Lisesi gibi binalar mimariyi bozan ve bizce hem kat yüksekliğinin düşürülmesi hem de dış görünüşlerinin mutlaka düzeltilmesi gereken yapılardır.
Bütün 19'uncu yüzyıl boyunca saray arazisi içine inşa edilen tek yüz akı bina II. Abdülhamid devrinde Osman Hamdi Bey'in gayretleriyle mimar Vallori'nin tersim ve inşa ettiği Arkeoloji Müzesi'dir. Maalesef, son 50 senede dahi Topkapı ihmal edilen, yeterince tamir görmeyen, daha fenası kamu ve özel kurumlarca yağmalanan bir saha olmuştur. Umarız, 21'inci yüzyılda bu hataların hepsi düzeltilir.

Asıl yıkım zamanı
Topkapı bahçelerinin 19'uncu yüzyılda yaşadığı asıl facia Rumeli Demiryol Hattı'nın inşası ve işletilmesi imtiyazını alan Baron Hirsch'in demiryolunun başlangıç noktası olarak Sirkeci'yi seçmiş olmasıdır. Tabii o zaman liman faaliyetlerinin tamamen Haliç ağzında yoğunlaştığını göz önünde tutmalıyız. Bugün bu merkez Marmara kıyılarına, Haydarpaşa'ya ve Galata kıyılarına dağılmıştır. Sirkeci Garı'ndan Avrupa'ya uzanan demiryolunun sarayın içinden geçirilmesi gündeme geldiğinde, bazı devlet erkanı Sultan Abdülaziz'e; "Hat ecdad sarayının içinden geçiyor, bu olur mu?" dediklerinde, Sultan Abdülaziz'in "Şimendifer hattı yapılsın da, isterse sırtımdan geçsin" dediği malumdur.
Gerçekten de hat inşa edilip işletildiğinde kıyıdaki Sepetçiler Kasrı'nın kaldığı, fakat etrafla ilişkisi kesildiği için yıkıma terk edildiği, nice ahşap ve kagir köşkün yıkıldığı veya yıkıma bırakıldığı görüldü.

Gelişmeleri izlemek lazım
Osmanlı'nın fabrikalara, muasır medeniyetin ulaşım araçlarına tutkusu malum; Patrona Halil gibileri ta 18'inci yüzyıldan beri Haliç kıyısında ve Kağıthane civarında yer alan muhteşem sahil saraylarının ancak küçük bir kısmını yıktırmıştır. Asıl yıkım buralara askeri fabrikalar, dökümhaneler yaptıran Sultan Mahmud asrındadır. Osmanlı'nın sanayi açlığı 20'nci yüzyılın devlet adamlarına da geçti. Gemlik veya İznik Körfezi'nde üç-dört fabrika için körfezin kirlenmesine göz yumuldu.
Bugün Sirkeci'den uzanan demiryollarının Yenikapı'ya kadar olan bölümünün sökülmesi söz konusu; isabetli ve göze hoş görünen bir karar. Peki, kaldırılan demiryolunun etrafındaki bazı eski binalar ne olacak? Sirkeci Garı müze yapılır da, çirkin binalar yıkılacak mı? Yeniden mi tersimi yapılacak? Mülkiyeti kime ait olacak? Sözde ulvi, fakat geleceği şüpheli projelerle değerli arazi ve binaları yağmalamak için ortaya çıkanların haddi hesabı olmaz. Demiryolunun kaldırılması galiba iki yıl içinde düşünülüyor.
Yurttaşların ve hemşehrilerin uyanık olup gelişmeleri takip etmeleri lazım. Sur-ı Hümayun belirttiğimiz üzre Sirkeci Garı'ndan başlar. İstanbul Şehremini Topuzlu Cemil Paşa'nın 20'nci yüzyıl başında halka açtığı Gülhane Parkı düzenlemesi olmasa, saray arazisinin bu kısmına da kim bilir ne işler edilirdi.. Zaten 1940'tan beri Gülhane Parkı'na monte edilen bazı binaları yeniden gözden geçirmek gerekir.
Marmara tarafındaki Ahırkapı ve Gülhane hastaneleri, Maarif Matbaası ve Matbaa Lisesi gibi binalar şüphesiz gereklidir ama mutlaka buraya kurulmaları gerekiyor muydu? Bunlar saraya iade edildi ama restorasyonu gerekli. Sarayın elinden alınan binalar da var, Darphane gibi. Şu anda kullanımı hiçbir şey yapılmadığı halde bir vakfa ait. O yetmedi, Alay Köşkü'ne göz diken kuruluşlar da var.

Durum çok vahim
Topkapı Sarayı bir müze olarak zorlanıyor. Çünkü aslında saraydır. Sayısız malzemenin teşhiri ve depolanması için yeni yerlere ihtiyaç var. Milli varlığını ve eski eserlerinin kapasitesini tanımayan birtakım gruplar ve kamu kuruluşları hâlâ saray arazisinden yer almak peşinden koşuyorlar. Durum vahim. Lütfen, Sur-ı Hümayun dediğimiz saray arazisinin içindeki binalar Topkapı Sarayı'na ve Arkeoloji Müzesi'ne bırakılsın. İkisi de yer sıkıntısı çekiyor.
Uygar bir ülke böyle bir müze adasının serencamını her gün izler. Bizde ise müze gezmeyen halkın ilgisizliğinden istifade eden ve kendileri de bilgisiz olan birtakım gruplar saraya yardım etmek şöyle dursun, vermeden almaya çalışıyorlar. Bizim müze adası eşi pek bulunmayan; hem parkta gezinti hem de müze gezisi yapılacak bir zenginliktir. Ama burayı restore etmeden önce kendi şuurumuzu restore etmemiz gerekiyor.

İlber Ortaylı / Milliyet
Yayın Tarihi : 4 Aralık 2005 Pazar 14:36:29


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?