24
Nisan
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Abdullah Ziya Kozanoğlu

Teoman Törün’ün Kenthaber’de yayınlanan ve kültürümüzde büyük bir boşluğu dolduran ‘İnanç ve Hoşgörüsüzlük’ tefrikasının 116’ncısını okuyorum. Yazının Hasan Sabbah ve Alamut Kalesi bahsinde, onun ve benim çocukluk anılarımızda yer eden tarihi ve hamasi roman yazarı ve de daha sonra tanımak mutluluğuna erdiğim meslektaşım Rahmetli Abdullah Ziya Kozanoğlu’ndan ve ‘Kızıltuğ’dan bahsetmesi, eski anıların canlanmasına ve bu yazının yazılmasına vesile oldu.

Kozanoğlu’nu ömrünün son yıllarında, 1960’larda tanıdım; 1966’da vefatı ile cenazesini taşıdım. Burada kendisini tanımayanlar için kısaca özgeçmişinden bahsetmek istiyorum:

Merhum, 1906’da İstanbul’da, Nişantaşı’nda doğmuş. 1922’de İstanbul Kabataş Lisesi’ni bitirmiş. Mühendis Mektebi’nden (şimdiki İstanbul Teknik Üniversitesi) mühendis olarak mezun olduktan sonra iki yıl Sanayi-i Nefise Mektebi (şimdiki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Mimari Şubesinde fark derslerini vererek 1929’da mimar olmuş. Adana Belediyesi Fen İşlerinde ve Maarif Vekâletinde Y. Müh. Mimar olarak çalıştıktan sonra 1932’de özel bürosunu kurarak vefatına kadar proje ve inşaat müteahhitliği yapmış. ‘Kızıltuğ’ romanı daha öğrenciliğinde, 1925’de ‘Resimli Mecmua’da tefrika edilmiş, 1927’de kitap olarak yayınlanmış. Romanın o zamanlardan bu zamana kadar defalarca yeni baskıları yapılmış. (Meraklısına not: Orta Asya Türkleri mızrak üzerine bağladıkları tuğ denen atkuyruklarını bayrak olarak kullanırlardı. Kızıltuğ, Kırgız Türkünün bayrağıdır). Roman kahramanları, Otsukarcı ve oğlu Kaan daha sonra, 1959’da Suat Yalaz’ın çizgisi ile resimli roman oldu. Tabii, kitapları bundan ibaret değil. Malkoçoğlu, Boğaç Han, Cengiz Han, Bozkurtların İntikamı, Hilâl ve Sâlip (haç) gibi hamasi, Lâle Devrinde Patronalılar Saltanatı, Sezar ve Kleopatra gibi tarihi, Küçük Korsan, Küçük Uçman (pilot) gibi çocuk romanları ile yayınladığı kitap sayısı 40’ı buluyor. Bu kitaplar, Türk edebiyat tarihinde fazla yer bulamadıysa da çocukların bu romanlarla kitap okumaya alıştığını, yazıldığı yılların ulusçuluk akımına paralel olarak millet bilincini aşıladığını da unutmamak gerekir. Kitaplarında Arapça Allah’ın kulu anlamındaki ismini Türkçeleştirmiş ve Aptullah yapmıştır.

Rahmetli, meslek ve yazı çalışmaları yanında spora da meraklı ve koyu bir Beşiktaşlı idi. 1940 – 50 yılları arasında BJK başkanlığı da yaptı.

Bu yazdıklarıma internette ayrıntılı olarak ulaşabilirsiniz. Ama şimdi yazacaklarımı hiçbir yerde bulacağınızı tahmin etmiyorum. Rahmetli, çok cepheli bir insandı. İyi bir mühendis, iyi bir uygulayıcı mimar, iyi bir romancı olmasının yanı sıra, resim, müzik, tiyatro, sinema sanatlarına düşkün, nekre, hoşsohbet, gurme, çapkın, velhasıl iyi yaşamasını bilen bir insandı. Bizler, onun yanında çömezden başka bir şey değildik.

Taksim, Sıraselviler Caddesi üzerinde bir apartmanı vardı. 75 numara. Bu apartmanın üst katını tadil etti; İstanbul’a, yeterli sahne tesisleri ve 285 koltuğu olan bir tiyatro salonu kazandırdı. Salonu sanatçı Asaf Çiğiltepe’ye verdi. Ama tiyatroya ilgisini hiç eksik etmedi. İşte, Arena Tiyatrosu böyle kuruldu. Tiyatro heyetinde, ilk kadroda Ergun Köknar merhum (ki o da yüksek mühendis mimardır), Başar Sabuncu, Tolga Aşkıner, Ege Ernart, Ani Şahnazar, Mehmet Güleryüz (evet günümüzün büyük ressamı Mehmet Güleryüz) gibi gelecek vaad eden genç değerler vardı. İlk temsil Kral ‘Übü’ idi ve İstanbul sanat çevrelerinde büyük ses getirdi. Diğer önemli oyun, Genco Erkal’ın oynadığı ‘Aslan Asker Şvayk’tı ki, Birinci Dünya Savaşını tiye alan kara mizah şaheseridir. Bu tiyatro, günümüzde efsane haline gelen Ankara Sanat Tiyatrosunun nüvesini oluşturmuştur.

Ne var ki Kozanoğlu, vefatına takaddüm eden yıllarda devamlı mâlî destek verdiği tiyatrodaki sanatçı kaprislerinden bıkmış, tiyatroya pek de hevesi kalmamıştı. Çok özel de olsa bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim: Atatürk dönemi mukallitlerinden Karındaş Mahmud’un kızı, tiyatro ve sinema sanatçısı Altan Karındaş’la yaptığı bir tartışma sonucu kafasına yediği çiçek saksısının, tiyatroyu kapatmasına neden olduğu söyleniyor. Anımsıyorum, o kibar adam, ilk defa tiyatronun aktör ve aktrisleri hakkında ağzını bozmuştu.

O sıralar, şu meşhur Sağmalcılar Cezaevi’nin inşaat müteahhidi idi. Yüksek Mimar Aziz Börü merhum yapıyı kontrol ediyor, ben de onun yardımcılığını yapıyordum. Şantiye şefi Mühendis Erol Kalecik, bu işten beklenen kâr bir yana, zarar ettiklerini söylese de Kozanoğlu, genelde hayata bağlılığından ve neşesinden bir şey kaybetmiyordu. Bir gün âni ölüm haberi geldi; hepimiz şok geçirdik. Gece yatağından kalkmış, mutfağa girmiş, oracıkta ruhunu teslim etmiş.

Biz gençler, kendisini çok yaşlı görürdük; meğer daha 60’ında imiş. Ruhu şad olsun.

 

 

yerguvenc@gmail.com  
 

Yayın Tarihi : 12 Ocak 2010 Salı 12:13:45


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 85.103.79.xxx Tarih : 12.01.2010 18:21:21

Değerli kuzenim Yılmaz Ergüvenç'e bu yazıyı yazma esini vermekden çok mutluyum. Çünkü çok taraflı bir değer olduğunu bildiğim Rahmetli Kozanoğlu ile,  bire bir yakınlığından kazandığı daha zengin bir biografisini de ondan öğrendim ve hemen kaydettim. Beşiktaş fanatiği olmama ve çocuklukdaki hayranlığıma rağmen sağlığında karşılaşamadığım Kozanoğlunun çok munis ve mübarek eşi Hanımefendi ile 1980 yılı Ekiminde bir Tuna nehri gezisinde tanışmıştık. Oğulları Ahmet Kozanoğlunun kurucularından olduğu Hisarbankda çalışan eşimle bana durmamacasına, hâlâ erken kaybı ile yanıp tutuştuğu Abdullah Kozanoğlunun anılarını nakletti. İnşaî, teknik, sosyal, sportif, sanatsal çok yönlü etkinlikleri  yanında kısa yaşamına, büyük bir velûdiyetle sığdırabildiği ve bizler o zamanın çcuklarına olumlu istikamet çizen yazılı eserlerini unutmayacağız. Nur içinde yatsın.