18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Ankara Hacıbayram Camii aynen kalmalı idi

HACI BAYRAM-I VELÎ

XV’inci yüzyılın ünlü ve önemli sûfîlerinden Hacı Bayram-ı Velî, Ankara’da, Zülfâzıl (şimdiki Solfasol) köyünde doğdu. Doğum tarihi kesin bilinmemekle beraber 1350’ler olarak kabul edilir. Doğumundaki adı Nûman’dır. Hoca Şeyh İzzeddin’in talebesi oldu. Ankara Kara Medresede müderrislik yaptı; Arabî ve Farisî edebiyatı, hadis, fıkıh, tefsir, riyaziye (matematik) dersleri verdi. Halvetî Şeyhi Ebu Hamîdeddin Aksarâyî’nin Kayseri’deki dergâhına hizmet etti; Şeyhle beraber hacca gitti; tasavvuf yolunda ilerledi, pişti. Şeyhin vefatından sonra fikirleri ve yazılarıyla ünü tüm Anadolu’ya yayıldı. Bir ara Osmanlı’ya ters düştü; Edirne’ye sürdüler, zincire vurdular. II’nci Murad’ın bağışlamasıyla Ankara’ya döndü; çevresini irşada devam etti.

Kurduğu Bayrâmiye tarikatı, tedris ettiği Halvetî kuralları ile Nakşibendî kurallarının kendi açısından bir nevi yorumu oldu. Topluca yapılan ‘’lâ mevcudu illâllah’’ âvâzeli ‘’zikir’’ törenlerinde Allahtan başka varlık olmadığı telkin edilirdi. Mürid, vecde geldiği zikir ve bellediği kurallar ve de eylemleriyle basamak basamak yükselir; ‘’vahdet-i vücud’’a ulaşmaya çalışırdı. (Tabii, bu iş, bu felsefe, burada ifade edildiği kadar basit değil). Ne var ki Bayrâmiye tarikatı, Hacı Bayram-ı Velî’nin 1429 veya 30’da vefatından sonra gücünü kaybetti. Zikir eylemini benimseyenler Akşemseddin Hazretleri’nin ‘’Şemsiye’’, benimsemeyenler Bursalı Ömer Dedenin ‘’Melâmiye’’ kollarına bağlandılar.

HACIBAYRAM CAMİİ

Ankara, daha evvelki bir yazımda söylediğim, ilkokullarda belletilen, ‘’Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin’’ marşındaki gibi yeni bir şehir değil, kadim kültürler şehridir. Frig, Hitit, Helen, Roma, Selçuk, Ahî, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti kente damgasını vurmuştur. Bu günkü Ulus Meydanı civarında Roma dönemi eseri Augustus (Ogüst) Mabedi kalıntısı vardır. Hacı Bayram-ı Velî, Kayseri dönüşü, Bayrâmî tekkesini bu mabedin kalıntılarına bitişik, belki de mabedin temelleri üzerine kurdu. Yıl 1415 falan olmalı. Bilirsiniz ki tekkeler, yemek, yatak, ibadet, zikir ve tören mahallerini içeren yapılardır. Cami ve türbe, bu mahalde, Hacı Bayram-ı Velî’nin vefatından iki üç sene evvel, öğrencisi ve sonra damadı olan Eşrefoğlu Rûmî Hazretleri tarafından inşa ettirildi ve 1427 yılında açıldı. Cami ve türbenin mimarı Mehmed bin Ebubekir Hamdânî’dir. Caminin ana mekânı dikdörtgen planlı, kiremit örtülü ahşap tavanlı ve iki şerefesi olan bir minarelidir. Zaten, bir selâtin camii olmadığına göre birden fazla minaresinin bulunması olanaksızdı. Keza, dönemin teknolojisinde böylesine geniş sayılabilecek açıklığa kubbe yapabilecek usta yoktu; olsa da nâdirdi. Ancak ‘’ulucami tipi’’ dediğimiz, sütunlara oturan küçük çaplı kubbeler dizgisi yapılabilirdi. Cami, eski mabedin temelleri üzerinde ise bu da yapılamazdı.

Yapının dış beden duvarları, Ankara taşı ve tuğla dizilerinden oluşur. Bu örgü stili döneminin karakteristiğidir. İbadet mekânı, alt pencere sıralarına kadar mavi-beyaz Kütahya çinileriyle kaplanmıştır. Camiye bitişik türbede Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri yatmaktadır. Türbe, pembe Ankara taşı duvar örgülü olup üzerinde kâgir kubbe vardır. Caminin XVI’ncı yüzyılda Mimar Sinan kalfaları tarafından onarıldığı ve 1714 yılında Şeyh’in torunlarından Mehmed Baha Efendi tarafından tamir ettirildiği, Nakkaş Mustafa’nın yeni bezemeler yaptığı kitabesinde okunuyor.

Dönemimizde Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan onarım, tevsi ve çevre düzenine aşağıda değineceğim.

MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİNDE HACIBAYRAM CAMİİ

Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış arifesindeki günlere dönelim. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’dan Havza ve Amasya’ya, Erzurum ve Sivas kongrelerinden sonra Ankara’ya geliyor. Ankara halkı onu bağrına basıyor; kurbanlar kesiliyor; Hacıbayram Camii minaresinden salâ sesleri yükseliyor. Mustafa Kemal Paşa, öylesine ulu bir kişilik ki onun ‘’silk-i celil-i askeriyeden’’ istifa etmiş ve sivil kıyafetle gelmiş olması hiç önemsenmiyor.

Bu arada, İstanbul’un işgali ile Meclis-i Mebusan dağıtılmış; bir kısım mebuslar Malta’ya sürülmüş. Yeni meclis Ankara’da açılacak. Anadolu’dan gelmiş halkın temsilcileri yanında, mülga İstanbul Meclisi mebusları, İttihat Terakki kalıntıları, her türlü adam bir araya gelmiş, meclisi oluşturmuş. Artık, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 22 Nisan 1920 Perşembe günü açılması mukarrer. Yok, olmaz; Meclis’in açılışı Cuma’ya rastlamalı. 23 Nisan 1920 Cuma günü Hacıbayram Camii minaresinden salâ sesleri çevreye yayılıyor; kılınan Cuma Namazını müteakip dualar eşliğinde Meclis açılıyor. Mecliste ‘’Cenab-ı Hak ve Resûl-i Ekrem adına’’ yemin ediliyor. Ertesi gün Meclis Reisi seçilecek. Mustafa Kemal bu karma topluluk üzerinde henüz otoritesini tesis edememiş. Yanında bir avuç idealist arkadaşı, bir de Rıfat (Börekçi) Hoca gibi Ankaralılar var. Zor bir seçim oluyor, mülga İstanbul Meclisi mebusları Celâleddin Arif Bey için bastırıyor, Mustafa Kemal kıl payı farkla seçiliyor. Ne mutlu bize ki Türkiye, bu seçimle Osmanlı çıkmazından kurtuluyor. Cumhuriyetin ve devrimlerin önü açılıyor.

HACIBAYRAM CAMİİNE REVA GÖRÜLEN YENİ İNŞAAT

Şimdi günümüze, bu günün Ankara’sına dönüyoruz. Hacıbayram Camii, geçmiş yılların kültür birikimi, Milli Mücadele yıllarının anılarıyla başlı başına bir tarihi belge ve başlı başına bir müzedir. Bu müzeye çevresi de dâhildir. Yeni onarımda yapılması gereken, bu müze camii, türbeyi ve çevresini geçmişindeki atmosferi içinde korumak, aslındaki en ufak detayı dahi yıkmadan, sökmeden restore etmek olmalı idi.

Peki, neler yapılmış biliyor musunuz? Hacıbayram Camiini geçmişine ve çevresine saygı duyarak restore etmek yerine, Caminin bütün tarihi geçmişini ve çevresini inkâr ederek yepyeni bir cami kompleksi yaratılmış. Yapıya yeni yeni hacimler yapıştırılmış, inşaat arabesk motifler içinde boğulmuş. Caminin eski ile ilişkisi kesilmiş. Öyle ki kadınlar mahfiline yürüyen merdivenlerle çıkılıyor. Camiye mi geldiniz alışveriş merkezine mi geldiniz, şaşırırsanız sizi hiç ayıplamam.

Cami çevresine de fıskiyeli, dairevi, modern havuzlar inşa edilmiş, granit kaplamalı meydanlar açılmış; modern ışıklandırmalar yapılmış; velhasıl çevrenin eski atmosferi ile ilgisinin kesilmesi, çevrenin modern görünüme kavuşması için ne gerekirse yapılmış. Sayın Başkan, internetteki videoda eserine sahip çıkıyor, röportaj yapan gazeteciye yapılanları ballandıra ballandıra anlatıyor.

Be sevgili kardeşim; Hacıbayram Cami, Türbe ve çevresini restorasyon ilkeleri dahilinde restore edip, ister modern, ister klâsik, ister arabesk, nasıl istersen başka bir yerde başka bir cami yapmak daha münasip olmaz mı idi? Sayın Başkanın imar işlerinde şevkle çalıştığını biliyoruz. Bir yönetici olarak eski eser restorasyonu konusunda bilgisi olmaması normaldir. Lâkin benim hayret ettiğim, yanında çalışan mimarlardan, kültür ve güzel sanatlar çevrelerinden hiç mi ikaz eden olmadı; yoksa ben mi duymadım acaba?


yerguvenc@gmail.com

Yayın Tarihi : 3 Ocak 2012 Salı 11:33:26
Güncelleme :3 Ocak 2012 Salı 11:35:37


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Yılmaz Ergüvenç IP: 88.251.101.xxx Tarih : 3.01.2012 14:38:27

MERAKLISI İÇİN NOT: Konu ile ilgili videolara ulaşmak için:

Google/Hacıbayram Camii/Hacı Bayram Veli Camiisinde tarihi proje

Google/Hacıbayram Camii/Hacı Bayramı Veli Cami son hali (video kendi çekimim)

sitelerini tıklayabilirsiniz.


Nazmi Öner IP: 58.172.237.xxx Tarih : 9.01.2012 01:21:54

İnsanlar ne denli tarih sevgisine ve tarih bilgisine sahip olsa da, tarih bir bilgi işinden çok bir bilinç işidir. Bu bilince sahip olmayanlar, tarihi hep yaşadığı günün koşulları çinde düşünürler. Bu yüzden de, geçmişi bu günün çağdaş yöntemleriyle zenginleştirdiklerini sanırlar. Oysa tarih: yaşandığı zamnın koşullarını taşıyorsa tarihtir. Yazınızdan anladığım kadarıyla artık Hacı bayram Veli Camii, tarihi bir eser olma niteliğini ne yazıkki kaybetmiş. Burada niyet ne olursa olsun, sonuçta tarih katledilmiştir. Ankaranın bir kent olarak yaşamından 1400'lü yıllar silinmeye çalışılmıştır.  Saygılarımla...