II.Bush dönemi Büyük Ortadoğu Projesinde(BOP) yeni hamlelere hazırlanıyor.Yeni bir siyasal atlas oluşturma çabasının ürünü olan Afganistan ve Irak işgalleri , yeni hamlelerin yönünü ve zamanlamasını belirliyor. Afganistandan Iraka uzanan yeni jeopolitik eksen , iki ülkeyi de(İran-Suriye) içine almaya çalışıyor.
Bu çaba ; Hazar Havzası, Basra Körfezi ve Doğu Akdeniz gibi Soğuk Savaş sonrası jeopolitik atlasın önemli noktalarını ABD denetimindeki çekirdeğe(Prof.Barnettın vurgusu) bağlayarak, ABD aleyhine boşluk bırakmamaya dönüktür. Asıl hedef Avrasyadır.Avrasyada kalıcı ve sorunsuz ABD egemenliği için temel alınan yöntem; kilit coğrafi bölgeler ve ülkeler siyasal açıdan yeniden düzenlenmektir. Bunun için sadece rejim değişiklikleri değil harita değişimleri de öngörülmektedir. ABD dışişleri Bakanı Richın Fastan Çin sınırına kadar 22 ülkenin sınırları değişecek sözleri ABDnin Avrasyaya ya yönelik hedeflerinin en çarpıcı ifade biçimidir.
Bu stratejinin ana hedefi; Avrasya nın can damarlarını denetim altına alarak, hem Avrasya nın potansiyellerine hükmetmek hem de Avrasyanın bir araya gelebilme , dayanışma yeteneğini köreltmektir.Bu durum aynı zamanda Avrasyanın kendi kendini yönetme iradesini zaafa uğratmak, ortak hedef belirleme , ortak tehdide karşı savunma refleksleri geliştirme iddiasını ortadan kaldırmak, bağımlılığı kabullenmiş bölgeler ve ülkeler yaratmaktır.
Aslında bugün yaşananlar, tarih boyu sürdürülmek istenen benzer çabaların yeni hamleleridir.Bunun en somut izleri Ortadoğudadır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Ortadoğuya bırakılan miras, Batı çıkarları lehine oluşturulan yapay sınırlar,uluslaşmanın önünü tıkayan etnik çelişkiler ve kukla yönetimlerdir.Bugün yeniden Ortadoğuya yönelen refleks, bu mirastan cesaret bulmaktadır.
Türkiyenin de içine çekildiği bu süreç, toprak bütünlüklerini, üniter yapıları,ulus devlet modellerini zedelemektedir. Batı için post-modern zenginlik sayılan etnik farklılıklar, Ortadoğu için Asya için ayrılmanın, ufalanmanın, parçalanmanın, kaosun ve karmaşanın nedenidir. Bu zihniyeti taşıyanlar için ; Bağımsızlık, vatan duygusu, ulusal bütünlük, milli irade ve dayanışma, tarihsel ve kültürel bağlılık, ulusal kültür sentezi, kalkınma heyecanı, toplumsal bilinç gibi kavramlar önemsizdir. Çünkü arzulanan toplumu özgüvensiz ve hedefsiz kılmaktır. Sağa sola savrulan, bugünden geleceği tasarlayamayan, teslimiyete boyun eğen, başı dik onurlu ve kimlikli yaşama inancını yitiren bir toplumdur hedeflenen.
Türkiye bu arzu ve çabaların odağındadır. Bin bir güçlükle yüzyıllardır biriken değerlerine yabancılaştırarak, geleceğine güvenle bakamayan bir ülke görüntüsüne tutsak etmek , Türkiyeyi hedef alan sorunların özetidir.Türkiyenin ; özgün, senteze dayalı bir birikimin coğrafi bütünlüğü olduğunu kabul etmemek, Yugoslavya benzeri bir süreci özendirmek, 1923ün anlamını ve değerini yok saymak aslında tarihsel boyutları olan klasik bir bakışın ürünüdür.Özellikle Ortadoğu için bu bakış çok tanıdıktır. Sınırlarını yapay kabul etmek,uluslaşmayı kabullenmemek,etnik farklılıkları çelişki ve çatışma nedeni saymak,Kendi arzu ve heveslerini uygulayan yerli uzantılar üretmek;tüm bunlar Ortadoğuda Batı çıkarlarının yürütülmesinin araçları olarak yüz yıllardır kullanılmıştır.
Oysa bu yönelişin karşısında Türkiye deneyimi bir anti-tezdir. Ulusal kurtuluş mücadelesiyle çizilen sınırlar, yapay değildir. Bedel ödenerek çizilmiştir. Öylesine bir bedel ki, Çanakkaleden Kurtuluş Savaşına bir neslin seve, seve ödediği bir bedeldir.Dirençle,sevdayla,ayrılıkla,acıyla, sevinçle ama hep başı dik ve onurla ödenen bir bedel.
Bu bedel; henüz bıyıkları terlememişlerin, sırtlarında analarının ter bezlerini taşıyanların ,henüz sevdalananların, yavuklu aşkıyla yatıp tutuşanların ve henüz analarının kınalı kuzularının, asırlık birer çınar gibi cepheye koşan fidanların, isimsiz kahramanların canlarıyla ödedikleri bedeldir.
Bugün vatan toprağına sahipsek, bugün bir bayrak altında yaşamayı her şeye rağmen sürdürüyorsak ve bugün belki de en kötüsü hiçbir şey olmamışcasına duyarsızca yaşayabiliyorsak onların, kınalı kuzuların yaşayamadıklarının sayesindedir. Bize devrettikleri ;sevdalarıdır, gençlikleridir, hayalleridir, yaşamak isteyip yaşayamadıklarıdır ve belki de hepsinin toplamı olan vatandır.
Kim bilir anlatacak çok şeyleri, paylaşacak çok anıları, sevinçleri ve korkuları, bazen umutsuz anları ama çoğu zaman kararlılıkları vardır. Bugüne aktarabilecek çok şeyleri, bugünün gencine söyleyecek çok sözleri vardır. Öyle ya onlarda gençti. Neydi farkları? Sadece 80 -90 yıl önce yaşamış olmaları mı? Yoksa bir savaşın çocukları olmalarımı?
Onların da tıpkı bugünküler gibi yaşama dair yapacak ve söyleyecek çok şeyleri vardı. Onların da anaları, yavukluları vardı. Ve Onlar da gençti. Ama yılmadılar, direndiler ölüme gönüllü oldular. Geriye vatanım dediğimiz , kutsal bir emanet bıraktılar.
Bu emanet Anadolunun değerleriyle yoğrulmuştur.Harman yeri olmuştur.Anadolunun birikimini yaratmıştır.
Ve bugün Anadolu birikimi, Türkiyenin en önemli zenginliğidir.Anadolu; onurlu ve başı dik yaşamanın adıdır.Anadolu ; sentezdir, alaşımdır, et ve tırnaktır , birlikte halaya kalkmaktır, birlikte türkü söylemek birlikte ağlamak, birlikte gülmektir. Anadolu anti-emperyalist mücadelenin birikimidir.Teslim olmamanın, direnmenin adıdır. Bunu yaratan Anadolunun mayası ve hamurudur.Anadolu ; yüzyıllardır biriken iç içe geçen ve cumhuriyet harmanında kimliklenen değerler bütünüdür.
Kolayca çözülmek, başkalarının çıkarları için oyuna gelmek, kurda kuşa yem olmak, dağılmak , ufalanmak ve bu tuzağa Anadolunun kolayca geleceğini beklemek Anadoluyu tanımamaktır. Anadolu ne Irakın kuzeyidir ne de Yugoslavyadır. Buna Anadolunun mayası ve hamuru engeldir. Buna atalarımız engeldir, buna Çanakkale engeldir. Buna Anadolunun altında kefensiz yatan Kuvva-i Milliyeciler engeldir. Şu da bir gerçektir ki; Anadolu her şeye rağmen çok da ihanet görmüştür.Ama kazanan hep yine Anadolu olmuştur.
iyh@istanbul.edu.tr