4
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Sutüven

Hakkını yemeyelim; Sultan II. Abdülhamit Han’ın maarif, telgraf şebekesi ve dengeli dış politika gibi konularda ülkeye büyük hizmetleri geçmiştir. Ne var ki ülkeyi inim inim inleten müstebit yönetimi yanında sıradan sözcüklere bile tahammülü yoktu. ‘’Yıldız’’, ‘’Burun’’, ‘’Murat’’ sözcüklerini kullananlar en azından sürgün cezası yerdi. Oturduğu saray olan yıldız sözcüğü; koca burnunu çağrıştıran ve coğrafya terimi olarak bile kullanılamayan burun sözcüğü; sarayda mahpus yaşayan ağabeyi Sultan V. Murat’ı anımsatan ve aynı zamanda istek dilek anlamına gelen murat sözcüğü, yazılması ve söylenmesi yasak sözcüklerdi. Murat isimli çocuklar bile Mir’at olmuştu.

Günümüze gelince. İnternete getirilen kısıtlamaları ve tu kaka edilen gazete yazarlarını dikkate alırsanız, benzer istibdadın devam ettiğine hükmedebilirsiniz. Her ne hâl ise, hukukun dibe vurduğu bu günlerde fazla dikkati çekmeyen bir konuyu gündeme getirmemi umarım hoş görürsünüz.

Dünyada Alplerden sonra en fazla oksijen üreten bir dağımız vardır: Kuzey Ege’deki Kaz dağları. Mitolojiye göre ilk güzellik yarışmasının yapıldığı dağ, İda. Ne büyük talihsizliktir ki mitolojiye konu olmuş bu cennet misali dağın altında altın rezervi yatıyor. Yine bilirsiniz ki maddeciliğin tavan yaptığı ülkemizde, kimsenin gözü doğanın bize bahşettiği cenneti menneti görmez. Neden derseniz, Kaz dağlarında 2007’den beri altına hücum yaşanıyor. Altın bulma amacıyla yüzlerce sondaj yapılıyor, binlerce ağaç kesiliyor ve doğal bitki örtüsü ortadan kaldırılıyor. Buna karşın kimsenin kılı kıpırdamıyor. Bugünlerde de dağın 34 noktasında arama ruhsatı alan 16 firma, 400 bin ton siyanür kullanarak bölgeyi hallaç pamuğu gibi atmaya hazırlanıyor. Çok yakında sondajların ve ardından siyanürle altın üretiminin gerçekleşeceğinden hiç şüpheniz olmasın.

Sutüven şelâlesi

Sizlere, doğanın dengesi henüz bozulmadan bu çevreyi tanımanızı naçizane tavsiye ediyorum. Arabanızla Altınoluk beldesinden Edremit istikametine doğru giderseniz Zeytinli beldesi tabelâsını görürsünüz. Direksiyonu kırıp saptığınız yol, sizi Kaz dağlarına çıkaracaktır. Kaz dağlarında çam ormanları ve aralarında orman köyleri vardır. Bu köyler, çoğunlukla halkın ‘’Tahtacılar’’ dediği Alevî kardeşlerimizin köyleridir. Turizme açık en meşhuru Tahtakuşlar köyüdür. Neyse, biz yolumuza devam edelim. Zeytinli köyü sonundaki köprüden sola dönelim ve 3 kilometre kadar gidelim. Gördüğümüz çeşmeden yine sola dönüp 2 kilometre kadar daha gidince karşımıza bir şelâle çıkacaktır. Bu, Sutüven şelâlesidir. Çağıl çağıl çağlayan, pırıl pırıl ve suyu içilebilir bir şelâledir. Dünya standartlarına göre boyu ve debisi mütevazı da olsa şelâle şelâledir.

Şimdi sizinle çok eskilere, 1930’lara gidelim ve Edremit’teki bir kırtasiye dükkânına girelim. Dükkânın ismi ‘’Yeni Köylüler Pazarı’’. Mustafa Seyit Bey, dükkânında pazara gelen köylülerin ihtiyacı olan malların satışı yanında, aslî olarak okul çocuklarına kitap-defter-kalem satan, gençleri okumaya teşvik eden, onlara edebî kitaplar dağıtan, nev-i şahsına münhasır, çelebi bir adamdır. 1908 Edremit doğumlu olup 1969’da İzmir’de vefat etmiş, naaşı İstanbul Zincirlikuyu mezarlığında defnedilmiştir. Edremit’teki Nümune İlkokulundan sonra Balıkesir Akşam Lisesini bitirmiştir. Kırtasiyeciliği yanında Edremit Zeytinyağı Satış Kooperatifi müdürlüğünü, yine İzmir’deki aynı amaçlı kooperatifin yönetim kurulu üyeliğini de yapmaktadır. Babası, oğlunu her ne kadar ticarete ve madenciliğe teşvik etse de onun bir ayağı İstanbul ve Ankara’daki edebiyat muhitlerindedir.

Çevresinden kimse pek bilmezdi ama değerli, iyi bir şairdi. Yücel, Yeni Ses, Varlık, Türk Dili, Yeditepe gibi önemli edebiyat dergilerinde şiirleri yayınlanırdı.

Yıl 1934. Edremit Kaymakamı dükkâna haber salar, Mustafa Seyit Beyi huzura çağırır. ‘’Seyit Bey, Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri şehrimizi teşrif buyuracaklar. Yapacağımız törende zat-ı âlilerine Kaz dağımızın güzelliklerini dile getirecek ve ona Sutüven şelâlemizi tanıtacak bir şiir yazar ve huzurlarında irad eder misiniz?’’, ‘’Emriniz olur Efendim, bu benim için büyük bir gurur vesilesidir.’’ Mustafa Seyid’in etekleri tutuşmuştur. Sabaha kadar çalışır, birkaç gün defalarca şiirin üzerinden geçer, sonuçta Sutüven şiiri ortaya çıkar.

Atatürk Edremit’te Kaz dağına, Sutüven şelâlesine çıktı mı, şairinden ‘’Sutüven’’ şiirini dinledi mi, bir kayda rastlayamadım. Ne var ki Sutüven şiiri edebiyat dünyasında olay oldu. Soyadı Kanunu çıktığında Mustafa Seyit Bey Sutüven soyadını aldı. Şiiri aşağıda okuyacaksınız. Şiire, serbest nazımcılar her ne kadar ‘’sanat değil mârifet’’ deseler de şiir, mitoloji ve tarihe âşina, her bir dizesi 8 heceli, (- . . - / . - . -) kalıplı aruz vezninde, ilk iki dizesi kafiyeli, 22 üçlü kıt’adan oluşan ve âhenkle okunan güzel bir şiirdir.

SUTÜVEN

Bir kayadan duman duman
On yedi metre atlayan
Dağ kokusuyla yüklü su.

Boşluğa fırlayınca saç
Düştüğü yerde üç kulaç
Mavi su, ak köpüklü su.

Şi’rin elindesin bugün
Eski masalların bütün
Canlanacak birer birer.

Akhalılar da bir zaman
Şair, ilahe, kahraman,
Şi’rini burda içtiler.

Hepsi taparak rengine,
Rastlamamıştı dengine,
Hiçbiri mor Tesalya’da.

Öyle füsunludur bu yer
Şi’rine borçludur Homer
Çünkü senindir İlyada.

Eski, uzun zamanların,
Tığ gibi kahramanların
Türküsüdür sesin henüz.

Dağda hayat uyandıran
Taşları duygulandıran
Bir son ilâhesin henüz.

Afrodit olmadan ilâh
Dağdan inerdi her sabah
Elde gümüş hamam tası.

Burda çıkardı örtüden
Kimseye gösterilmeyen
Gerdanı, göğsü, kalçası.

Altına mavi mermerin,
Üstüne çık köpüklerin
Kurt gibi saldırırdı hep.

Kimseye belli etmeden,
Hırsla kucaklaştıkça sen,
Göğsünü kaldırırdı hep.

Burda Moğol, Yunan, Mısır,
Med, Roma, Türk, asır asır
Taptı döküldüğün yere.

Tanrıların konakları,
Orduların otakları
Burda ererdi göklere.

Söylediğim masal değil;
Atları, kahraman Aşil
Burda sulardı her zaman.

Burda gezerdi Keykubat,
Burda keserdi Mitridat,
Burda içerdi Antuvan.

Göğse nasıl batarsa diş
Öyle derinden işlemiş
Taşlara Hektor’un izi.

Söyle, bugün niçin, neden
Bunca ilâhlığınla sen
Kulluğa almadın bizi?

Hâlbuki bir Yunan kadar,
Hüsnüne her tapan kadar
Tapmayı biz de anlarız.

Bizleri başka görme sen;
Hüsnü Huda kadar seven
Gönlü temiz adamlarız.

Hepsini at bir yana,
Bâri o günlerin bana
Şi’rini söyle tatlı su.

Şi’rini, geldiğin yerin
Şi’rini eski günlerin
Söyle, köpük kanatlı su!

Mustafa Seyit Sutüven

Ruhun şâd olsun.


yerguvenc@gmail.com
 

Yayın Tarihi : 10 Şubat 2014 Pazartesi 11:35:02


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Yılmaz Ergüvenç IP: 78.181.148.xxx Tarih : 13.02.2014 09:36:06

NOT: Edremit'te çalışan bir mimar arkadaşım aradı. Sutüven şelâlesine içme suyu tesisleri yapılmış. Su isale hatlarıyla aşağı yerleşimlere verilmiş ve şelâle ziyareti yasaklanmış. Bilgilerinize sunulur.