16
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

AKM Yıkımı Yine Gündemde


İstanbul’un 2010 yılında Avrupa’nın kültür başkenti olma çalışmaları içindeki TBMM’nin ilgili komisyonu, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) yıkılarak yerine yeni bir bina yapılması kararını, CHP’nin muhalefetine karşın AKP oyları ile kabul etti. Karar, yasalaşmak üzere Meclis’in gündemine girecek.

Bu yazım, ‘kenthaber.com’da 25.08.2005’de yayınlanan ‘Yıkım Hastalığımız Yine mi Nüksetti?’ ve 09.06.2007’de yayınlanan ‘AKM’ler Yıkılamaz’ yazılarımdan sonra aynı konudaki üçüncü yazım oluyor. Onlar yıkım sevdasından vazgeçmedikçe, ben de yıkılamaz feryadından vazgeçmeyeceğim. Yıkarlarsa da arkalarından hayır dualarımı (!) eksik etmeyeceğim.

AKM’yi yıkma çabası içindeki komisyon üyelerinden Türk edebiyatı profesörü bir sayın milletvekili, verdiği beyanatta, AKM’nin İstanbul siluetine katkısı olmadığını ifade ile, binanın yıkılarak yerine ‘Türk mimarisini ifade edecek bir yapı’ (!) yapılmasını istiyor. Bunu söylerken, her halde gözünde kubbeli, kemerli bir yapı canlanıyor. AKM’yi Türk mimari yapıtı olarak görmüyor. Demek ki, sayın hoca, mimarlık bilgisi olarak Mimar Sinan’da kalmış, ondan sonra bir arpa boyu ilerlememiş. Acaba Türk edebiyatı derslerinde de ‘Divan Edebiyatı’nda mı kaldı, merak ediyorum. Aslında ne istediğini sezer gibiyim. Belki de bilinç altında oraya klasik bir Osmanlı camisi kondurma hayali vardır.

Tekrar etmekte yarar görüyorum; AKM, işlevselliği ön plana çıkaran, gereksiz süslemelerden kaçınan, yapıldığı yılların modern mimari akımına uyan bir tasarım ürünü. Bu tasarımı ile de ‘Cumhuriyet Mimarlığı’ tarihinde yeri olan bir yapıt. Binanın cam ve alûminyum olarak tasarlanmış ön cephesi, bir tiyatro perdesi gibi, bir tül gibi zemine kadar iner ve güneş batımını meydana yansıtır. Meydan mimarisi tasarımından uzak Taksim Meydanı’na, hâkimiyeti ile bir nebze de olsa meydana hacim kazandırır.

Bu arada yeni Kültür Bakanımız da, ayağının tozu ile mimarlığa soyundu. Efendim, Dolmabahçe Sarayı’nı denize ittiren İnönü Stadı kaldırılmalı diyor. (Bu arada, çirkinlik abidesi ‘Gökkafes’e lâf etmiyor) AKM’nin yerine yapılacak bina 2010 yılındaki etkinliklere yetişmeyecekse yıkım ertelenebilir sözü ile de sanatçıların gönlünü hoş ediyor ve konuyu geçiştiriyor. Halbuki, kültürlü Kültür Bakanımızdan, ‘Konuyu inceledim; Cumhuriyet mimarimizin bu önemli yapıtının yıkılmaması, ancak teknik donanımının günün teknolojisine göre yenilenmesi gerektiği inancındayım’ demesini beklerdim.

Yine Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız, bir mimar olarak binanın Türk Mimarlığı açısından öneminin farkında ama, zannedersem politika yüzünden doğruları söyleyemiyor. Bir de, iki buçuk yıl içinde yeni binanın ancak projesinin yapılabileceğinin bilincinde olmalı.

Kendimizi kandırmayalım; opera, bale, tiyatro, konser etkinliklerine adım atmayan hükümet ricalinden, böylesine batı kaynaklı sanatlara kucak açmalarını beklemek safdillilik olur. Yapılanlar da def-i belâ kabîlinden yapılır. İşin aslına bakarsanız, bu gibi kültür hizmetleri, halkın sanata olan ilgisi ve gereksinimi sonucu yapılması gereken hizmetlerdir. ‘Marifet iltifata tabidir’ sözünün ne ifade ettiğini düşünürsek, bu gibi kültür tesislerinin yapılması için, kentlinin bu gibi tesisleri talep etmesi gerekir. Geri kalmış ülkelerde, bu gibi kültür kurumları ‘tepeden inme’ yapılır, yapılanlar ancak batı kültürü almış bir avuç kentlinin iltifatına mazhar olabilir. Avam için ise bu gibi binalar, karagözün oyun başında perdeye konan göstermelikleri gibi sadece dışarıdan gözlenen, kendileri için bir işlevi olmayan kupkuru bir yapı olarak kalırlar.

Bir üniversite profesöründe bile mimarlık kültürü durağan olabiliyorsa, bu ülkenin eğitim sisteminde ve orta öğretim müfredatındaki sanat ve mimarlık tarihi öğretisinde eksik bir şeyler var demektir. Mimarlık deyince, yöneticilerimizin aklına Selçuk ve Osmanlı yapıtları geliyor. Millî Eğitim Bakanımız da bir zamanlar ‘Okullar bundan böyle komünist çizgiler (!) taşımayacak, dış cepheler Selçuk ve Osmanlı olacak’ demişti. Kimsenin aklına Osmanlı Selçuk’u niçin devam ettirmedi, niçin yeni etkilerle Osmanlı mimarisini yarattı, sonra niçin yüzünü batıya döndürdü sorusu gelmiyor.

Çünkü, mimarlık sanatında da her şeyde olduğu gibi, zaman içinde evrim oluştuğunu düşünemiyorlar. Ve de bir türlü dünyaya açılamıyorlar, kendi kabukları içinde, küçük dünyalarında yaşıyorlar.

Yine, konumuzla dolaylı ilgisi olan okullarımızdaki müzik eğitimine değinmek istiyorum. Müzik derslerinde hamâsî marşlarla beraber, ‘Ayşe kız sen ağlama / Kara yazma bağlama’ türü türküler öğretilir, dünya ve özellikle batı müziği dinletilmez, anlatılmaz, sevdirilmez ve çocukların kulağı alıştırılmaz. Geçenlerde bir gazetede okuduğuma göre artık müzik derslerinde ilâhilerin öğretilmesi için okullara genelge gitmiş. Pek inanasım gelmiyor ama bu dönemde olur olur.

Böylesine okullardan yetişen insanlardan operaya, konsere, tiyatroya gitmeleri beklenemez. Sorumlu mevkilere gelmiş olanlarından da sanatı ve çağdaş anlayışta mimarlık yapıtlarını teşvik etmelerini beklemek abesle iştigaldir.

Demek ki, yaşadığımız ortamda opera, bale, konser, hatta tiyatro gibi etkinliklere hizmet eden binalar, çoğunluk için sadece göstermelik ve vitrin görevi ifa eden binalar olacak, bir avuç aydının feryadı ise sivrisinek vızıltısını geçemeyecek. Acaba Türkiye Cumhuriyeti gemisi, batı rotasını değiştirip tornistan mı ediyor dersiniz? Sakallı Celal ne demişti? ‘’Türkiye’de aydınlar, doğuya doğru seyreden geminin güvertesinde batıya doğru koşarlar.’’

Yayın Tarihi : 13 Ekim 2007 Cumartesi 17:16:09


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?