17
Haziran
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Bir Adam

Adamın teki bangır bangır bağırıyor yollarda. İçmiş zehir zemberek, ne bağırdığını da bilmiyor. Aklına ne gelirse oradan buradan dağınık sözler, gecenin karanlığını yırtarak geliyor. Bir telaş var üzerinde nereden geldiğini bilemediği ve nereye gideceğini bilemediği bir telaş… Sanki ilk kez havayı soluyor da hava ona yetmiyormuş gibi bir telaş...

Yığılıyor o esnada bir kaldırıma, dağınık pis bir koku geliyor burnuna ama kendine yediremiyor; “Benden değildir bu koku” diyor. Ve düşünüyor insanları “Kimse kendi kokusunu duymaz ya bu koku benimse” diyor. Diyor da “yok be” deyip kaldırımda uyuyuveriyor.

Sabahın kızıllığı üzerine vuruyor gözleri kamaşıyor, “İşe gitmem gerek” diyor, “Duş alıp traş olmalıyım.” İş yok ki, bir anda hatırlayıveriyor fabrikanın kapandığını, bir anda hatırlayıveriyor işsizliğini, bir anda hatırlayıveriyor evde çocukların memleketten gelen erzakla idare ettiğini…

KENDİNCE GURUR YAPIYOR

“Koskoca şehirde bana bir iş yok” diyor, gidemiyor evine… Kendince gurur yapıyor. “Kadın kısmısı çalışır mı” diyen kafası, karısının bulaşıkçılığa gitmesini hazmedemiyor. “Ben eve gitmeyim de bir boğaz eksik olsun” diyen kafası, sabahın ilk ışıklarıyla hala uyuşuk.

Kalkıyor tüm hantal bedeniyle, eve gitmeye yüzü yok, çocuklarının yüzüne bakamıyor, karısının yüzüne bakamıyor. Utanıyor, aylardır para getiremiyor eve. Karısı, “İş beğenmiyorsun” deyip suçluyor kocasını… Adamın da zoruna gidiyor işte, zoruna gidiyor ustayken çırak muamelesi görmek… Üstelik yaş da kemale ermişken. Herkesin evden çıkmasını bekliyor, eve girmek için. Çocuklarının okula gidişini gizli gizli gözlüyor, karısının işe gidişini acı çeke çeke izliyor.

‘HAKKIN YOK SENİN’

“Erkekliğe sığmaz ya bu da başıma geldi” diyor. Giriyor evine. Önce duş alıyor, tıraş oluyor. “Biraz uyuyayım, yemek yiyeyim” diyor ama yapamıyor. “Hakkın yok senin” diyor, içindeki ses. Ah o içindeki ses, ağır ağır değil, tüm hırsıyla sarıyor adamı ve sanki ölümünü hızlandırıyor.

Başlıyor yine iş aramaya kapı kapı, fabrikadan eski tanıdıkların yanına gidiyor, dayanamayıp ağlıyor bir eski dostun yanında. Akşamın bir saati oluyor. “Herkese iş var da bir bana yok demek ki” diyor. Oturuyor bir bankta aç-susuz, kendini güçsüz ve çaresiz hissediyor. Çocukları arıyor, bir değil, birkaç defa dayanamayıp açıyor, eve çağırıyorlar… Yok, bakamaz yüzlerine, “Eve ekmek getiremiyorum” diyemez. Dayanamıyor, “Çocukları kapıdan görüp çıkayım bari” diyor, gidiyor evine… Çocuklarını öpüyor, seviyor, sarılıyor karısına… Yok, ayrılamıyor onlardan ama kalmak da istemiyor gururundan.

SEVGİ DOLU GÖZLERLE

Çocuklar yalvar yakar, karısı sevgi dolu gözlerle bakıyor her zamanki gibi. “Hep böyle baktı” diyor adam, “Hep bu kadın bana sevgi dolu gözlerle baktı. Çulsuzum, parasızım yine böyle bakıyor acaba ezmek için mi bakıyor” diye düşündü paranoyakça… Topladı hemen kendini, evinin sıcaklığından ayrılamadı. Karısının çalışmasına alışmıştı artık. Hem herkes çalışıyordu artık, bunun kadını-erkeği yoktu değil mi ama?!..

Bir süre sonra eski iş arkadaşlarından biri fabrikada iş buldu, çalışmaya başladı tekrardan adam. Karısına da “ayrıl işten” demedi. Ona bıraktı çalışıp çalışmamayı, kadın çalışmayı tercih etti.

Çünkü üretimde olmak hayatın tam içinde olmaktı.
 

Yayın Tarihi : 9 Ocak 2014 Perşembe 09:41:25
Güncelleme :11 Ocak 2014 Cumartesi 11:51:40


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?