27
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

1 Mayıs

1 Mayıs’ın tüm dünya ve de yurdumuz emekçilerinin insanca yaşam mücadelelerine ışık tutmasını, mutluluk, refah ve çalışma şevki getirmesini diliyorum. Biliyorum, aramızda hâlâ bu günü, bir sol hareket ve bir çocuğun korktuğu ‘öcü’ gibi görenler var. Bu gibilere kısa bir 1 Mayıs tarihçesinden söz etmekte yarar görüyorum.

Tarımsal üretim aşamasından sanayi devrimine geçiş, ülkelerin, dolayısıyla kentlerin demografik ve sosyo-ekonomik yapısında büyük değişimlere yol açtı. Açılan imalâthane ve fabrikalar çevresinde ve kent varoşlarında işçi birikimleri yaşandı. Kapitalist ekonomide üretimin ana öğesi olan girişim–kapital–emek üçlüsünde, emek ve emek artığı kâr yaratan işçiye verilen değer çok düşüktü ve elverişiz koşullardaki yaşamları hiç önemsenmezdi. ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ politikası, kentlerdeki sosyal sefaletin ardından sosyal çöküntülere de neden oldu. Sağlıksız yaşam koşullarındaki işçilerin ve okul çağındaki çocukların kırbaç altında ve günde 14 saate kadar çalıştırılmaları, zaman içinde sınıf bilinci oluşturdu ve işçileri harekete geçirdi. Bayram günlerinde tatil yapılması ve çalışmaların günde 8 saate indirilmesi talebi, ilk defa 1856’da ve Avustralya işçilerinden geldi. İşçiler, 21 Nisan günü toplu iş bırakma ve bu hareketin her yıl tekrarlanması kararı aldılar. Bu hareket, diğer ülkelere de örnek olmaya başladı.

I. Enternasyonal Kongresi 1864’te Londra’da toplandı. Bu kongrede eyyamcı Proudon’culara karşı Karl Marx’çı çoğunluk grev kararı aldı. Amerika’da, 1886’nın 1 Mayıs’ında 200 bin işçi topluca iş bıraktı ve günün ‘Evrensel İşçi Bayramı’ olmasını kararlaştırdı. Avrupa’da 1 Mayıs 1889’da toplanan ‘Ulusal İşçi Kongresi’nde Fransız sendikaları, bu günün vahşi kapitalizme karşı insanca yaşam mücadelesi günü olmasını; yine aynı yıl Paris’te toplanan II. Enternasyonal Kongresi, 1 Mayıs’ın ‘Uluslar arası Proleterya Günü’ olarak anılması ve haklarının alınması için mücadeleye devam kararı aldı. Bir insanın 24 saatini, insanca yaşaması için 8 saat uyku, 8 saat çalışma ve 8 saat dinlence, eğlence ve sosyal ilişkiler içinde geçirmesi gereği, işçi sınıfının da hakkı idi. Ancak, XX. yüzyıl başlarındaki otokratik yönetimler altında ve Dünya Savaşı yıllarında, sendikal hareketler fazla gelişim olanağı bulamadı. Yüzyılın ikinci yarısından sonra işçi sınıfının sosyal durumu düzelmeye yüz tuttu. Çünkü teknolojideki gelişim, kalifiye işçi ihtiyacını arttırmıştı. Bu ihtiyaçla çalışma koşulları hafiflediği gibi ücretlerde de artışlar yaşandı. Avrupa ve Amerikan demokrasileri, sendikaları politik özerkliğe kavuşturdu. 1 Mayıs, Sovyetlerde olduğu gibi hemen her demokratik ülkede de emekçilerin bayramı olarak kutlandı ve kutlanıyor. Batı dünyası, ‘Evrensel İnsan Hakları’ konusunda yaptığı aşama ile dünyanın geri kalmış uluslarına örnek teşkil ediyor.

Şimdi merceği kendimize çevirelim: Bizde işçi sınıfı bilinci, 1908 II. Meşrutiyet’i ile başladı sayılabilir. Sayılabilir diyorum; çünkü bizler sanayi devrimini yaşamamış bir toplumduk. İlk 1 Mayıs kutlamaları Rumeli illerinde yapıldı. İstanbul’da Defterdar Feshane Fabrikası, Silâhtarağa elektrik santrali, tersane işçileri ve tramvay, vapur işletmeleri çalışanları ile birkaç aydının dünya görüşü, kitle etkisi ve baskısı yapamıyordu. İttihat–Terakki dönemi, arkadan gelen I. Dünya Savaşı ve işgal kuvvetleri, bu gibi işçi hareketlerine izin ve aman vermedi. Cumhuriyetin ilânından sonra toplanan 1923 İzmir İktisat Kongresi, işçinin günde 8 saat çalışmasını, 1 Mayıs’ın İşçi Bayramı olarak kutlanmasını benimsedi. Bayram, o yıl İstanbul, İzmir ve Adapazarı’nda kutlandı. 1924’te baskı ve yasaklar dönemi başladı; 1 Mayıs’ı kutlamak isteyenler tutuklandı, işçi bayramını yayınlayan gazeteler toplatıldı. 1925 Şeyh Sait isyanı ile çıkarılan ‘Takrir-i Sükûn Kanunu’, 1 Mayısta kutlama yapanlara da uygulandı; İstiklâl Mahkemelerinde hesap verdiler. 1938’den sonra gelen İnönü, 1950’den sonra gelen Demokrat Parti, 1960’dan sonra gelen darbe dönemlerinde de 1 Mayıs’lar, İşçi Bayramı olarak kutlanmadı. Aslında 1 Mayıs’lar resmi tatildi; ancak ismi Bahar Bayramı idi. Çünkü işçi bayramları komünizmle eşleştiriliyordu. ‘Sicilli komünistler’, polis tarafından bayramdan bir gece evvel evlerinden teker teker toplanır, ‘nezaret’e atılır, birkaç gün sonra salıverilirdi. Bu gibi ‘sicilliler’in olayı bildikleri için 30 Nisan günü evlerinde giyinip, valizlerini hazırlayarak polisi beklediklerini ve davete icabet ettiklerini, polis olan bacanağımdan dinlemiştim. 6-7 Eylül rezaletinde de kendi pisliklerini örtmek için tüm solcuları tutuklamamışlar mı idi?

İlk 1 Mayıs kutlaması 1975’te, bir düğün salonunda yapıldı. 1976’da, DİSK’in düzenlediği gösteri Beşiktaş’tan başladı, Taksim Meydanı’ndaki mitingle devam etti. Sağcı iktidar, bu kutlamalardan hiç de hoşnut değildi. Bir sene sonraki intikamları acı oldu. ‘Karanlık güçler’, 1 Mayıs 1977 gösterilerine hazırlıklı gelmişlerdi. DİSK’in organize ettiği miting 100 binlerce kişinin katılımı ile Taksim Meydanı’nda yapıldı. Mitingde, işçilerin yanında sol muhalefet ve bir kısım aydınlar da yer almış, Kemal Türkler’in konuşmasını dinliyorlardı. Birdenbire Taksim maksemi ve The Marmara Oteli üzerinde beliren silâhlılar halkın üzerine ateş açtı. Silâh sesleri ile birkaç ölü ve yaralıdan sonra çıkan kargaşa ve panikle Kazancı Yokuşu’na doğru kaçan insanlar, yolu tıkamak üzere park etmiş bir kamyonla durakladılar. Arkadan gelen canhıraş kalabalıktan ezilenlerle beraber 37 can yaşamını yitirdi, 136 kişi yaralandı. Saatler sonra boşalan meydanda kalan çarıklar, yemeniler, partal ayakkabılara ait fotoğraflar ertesi günkü gazetelerde yer aldı.

Peki, failler yakalandı mı? Ne gezer; belki aranmadı bile. Buna karşın kaatillerin yerine sendikacılar ve bir kısım işçiler içeri atıldı. Batıda böyle bir olay olsa, şüphesiz ki hükümet düşerdi. Ama burası Türkiye idi ve halk iradesi dut yemiş bülbül gibi idi. Bu olaydan sonra suç mahalli Taksim Meydanı, bu gibi gösteriler için ‘tabu’ oldu. Tabu, bu günlere kadar geldi ve devam ediyor. Arkadan gelen 12 Eylül 1980 darbesi ile Bahar Bayramı da kaldırıldı ve 1 Mayıs yasakları 8 yıl daha devam etti. 1988’de yasağa rağmen Taksim’e çıkan işçilerden elebaşılar (!) tutuklandı. 1989’da Taksim’e yürümek isteyen işçilerden biri kurşunlandı ve öldü. 1990 kutlamaları fabrikalarda ve bazı salonlarda yapıldı. Taksim’e çıkmaya yeltenenlere (!) ateş açıldı; bir kız işçi yediği kurşunla felç oldu.

İlk açıkhava mitingi 1992’de üç konfederasyonun (DİSK, Türk-İş, Hak-İş) iştiraki ile gerçekleşti. Miting ve kutlamalar günümüzde de devam ediyor; ancak Taksim’e çıkanlar dayağı yiyor, sular ve gaz bombaları ile püskürtülüyor.

Devlet ve hükümetler, işçi hareketlerine ta başından beri ve hiçbir zaman sıcak yaklaşmadı. 1 Mayıs’ı ‘Komünist bayramı’ yakıştırması ile halka öcü gibi gösterme yolunu seçti.

Şimdiki hükümete istediğiniz kadar muhalif olun; ama lütfen Sezar’ın hakkını Sezar’a verin. Bu hükümet doğru yolu seçti; kendilerini sol diye takdim eden hükümetlerin yapmadığını yaptı. 1 Mayıs, ‘Emek ve Dayanışma Bayramı’ ismi ile resmi tatil oldu.

Sizlere tarihçesinde arz etmeye çalıştığım gibi 1 Mayıs, sağın solun değil, tüm emekçilerin bayramıdır. Bayrama ilk yıllarda sol anlayış sahip çıkmıştır ama bu günün modern çağında ister sağcı, ister solcu olsun; hangi politik ve dini yaklaşımı sürdürürse sürdürsün, artık tüm emekçilerin bayramıdır. 1 Mayıs tüm dünya emekçilerine kutlu olsun.

 

 

yerguvenc@gmail.com

 

Yayın Tarihi : 1 Mayıs 2009 Cuma 09:44:27


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?