2
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

"Haydi İSTANBUL, Vapurunu Seç!"

İnternette gördüğümüz İstanbul Deniz Otobüsleri (İDO)’nin bu sloganını, her halde sizler de merak edip tıklamışsınızdır. Sitede, Şirket-i Hayriye başlığı ile karşımıza çıkan ve İstanbul Şehir Hatları gereksinimi için dizayn edilen 8 adet vapur modelinden birini seçerek oy vermemiz isteniyor. Sizler de her halde bir İstanbullu olarak vapur modellerini incelediniz ve oy kullandınız, veya inceleyecek ve oy kullanacaksınız.

Sloganda kullanılan ‘vapur’ sözcüğüne şaşırmayalım. Gemi sözcüğü Türkçe ama çok çeşitli tekneleri içeren bir sözcük. Vapur ise, Fransızca ‘Bataeau à vapeur’ den dilimize yerleşmiş. Türkçesi buharla işleyen gemi oluyor. Osmanlı’nın son dönemlerinde Fransızcaya rağbet fazla olduğu için olsa gerek, limanlar arası yolcu taşıyan ve şehir hatlarında çalışan gemilere ‘vapur’ demişiz. Yani, Fransızca aslındaki gemi sözcüğünü es geçmiş, sadece buhar demişiz. Artık gemiler ister buharla çalışsın, isterse motorlu olsun hepsine vapur diyoruz. Eski Kadıköy ve Beyoğlu snobları, vapur sözcüğünü orijinal söylemi ile, ‘Vapörle Kadiköy’e gidiyorum Efem’ şeklinde telaffuz ederlerdi. Vapur sözcüğü sade bizde değil; Venedik’le Mestre çevresinde işleyen küçük ve sevimli teknelere de ‘vaporetto’ deniyor.

Bu arada İngilizlerle de gemicilik konularındaki sıkı temasımız sonucu olsa gerek, ‘steam’ (buhar)’ den ‘istim’ sözcüğünü yaratmış, yine ‘steamboat’ a ‘istimbot’, daha küçüklerine de ‘çatana’ demişiz. Eski ilkokul kitaplarında, resmi ve bir manzumesi olan ‘çatana’nın, Tuna nehri üzerindeki bir kasaba isminden geldiğini bu yazıyı yazarken öğrendim. 

‘Bu çatana hâlâ niçin kalkmıyor?’ diyen Paşaya, ‘Paşam, istim bekliyoruz’ yanıtı verilince, Paşanın ‘Ne demek efendim, biz gidelim, istim arkadan gelsin’ sözü, eskilerin çok hoşlandıkları bir nükte idi. 

Biz şimdi dönelim, 8 vapur modelinden birinin seçimine. Sitede, modellerin yan görünüm fotoğrafları yer alıyor. Mimarlar, plan görmeye şartlanmıştır, ama burada plan yok. Fotoğrafların yanında verilen açıklamalarla yetinmek zorundayız. 

1 ve 2 numaralı vapurlar, görünüm olarak XX’nci yüzyılın başlarında Şirket-i Hayriye’nin çalıştırdığı uskurlu vapurların benzeri. Pruvaları, ‘balta burun’ diye tarif ettikleri alçak sistemde. Bacaları, kömür dumanını iyi çekmesi için uzunca ve tam silindirik formda. Ateşçi, kazana kömürü fayrap ettiği zaman bu bacalardan öyle yoğun duman çıkardı ki, o zamanlar ‘vapur dumanı’ diye anılan koyu gri tonda bir renk ismi bile vardı. 

Vapurlar, artık kömür yakmadıklarına göre bu tip baca formunu, bu günün vapurlarında kullanmak gereksiz ve gülünç olur.
3 ve 4 numaralı vapurlar, Şirket-i Hayriye’yi satın alan Denizyolları Şehir Hatları İşletmesi’nin yaptırdığı, günümüzde de çalışan motorlu vapurların benzeri.
6 numaralı vapurun bacası, kıç yönüne fazla yaklaşmış. İnsanda yük gemisi ve tanker bacaları çağrışımı yapıyor.
5 ve 7 numaralı vapurların dikkate değer farklılıkları yok. Üstelik, açık oturma yerleri sınırlı.
8 numaralı vapur, modern bir dizayna sahip. Estetik açıdan içlerinde en güzeli ve bu günün İstanbul’una en yakışanı. Alt ve üst güvertelerde açık oturma salonları var. Kapalı salonlar, diğer modellere göre daha ferah; denize, manzaraya daha açık.

Ben oyumu 8 numaraya verdim. Oy yüzdelerini, oy kullandıktan sonra görebiliyorsunuz. Oyların % 40’ı 4 numaraya, % 32’si 8 numaraya verilmiş. Diğer küçük oylar da diğer modellere dağılmış. 

Bu sonuca şaşırdığımı söylemeliyim. Bir kere nostalji arıyorsanız, 4 numaranın çok eski bir geçmişi yok. (Şu nostalji sözcüğünü istemeden kullanıyorum ama, bu sözcük de TDK Sözlüğünde yer almış.) Acaba halkımız bu kadar statükocu mu? (Latince ‘statu quo ante’den gelen sözcük de TDK’da arz-ı endam etmiş). Bizler acaba, ‘Gördüğü Antep, yediği pekmez’ misali, gördüğü ile yetinen, yeni ufuklarla ilgilenmeyen kişiler miyiz? 

Hürriyet Gazetesi’nde Şükrü Kızılot, bir süredir bazı dünya rekorlarından bahsediyor. Bir makalesinde yazdığına göre, dünya ekonomisinde itici güç olan yenilikçilikte, sondan birinci imişiz. Yenilikçilikte İsveç % 72, Kanada % 71, Japonya % 68, ABD % 60, AB ortalaması % 46 iken Türkiye % 6 oranla nal topluyor. 

Bu yakınmama bir arkadaşımın yanıtı şöyle oldu: Efendim, oylamanın başlarında 8 numaralı modelin yüzdesi, diğerlerine nazaran ileride imiş. Ama bir çok köşe yazarımız, gazetelerde 4 numaralı modeli tercih ettiklerini yazmışlar; halkımız da bunlardan etkilenmiş. Bilmiyorum, bu izahta doğruluk payı var mı? 

Eğer konu, eskiye özlemse, bu özlem kimlerin ve hangi yaşların özlemidir? Halihazırda işleyen vapurlar, her halde orta yaşa doğru yol alanların çocukluklarındaki anı ve imgelemleri nedeni ile duydukları özlem olsa gerek.

Ama benim yaşımdakilerin anıları, Şirket-i Hayriye’nin İnşirah, İnbisat, Dilnişin, Tarzınevin,.. vapurlarında kaldı. Hani şu 1 ve 2 numaralarda balta burun diye tanımladıkları vapurlar. Ama onlar, modeldeki gibi battal boy vapurlar değil, küçük ve zarif vapurlardı.

Babam sağ olsa idi, onun da anıları ve özlemleri başka olurdu. O da, her halde, yandan çarklı Bağdat, Basra, Sahilbend, Suhulet vapurlarını isterdi.

Bir dönem gelecek, torunlarımız havada bireysel helikopterleri ile dolaşırken, bu gün Boğaz’da işleyen küçük boy deniz otobüslerini özleyecekler.

Demek ki, nostaljinin sonu yok. Öyle ise, vapurlar yeni teknolojinin gerekleri ile beraber yeni estetik anlayışa uymasın diyebilir miyiz? Sanki Boğaziçi, eski Boğaziçi mi? 5-10 tarihî Osmanlı yalısının arkalarından tepelere kadar uzanan beton yapılar yok mu? Peki, halk, eski halk mı? Vapura binerken ‘Reca ederim mîrim, önce siz buyurun’ diyen var mı? Daha palamarın çıması babaya geçmeden, iskele verilmeden, herkes biri birini ezerek iskeleye atlamıyor mu? Ayağınıza basanlar sizden özür diliyorlar mı? Bunlara bir şey söylerseniz, kafanıza kurşunu yersiniz. Hangi nostaljiden bahsediyorsunuz?

Bir nokta daha var. Bu model gemiler, en az 59 metre boyunda, 11 metre eninde olacak, saatte 16 mil hız yapacak, manevra yetenekleri daha fazla olacakmış. Şimdiki vapurların en büyüğü 45 metre boyunda ve 7 metre enindedir. Daha küçük eski Boğaz vapurları 30 metre boyu geçmezler. Bunlar saatte 10 mil yaparlar. Zaten, ‘Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafiği Tüzüğü’ne göre büyük boy vapurların ve de diğer gemilerin Boğaziçi’ndeki hızları, 10 mil/saat olarak kısıtlanmıştır. Eğer 59 metrelik vapurlara Boğaziçi’nde 16 mil/saat hız yaptırırsanız, oluşacak dalgaların sahile vuracağını, kıyıya bağlı sandal ve motorları alabora edebileceğini dikkate almanız gerekir. 

Demek ki, bu vapurlara, Boğaziçi’nde yarım yol seyir, ancak Kartal, Kadıköy, Bostancı, Adalar gibi açık deniz hatlarındaki bazı mevkilerde tam yol seyir yaptırabileceksiniz. Yine, bu gibi büyük boy vapurları Boğaz’ın iş gidiş dönüşleri gibi pik saatlerde kullanmak, aynı zamanda küçük ve süratli deniz otobüslerinin sayısını arttırmak, diğer saatlerdeki tenezzüh amaçlı gezilerde, bu günkü tarifelerdeki gibi karşıdan karşıya geçen veya sağ ve sol kıyıları kat eden veya zik zak çizen, küçük ve eski deyimle ‘dilenci vapurları’nı çok sık aralıklarla çalıştırmak akla daha yakın geliyor.

Örneğin, ben Yeniköy’de oturuyorum. Böyle sık tarifeli vapurlar olsa, ben ve benim gibiler arabalarını kullanmaz, Beşiktaş’a, karşı yakaya, hatta Kabataş’tan fünikülerle Taksim’e, velhasıl her yere vapurlarla gidebiliriz.

Sonuç olarak çağımızın teknolojisi ve estetik anlayışı neyi gerektiriyorsa, o tip vapurları inşa etmek, mevcut vapurlarımızın dış görünümlerini muhafaza ederek yeniden tefriş etmek, teknolojinin gereklerine göre donatmak, sık tarifeli bir işletme gerekir diye düşünüyorum.

Nostalji meraklıları ve turistik, özel geziler için, alaturka sazlı-sözlü, restoranlı, Sahilbend, Suhulet gibi yandan çarklı 1-2 vapur yaptırırsanız, yabancı turistlerin ve eski Maksim müdavimlerinin de gönüllerini hoş etmiş olursunuz.
Yayın Tarihi : 25 Mayıs 2006 Perşembe 14:27:27
Güncelleme :25 Mayıs 2006 Perşembe 14:36:23


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
ÖZLEM ALTUNER IP: 212.98.201.xxx Tarih : 4.06.2006 16:12:12
Merhaba Yılmaz Bey, Kenthaber.com'da yayınlanan, IDO'nun başlattığı "Haydi İstanbul,Vapurunu Seç" adlı kampanya üzerine yazdığınız yazıdaki modernleşme özleminizi fark ettiğim için sizinle iletişime geçmek istedim. Yazınızda Türkiye'yi sadece bu yarışmayı esas alarak yenilikçi olmamakla suçluyorsunuz ki öncelikle yenilikçilikle neyi kastettiğinizi pek anlayabilmiş değilim.Türkiye'de herşeyin yenilenmesi gerektiğini mi kastediyorsunuz? Zira yenilikçilikle ilgili belirttiğiniz anketin hangi alanda ve neleri kapsadığı anlaşılmıyor.Bunun dışında size "Yenilenmek her zaman iyi midir?" ve "Bu sergilenen tutum biraz da Batı'nın Osmanlı'dan beri Doğu'ya MODERN'in dayatılması politikasının başarılı olduğunu gösteren bir örnek değil midir?"sorularını sormak istedim. 8. vapurun fanatiklik derecesinde savunuculuğunu yapmanızın nedenini görüyor ve bundan üzüntü duyuyorum,çünkü dünyada herşey bir üniforma etkisiyle aynılaşıyor.Sizin gösterdiğiniz "modern" denilen, Türkiye'nin ne kadar yeniliğe açık olduğunu gösterme fırsatı bulacağı öne sürülen, 8 numaralı vapurdan dünyanın her yerinde fazla sayıda var.Ama akılda kaldığını, bir şehrin ruhuyla bağdaştığını kimse söyleyemez.Düşündüğümüz zaman İstanbul'u şu anda kullandığımız vapurlarla,Amsterdam'ı Amstel'deki şirin botlarla ve Venedik'i gondollarla hatırlıyoruz. 8. model dışındaki vapurlara oy verenleri nostaljik olmakla suçladığınız anlaşılıyor ki haksız bir suçlama olduğunu düşünüyorum.Vapurların yeni teknolojik gelişmeler doğrultusunda hızlanmasını ve İstanbul'un ulaşım sorununa çözüm bulmasını elbette herkes istiyor,ama bir şehrin kimliğiyle örtüşen vapurlarımızın dünyanın diğer yerlerinde de benzerleri bulunan herhangi bir modelle değiştirilmesine gönlüm elvermiyor.Aslında böyle bir yarışma yapılmasını bile saçma buluyorum.Olması gereken senelerce Boğaz'dan ve İstanbul'dan ayrı düşünülemeyen vapurlarımızın aynılarının yeni teknoloji sayesinde daha hızlı ve daha kullanışlı hale getirilmesidir. Saygılarımla, Özlem Altuner(Boğaziçi Üniversitesi,İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi)