4
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Zal Mahmud Paşa ve Camii

Geçen hafta bir facia yaşandı. Bir baba, ayağını kaydıracağından şüphelendiği oğlunu kendi gözleri önünde öldürttü. Olayı izleyenler, özellikle kadınlar feryat figan ağlaştılar.

Merak etmeyin, bu yeni bir olay değil. ‘’Muhteşem Yüzyıl’’ TV dizisindeki Şehzade Mustafa’nın katlinden söz ediyorum. Öyle veya böyle, tarihin alaca karanlığı içinde öğrenebildiğimiz kadar öğrendiğimiz bir olay. Dizide kadın-erkek ilişkilerinin günümüzü aratmayacak derecede normal gösterilmesini, sultan hanımların ve hanım sultanların helâya bile giderken başlarından çıkarmadıkları murassa taçlarını, hünkârın huzuruna etek öpmeden, sellemaleyhüsselam başı açık çıkan devletlileri elbette ki hoş görüyoruz. Bu bir belgesel değil ki. Alt tarafı izleyicide ilgi, heyecan ve yeni tâbirle reyting yaratma çabasında olan bir TV dizisi.

Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan

Şehzade Mustafa’yı infaza kadar götüren nedenlerin, Hürrem Sultan’ın Hünkâra telkinleri mi, Rüstem Paşa’nın çevirdiği dolaplar mı olduğu, infaz olayının kanlı mı kansız mı gerçekleştiği gibi hususlar kesinlik kazanmamıştır. Elbette ki bu gibi olayları kayda geçirmesi gereken vakanüvis, bir saray görevlisi olarak böylesine bir görevi yerine getiremezdi.

Ne var ki Şehzâde Mustafa’yı katletme eylemini gerçekleştirmekle görevli 7 celladın şehzade ile başa çıkamayınca arkadan yaklaşan ve işi bitiren kişinin Kapıcıbaşı Zal Mahmud Ağa olduğu kesin gibidir. Nitekim infazdan sonra Ağa, İstanbul’dan uzaklaştırılarak Anadolu Beylerbeyi rütbesiyle ödüllendirilmişti.

Şehzade Mustafa'nın katli (Temsili resim)

O zamanlar, Osmanlı hânedânında şehzâde olmak bir belâydı. Şehzadeler, her an öldürülme tehlikesi içinde yaşarlar; baba öldüğünde kelleyi teslim ederlerdi. Kızlar paçayı kurtarır; onlar olsa olsa yaşlı başlı, istemedikleri kişilerle evlendirilirlerdi.

Orhan Asena, ‘’Ya devlet başa, ya kuzgun leşe’’ dramasında bu rezilliği çok güzel canlandırmıştır.

TV dizisinde, şehzâde kardeşlerin birbirlerini sevmesine ve korumasına inanmayın. Kardeşlerden Sarı Selim’e saltanat müyesser olduğunda, babası Sultan Süleyman’ın, cellatlık hizmetine mükâfaten Anadolu Beylerbeyi yaptığı Zal Mahmud Ağa’yı saraya çağırmış, ona Paşalık ve Divan-ı Hümayun’da Beşinci Vezirlik rütbesi tevcih etmiş, ayrıca kendine dâmat yapmış ve kız kardeşi Şah Sultan’la evlendirmişti.

Mahmud Ağa’nın ‘’Zal’’ sıfatı nereden geliyordu, bilinmiyor. Zal sıfatı, Türkçede zâlim sözcüğünü çağrıştırsa da Farsçada ‘’yaşlı ve aksakallı’’ anlamına geliyormuş. Firevsî’nin, Şehname’sine göre benim bildiğim Zal, kahraman Rüstem’in pederleri oluyor.

Servet, sâmâna kavuşmuş Zal Mahmud Paşa, haremi Şah Sultan’la birlikte, belki de günahlarının kefaretini ödemek, cennette kendilerine birer yer edinmek amacıyla olsa gerek, Eyüp semtinde bir külliye (cami, medrese, türbe, hazîre, çeşme) inşa ettirdiler. Külliye inşaatında sahibi oldukları 12 köyün geliri kullanıldı.

Zal Mahmud Paşa Külliyesi vaziyet planı

Külliye, kısmen meyilli bir arazi üzerine kuruludur. İki kademelidir. Alt kademede avlu ortasında Şah Sultan ve Zal Mahmud Paşa’nın medfun olduğu türbe ile avluyu iki cepheden saran medrese bulunmaktadır. Avludan merdivenle çıkılan üst kademede cami ve şadırvan avlusu ile avluyu iki yanından saran medrese blokları bulunmaktadır. Cephesi taş kaplama yapılmayan tek Osmanlı camisidir. Cepheler, masif taş ve şeritler hâlinde yatay tuğla sıralarından oluşur.

Zal Mahmud Paşa Camii

Caminin mimarı kimdir? Cami, üç tezkirede de (Tezkiret ül-Bünyan, Tezkiret ül-Ebniye, Tuhfet ül-Mi’marin) Mimar Sinan eseri olarak zikredilmektedir. Ne var ki bu konuda bazı şüpheler vardır. Külliyenin 1572-1577 yılları arasında inşa edildiği Hadîkat ül-Cevâmî’de belirtilmektedir. (Külliyenin ebcet hesabıyla tarih düşürülmüş kitabesi yoktur). Bu dönem Mimar Sinan’ın ustalık dönemidir. Ve de bu tarihlerde, 1569–1575 yılları arasında Sinan, Edirne’de Selimiye Camiini inşa ediyordu. 6 yıllık inşa süresince Edirne’de bulunuyor, her halde İstanbul’a sarayla irtibat sağlamak üzere uğruyor olabilirdi. Bu bir. İkincisi, Zal Mahmut Paşa Camii, Sinan’ın gerek Şehzade, gerek Süleymaniye, gerekse Selimiye camilerindeki ‘’iç mekân’’ konseptine hiç de uygun bir proje değildir. Keza Sinan camileri siluetinde hissedilen piramidal etki de bu camide yoktur. Selâtin camiler dışındaki Rüstem Paşa, Sokullu Mehmed Paşa, Kılıç Ali Paşa, Mihrimah Sultan gibi Sinan camilerinde de aynı mekân anlayışını görüyoruz. Zal Mahmud Camii dışında hiçbir Sinan eserinde camilerin kıble kapısının üstünde galeri bulunmaz. Bütün camilerinde, kıble kapısından girdiğiniz zaman ferah ana mekâna ulaşırsınız.

Doğrusunu söylemek gerekirse Mimar Sinan’ın kendi ağzından Mustafa Sâi Çelebi’ye yazdırdığı kabul edilen Tezikert ül-Ebniye’de adı geçen 84 cami ve 294 medrese, hamam, darüşşifa, kervansaray gibi tesisler, su kemerleri ve köprüler ki toplamda 378 eseri bir mimarın tek başına yaptığı düşünülemez. Üstelik bu eserlerin, çoğunluğu İstanbul’da olmakla beraber, Anadolu ve Sofya, Bağdat, Basra, Kudüs, Mekke ve Şam şehirlerine yayıldığını düşünürseniz, inşai uygulamaların Sinan’ın çıraklarınca, Hassa Mimarlar Ocağı mimarlarınca yapıldığı kanısına varırsınız. Tabii ki önemli eserlerin ilk proje ve maketlerinin Mimar Sinan tarafından yapıldığı şüphe götürmez. Zal Mahmut Camii ve külliyesi siparişinde, projeyi çıraklarına, örneğin Mimar Davut Ağa’ya yaptırdığı düşünülebilir. Belki de unvanı paşa da olsa Zal Mahmud gibi bir kaatile hizmet etmek içinden gelmemiştir.

Zal Mahmud Paşa ve haremi Şah Sultan, ikisi de aynı yıl, 1580 yılında öldüler ve yaptırdıkları türbeye defnedildiler. Ne diyelim? Yine de Tanrı taksiratını affetsin.

Şimdi günümüze gelelim. Zal Mahmud Paşa Camii ve külliyesi harap durumda iken 1955’li yıllarda Başbakan Adnan Menderes’in iradesiyle kurulan, Vakıflar idaresine bağlı ‘’Eyüp Abideleri Onarım Fen Heyeti’’ tarafından onarıldı. Merhum mimar Vasfi Egeli’nin bu onarımda çok hizmeti vardır. Ne var ki bu koskoca caminin cemaati yok denecek kadar azdır. Cemaatin bu camiye rağbet etmeme nedenini Zal Mahmud’un zalimliğine yoranlar vardır. Ne var ki cemaatin azlığı, bu caminin herkesin rağbetine mazhar olan Eyüp Sultan Camiine çok yakın olmasından da kaynaklanmış olabilir.

NOT: Bu makalenin yazılışında ‘’Aptullah Kuran, Mimar Sinan, Hürriyet Vakfı Yayınları’’ eserinden ve Prof. Dr. Doğan Kuban’ın, ‘’Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı’’ eserindeki ‘’Zal Mahmud Paşa Camii’’ makalesinden yararlandım.


yerguvenc@gmail.com

Yayın Tarihi : 16 Şubat 2014 Pazar 17:14:59
Güncelleme :16 Şubat 2014 Pazar 17:25:43


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 5.61.150.xxx Tarih : 16.02.2014 18:09:26

Dizinin simdiki zamana göre cekimleri cekilen yerlerin düzeni gösterisi giyilen giyimlerin uyumlari en önemlisi de oyuncularin jestleri mimikleri isiklandirma gölgelendirme vs. oluslari zamanizin en Usta hovuduna bes ceker durumdadir. Bu cekimlerden sonrada seyircinin coklugu ve bunun meyvasi maddiyatin toplanmasidir. Bu toplanmadan sonra dagilim paylasim nedir nasildir bilememekle beraber gayet bir güzelli vardi duyduguma göre dis memleketlerdede bu gösterilmektedir. bundan halasi can sagligi dir. Diger yönden gercekle alakali veya cakismaktadir veya cakismamktadir ayri meseledir. Yada sizinde ddiginiz gibi bu bir belgesel degildir. Gercekte ZAL MAHMUT PASA CAMI nin yapilmasi belkide her serde bir hayir her hayirda bir ser vardir. o zamanada zaten her kisi ölmüstür. her kisinin ölümleri bazen iyi olmayan sebebtendir. Bu sebeblerin sebeblerinden ZAL MAHMUT PASA CAMII yapila gelmistir HALA AYAKTADIR Simdiki zamanda biz bunu böyle islersek bir bakarsin bu camiye gitmeleri batil inanc olarak etkilermi etkiler


Yılmaz Ergüvenç IP: 81.215.28.xxx Tarih : 16.02.2014 17:41:41

DÜZELTME: Kendi yazımı şimdi okudum. Şah Sultan Sarı Selim'in kız kardeşi değil, kızıdır. Özürlerimle...