18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

“Stratejik Değer”, Erdemir ve Diğerleri

“Stratejik değer “ kavramı , son derece kapsamlı bir tanımlama içerir. Ekonomiden siyasete , sosyal alandan güvenlik alanına geniş bir yelpazenin içeriğiyle bağı vardır. Öncelikle geleceğe ilişkin odaklanmayı ifade eder.

Bugün olduğu kadar yarının hesaplarını, hedeflerini içerir. Sahip olunan birikimi koruyabilmeyi ve yarına taşıyabilmeyi anlatır. Kalkınma sorunlarını aşabilmeyi, gelişmişlik düzeyine erişebilmeyi, gelecek öngörüsü oluşturabilmeyi hedef seçenlerin değer verdiği bir kavramdır. Daha çok onların dilinden süzülen bir nitelemedir.

”Stratejik değer” kavramını kullanabilmek ve buna ilişkin gerekenleri ödünsüz yapabilmek öncelikle tarih bilinci ve ulusal duyarlılık gerektirir. Hedef koyabilmeyi, bugünden yarını tasarlayabilmeyi, bilimin önderliğinde gelecek nesillerin yaşam kalitelerini düşünebilmeyi gerektirir.

Günü yaşayıp geleceği tasarlamayanların için “stratejik değer” kavramı hiçbir anlam ifade etmez. Oysa bir ulus , bir ülke için tanımlanan “stratejik değer” kavramı, gelecek kuşaklara özenle korunarak, geliştirilip güçlendirilerek devredilmesi gereken bir emanettir. Bir ulus , bir ülke için “stratejik değer” , ulusal güç unsurlarıyla harmanlanarak, güçlü olmanın, geleceğe sahip çıkmanın duyarlılığıyla anlamlı kılınır.

Erdemir , Türkiye için “stratejik değer” kavramının en anlamlı örneğidir.Bunu belirleyen; Erdemir’in geldiği nokta, edindiği kimlik ve taşıdığı anlamdır. Erdemir, demirin-çeliğin üretimidir. Çelik bir ülke için kalkınmanın, sanayileşmenin belkemiğidir. Gelişmişliğin ölçütü, kalkınmanın kimliğidir. Bir ülkenin en yaşamsal alanlarının yapılanmasında temel girdidir. Kısacası bugün olduğu kadar geleceğe dair hesap yapabilenlerin, geleceği tasarlayabilenlerin, stratejik düşünebilme yeteneği olabilenlerin üzerinde özenle durdukları “stratejik değerin” can damarıdır.

Erdemir’in bugün geldiği nokta bir başarı öyküsüdür. Gittikçe büyüyen, dünya demir-çelik devleriyle rekabet edebilen, yüksek kapasiteyle üreten ve satan, dünya piyasalarında ağırlığı olan bir “stratejik değerdir”. Makine imalat sanayinden savunma sanayine, gemi inşaat sanayinden otomotiv ve dayanıklı tüketim malları üretimine dek çok geniş ve bir ülke için en yaşamsal üretim dokusunun temel girdisidir.

Türkiye’nin alanın en büyük işletmesidir. Erdemir bir şirketler topluluğudur.(9 şirket) İsdemir demir-çelik fabrikası Erdemir’in bünyesindedir. Kırıkkale’deki savunma sanayi için önemi olan dikişsiz boru fabrikası (Çelbor) da Erdemir’in bünyesindedir. Erdmir’in Romanya’da da fabrikası vardır. Erdemir, Divriği ve Hekimhan demir cevheri yataklarının ve üç önemli limanın sahibidir. İskenderun, Ereğli ve Yarımca limanlarıyla Erdemir; Karadeniz, Akdeniz ve Marmara havzalarında konumlanan “stratejik değerdir”. Ürettikleriyle de “stratejik değerdir”. 1974 Kıbrıs çıkartma gemilerinin malzemesi Erdemir ürünüdür.

Erdemir, kar eden kuruluştur. 2004 yılı net karı 473 milyon dolardır. Erdemir’in yıllık üretim kapasitesi 3,5 milyon ton. Bu miktarın 500 bin tonu ihraç ediliyor. Türkiye’nin yassı çelik üretiminin %43’ünü Erdemir karşılıyor. Türkiye’nin yıllık ihtiyacı olan 7 milyon tonun 4 milyon tonu ithalatla karşılanıyor. Bunun Türkiye’ye yıllık faturası yaklaşık 3 milyar dolar. Erdemir ‘in hedefi Türkiye’nin ihtiyacını bütünüyle karşılamak. 2009 hedefi 10 milyon ton. Bugün için Erdemir’in yeniden kurulma maliyeti ise 7 milyar dolar.

Erdemir ; Asya-Avrupa ekseninde ekonomik etkinlik alanı olan ve oldukça geniş bir coğrafi bölge için rakipsiz sayılabilecek bir “stratejik değerdir.” Türkiye’nin dışa övünçle açılabilen yüzüdür. Öncü gücüdür, birikimidir ve her şeyden önemlisi geleceğidir.

Oysa bugün, bir başarı öyküsü yaratmış olan Erdemir’i ödüllendirmek yerine cezalandırarak, sonu karanlık bir geleceğe sürüklemenin gayreti sergileniyor.

Aslında sadece Erdemir’in geleceğiyle değil ülkenin geleceğiyle de oynanıyor. Erdemir’in özelleştirme idaresi elinde bulunan %46.12 oranındaki kamu hisseleri ile Türkiye Kalkınma Bankası elindeki %3.81 oranındaki kamu hisseleri blok olarak satışı için harekete geçilmiş durumda. Satmak isteyenlerin satışa yönelik en büyük beklentisi, yabancı çelik üreticilerinin alımı doğrultusunda. Yani Erdemir rakiplerine satılacak.

Demir-çelik alanı ; ABD, Fransa , Almanya, İngiltere, Japonya gibi güçlülerin söz sahibi oldukları alan. Bu alanda Türkiye’den bir devin varlığı başlı başına bir stratejik odaklanma konusu. Zaten Erdemir’in rakipleri de bu beklentiyi boşa çıkarmıyorlar. Fransız rakip şirket Arcelor adı en çok dolaşan şirket. Bu durumda akla 17 Aralık öncesi Airbus alımıyla yaşananlar geliyor.

3 yıllık karına eşit miktarda satışı planlanan Erdemir’den elde edilecek gelir Türkiye’nin 10 günlük cari açık finansmanı veya 1 haftalık faiz ödemesine yarayacak. Karşılığında, blok olarak satış yoluyla Türkiye’nin en önemli limanları, hammaddeleri yabancıların denetimine geçecek. Altın hisse yoluyla üretim ve yatırım konusunda Türkiye adına , söz sahibi olabilmenin ne sürekliliği ne de işlevselliği olamaz.Her şey den önce Türkiye’nin borç sarmalı buna engeldir.

Erdemir konusu bir özelleştirme değildir. Bu bir satıştır. Sadece satış da değildir. Bu bir yabacılaştırmadır. Mülkiyeti yabancılara teslim etmektir. Bunun adı “yabancı sermayeyi çekmek”, “Yabancı sermayenin doğrudan yatırım yapmasına olanak sunmak” “yeni istihdam yaratmak, verimlilik artışı ve teknoloji transferi sağlamak, kaliteyi ve rekabeti artırmak da değildir. Bu durum olsa, olsa borç sarmalından kurtulabilmenin kalıcı ve gerçekçi çözümü yerine en kolay yolu seçerek yani sadece satarak günü kurtarmaktır.

Satılmak istenen sadece Erdemir’de değildir. Tüpraş, Seydişehir Alüminyum, Pektim, Tekel aynı yönelişin hedefleridir. Yani Türkiye’nin elde avuçtaki en önemli “stratejik değerleri” satılıyor. Ülkenin üretim dokusu dağıtılıyor. Türkiye’nin son kaleleri düşürülüyor. Dışa avuç açmanın temelleri güçlendiriliyor. Yabancılara kar transferi olanağının alanı genişletiliyor. Türkiye’nin geleceğe ilişkin kalkınma umutları ve heyecanı köreltiliyor. Sanayileşme sürecini bütünüyle tamamlayamamış ülkenin başarı öyküleri yok ediliyor. Dışa açılan yüzü, birikimi köreltiliyor.

Gelişme yolunda iddiası olan hiçbir ciddi ülkede benzeri yaşanmayacak bir süreç Türkiye’nin önüne konuyor. Ne Almanya’nın ne İngiltere’nin ne Fransa’nın ne de ABD’nin kalkınma süreçlerinde yapmadıkları Türkiye’de yapılıyor. Aslında aynı ülkelerin bugünde asla yapmadıkları Türkiye’de yapılıyor. Köşeye sıkıştırılmış bir ülke görüntüsü içinde ucuza kapatılacak mal aranıyor. Davos’ta yapılan toplantıda izlenimlerini aktaran bir bakanın şu sözleri gelinen noktayı açıkça ortaya koyuyor “AB’den tarih aldıktan sonra bizi gören yabancılar neyi satıyorsunuz,satılık neyiniz var diye soruyorlar”

Yeni Erdemir’ler , yeni Seydişehir’ler yaratmak yerine “babalar gibi satmanın” övünç kaynağı olabildiği bir ülkeye yabancıların daha farklı nasıl davranmasını beklersiniz?

Bu durum aslında bıçağın kemiğe dayandığı son noktadır. Bu biçimiyle bu sorun, sadece Erdemir’de ve diğer işletmelerde çalışanların veya Ereğli’de ve diğer kentlerde yaşayanların sorunu değildir. Bu sorun Türkiye’nin, hepimizin sorunudur.Vatanını, geleceğini, refahını düşünen herkesin yani işçinin, çiftçinin, memurun, sanayicinin, esnafın, askerin sorunudur.

Kısacası bu sorun, bir milli sorundur. Unutulmamalıdır ki, bugün her türlü çarpıtmaya ve karalamaya rağmen milliyetçilik ; ülkesini iç ve dış sömürücü ahtapotun kollarından kurtarabilme inancı ve direncidir.

Yayın Tarihi : 30 Mayıs 2005 Pazartesi 11:17:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
necati yilmaz IP: 69.203.107.xxx Tarih : 30.06.2005 08:51:19
tesekkurler hocam, karsinizdaki sandalyeden dersinizi dinleyemesekte, okyanuslar otesinden internetin nimetleriyle ekranlardan dersimizi okuyoruz, besleniyoruz, ufkumuzu genisletiyoruz. tesekkurler.. Necati YILMAZ St John`s University New York, US

hamdi koçer IP: 85.100.244.xxx Tarih : 5.09.2005 22:16:24
Demir çelik üretimi ile toplumsal gelişmişliğin ilintilendirildiği yıllar geçeli 50 seneden çok oluyor. Bilgi çağında artık başka kıstaslar var modern ve gelişmiş toplum kriteri olan. Kişi başına düşen gazete kitap sayısı, yenidoğan ölümlerinin azlığı, engelli vatandaşların hayata ne kadar katıldığı, devletin mi halka, yoksa halkın mı devlete hizmet ettiği gibi. Biz daha grip aşısı yapamıyoruz üstelik aşılar demir ve çelik üretiminden daha hayati toplum için; daha sivil ve insani düşündüğümüzde.