16
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

AKM'yi Yıkamadılar, Top Artık Koruma Kurulunda


İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Yasası, tasarıda bulunan Atatürk Kültür Merkezi (AKM) yıkım şartı kaldırılarak Meclis’ten geçti. Hükümet, düne kadar AKM’nin yıkılmasına karşı çıkan sivil toplum örgütlerine, bu konuda birçok gerekçe sıralayan yayınlara rağmen yıkım kararında ısrarlı oldu. Hükümetin fikirlerine tercüman olan, profesör unvanı da bulunan komisyon üyesi bir milletvekili, binanın İstanbul siluetine hiçbir katkısı olmadığını ileri sürüyor, yıkılarak yerine ‘Türk mimarisini ifade edecek bir yapı’ (!) yapılması gerektiğini beyan ediyordu. Türk mimarisi beyanı ile her halde gözünde kubbeli ve kemerli bir bina canlandırıyor, ama bu yapıya cami demeye dili varmıyordu.

Meclis’te 12 saat süren sert tartışmalardan sonra akl-ı selim galip geliyor, CHP ve MHP milletvekillerine katılan AKP milletvekillerinin de ortak önerisi ile AKM’nin yıkım kararı yasadan çıkarılıyordu. Yasa, 2010’da gerçekleşecek İstanbul Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri ile yapılacak tesislere ait çalışmaların ve mâlî kaynakların teminini düzenliyor, AKM binasının proje ve yapım işlerinin Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nun karar ve görüşleri doğrultusunda yapılmasını ön görüyor.

1 Numaralı Koruma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mete Tapan, yeni yasa için ‘’Çok sevindim, önemli bir gelişme. AKM çok önemli simge değeri olan bir bina, bu nedenle korunması gerekir.’’ diyerek yüreklerimize su serpiyor.

Ancak, bundan sonra AKM’de yapılması gerekli çok iş var. Bir kere, hükümet ilgililerinin, sanki İstanbul’da hiç mühendislik fakülteleri, yılların otoritesi İTÜ gibi bir üniversite yokmuş gibi, gidip Sakarya Üniversitesi’nden aldıkları bir statik rapor var. Bu rapor, bina depreme dayanıksızdır, yıkılması câizdir diye fetva veriyor. Bu nedenle evvelâ konusunda otorite olan hocalarımızın incelemeyi yinelemesi, binanın güçlendirilmesi gerekiyorsa, her şeyden evvel bu işlerin yapılması gerekecek.

Binanın statik durumu hakkında şu anda bir şey söylemek mümkün değilse de, hâlihazır işlev ve kapasitesine bir göz atalım: Bina, gerek dış, gerekse iç mimari olarak her ne kadar modern çizgiler taşısa da, işlev açısından dünyadaki standart opera binalarından farklı değildir. Standart opera binalarının klâsik at nalı salon formu, ana ve yan sahneleri, orkestra mahalli, fuayesi, hepsi yerli yerine oturtulmuştur. Ana salon 1300 kişiliktir. Bunun dışında 500 kişilik konser, 200 kişilik tiyatro, 250 kişilik sinema salonları ile sergi holleri bulunmaktadır. Bunların yanında sanatçı makyaj, çalışma, prova odalarını, sosyal gereksinimleri karşılayan hacimleri, dekor depolarını, teknik atölyeleri, garaj ve otoparkları da saymak gerekir.

Burada bir hakikati açık yüreklilikle dile getirmek isterim. Bu güne kadar, bir avuç aydın ve sanat dostu dışındaki İstanbul halkı, binayı dışarıdan seyretmekle yetindi. Sanat kültürü eğitimi almadıkları veya onlara böyle bir ortam yaratılmadığı ve de mimari akımlara yabancı kaldıkları için sadece dışarıdan seyrettikleri bina kitlesindeki yalınlığı ve cepheyi kaplayan alüminyum dokulu cam yüzeyi yadırgadılar. Tıpkı non figüratif resimleri, abstre heykelleri, atonal müziği yadırgadıkları gibi.

Demek ki binanın yapılacak revizyon projesi evvelinde, İstanbullulara kentli olabilme kültürünü kazandırabilecek, binayı yoğun kullanımlara açabilecek bir konsept (kavram) projesi geliştirmek gerekecektir. Burada amaç, halkın düzeyine inmek değil, halkın kültür düzeyini ve kentlilik bilincini yükseltmek olmalıdır.

Ancak bu konsept projesinde dikkat edilmesi gereken bir nokta var. Binaya yapılacak eklentiler, şu aralar yurdun pek çok yerinde yapılan kültür merkezlerindeki çok amaçlı salonlar işlevinde olmamalıdır. Yapılacak eklentiler, bu gibi salonlarda olduğu gibi hem tiyatro, hem konferans, hem folklor gösterileri, hem siyasi toplantılar, hem düğün salonu, gide gide toplu sünnet düğünlerine hizmet edecek hacimlere dönüşmemeli; opera salonunda opera – bale, tiyatro salonunda tiyatro, konser salonunda konser, sergi salonunda sergi etkinlikleri, müzede Türk temâşâ tarihi ve akla gelebilecek diğer etkinlikler için ayrı mahaller, sosyal kaynaşmayı sağlayacak gereksinimlerin bulunduğu tesisler tertiplenmelidir.

Bu konuda dünyada örnek alınacak birçok tesis olmakla beraber, mevcut binanın çağımızın sanat anlayışına ve de teknolojisine uygun duruma getirilmesi çalışmalarında İtalya, Milano’daki La Scala opera binasını incelemekte yarar vardır. 1778 inşa tarihli neoklasik bina, yakın zamanda büyük bir onarım ve revizyondan geçirildi. Avrupa’nın en geniş sahnesini içeren klasik at nalı parteri, üç yanı çepeçevre saran 6 katlı locaları ve muhteşem avizesi ve tüm dekorasyonu yerli yerinde duruyor. Binada yer alan ‘Museo Teatrale’de geçmiş prodüksiyonlara ait kostümler, dekorlar, drama ve libretto yazarlarının, besteci, yönetmen, maestroların, sahne sanatçısı ve primadonnaların portre ve büstleri, sanat dostlarının anıları sergileniyor.

Son yıllarda La Scala’nın sahne bölümüne modern teknoloji ile donatılmış sofita, arka cepheye sahne gerisi tesisleri ve sanatçı mahalleri ilave edilmiş, tüm elektrik, elektronik, mekanik tesislerle, ısıtma, soğutma, havalandırma tesisatı yenilenmiş bulunmaktadır. Cepheden bakınca gri seramik kaplı yeni sağır kitlelerin, klasik bina ile uyum sağladığını görüyoruz. Projeyi yapan meşhur ve değerli mimar Aldo Rossi’dir.

Bu arada İstanbul Serbest Mimarlar Derneği tarafından, Türkiye ve KKTC mimarlık lisans ve yüksek lisans öğrencilerinin girebileceği mimari proje yarışması açıldı. S.O.S. İstanbul 2007 adlı yarışma ile AKM’yi yıkmak yerine kent kültürüne ve İstanbul’a kazandırılması için öneriler getirilmesi isteniyor. 26 Kasım’da ilan edilecek sonuçlara göre değerlendirilen öneriler, 11 – 29 Aralık 2007’de sergilenecek. Bakalım gençlerimiz, yeni beyinler ne öneriler getirecek.

Yayın Tarihi : 6 Kasım 2007 Salı 11:27:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?