17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Arap Camileri (III)

Kahire (Fustad) İbn Tolun Camii

Türk asıllı Tolun Beyin oğlu Ahmed, Samerra ordugâhından Mısır’a vali olarak atandı. Ahmed Bey, 868 yılında bağımsızlığını ilan etti. Tolunoğulları, 905 yılına kadar, Mısır’da hüküm sürdüler. Başkent Fustad’da inşa edilen İbn-i Tolun Camii, Türklerin Horasan’dan beri uyguladığı dini ve sosyal yapılar grubunu içeren külliye tipi bir cami oldu. Cami ile beraber hastane, eczane, hamam külliyeyi tamamlayan yapılardır.

Kahire (Fustad) İbn Tolun Camii'nden ilginç bir perspektiv

Fatımî Halifeleri, şehit edilmiş bulunan Hz. Ali’nin eşi, Hz. Peygamber kızı Fatma sulbünden geldikleri iddiası ile Fatımî olarak anıldılar. (Bir kısım sünnî tarihçiler, Hz. Ali taraftarı Fatımîlerin halifeliğini kabul etmezler). Fatımîler, Fustad kentinin 40 kilometre kadar kuzeyinde Kahire kentini kurdular ve başkent yaptılar (969). (Bugün Kahire ve Fustad birleşmiş durumdadır). 970 yılında El-Ezher Camii’nin inşasına giriştiler.

Kahire El- Ezher Camii

Yapı, dört bir yanı sütunlu revakla çevrili orta avlusu bulunan ‘’ulu cami’’ tipindedir. (Ulu cami tiplerinin, kitle ahengi ve mimari üslûbu bozulmadan zaman içinde büyütülebildiğini ‘’Ulu Camiler’’ yazısında belirtmiş ve El-Ezher Camii planını sunmuştum). İnşasını müteakip yıllar boyunca artan ihtiyaçlar paralelinde camiye ilâveler yapıldı. Ulu cami tavanları, genelde düz çatı olmasına karşın 1140 yılında inşa edilen giriş blokuna bir kubbe ilâve edildi. Mimar Riviore, camide kullanılan sütun ve kemerlerin Kayrevan ve İbn-i Tolun camileri ve de Hint mabetlerinin yeni bir bileşimi olduğu yorumunu yapar.

Kahire El-Ezher Camii'nden ilginç bir perspektiv

Kahire, El- Hâkim Camii (1000-1012) mimarisi de İbn-i Tolun Camii ile benzeşir. Yine Kahire Mukattar Dağında 1125 inşa tarihli küçük bir cami, olgun mimarisi ile dikkati çeker.

Kahire El-Hakim Camii (Mavi Cami) iç görünüm

 

Kürt asıllı Selahaddin Eyyubi, 1174 yılında Mısır’da bağımsızlığını ilan ettiğinde masif taş kubbeli İmam-ı Şafii türbesi ile beraber Türk usulü cami ve hastane külliyelerini de inşa etti.

Memlûk Sultanları, Mısır’a, özellikle Kahire’ye parlak bir dönem yaşattılar (1250-1517). Sultan Baybars (1267), Sultan Kalavun (1285), Melik-en Nasır (1290) camileri, ilginç mimarileri ile göz doldurur. Bu camilerde artık ‘’ulu cami’’ tipi terk edilmiş, kiliselerden örnek alınan ‘’kare plan’’ tipine geçilmiştir.

Kahire Sultan Hasan Camii

Sultan Hasan Camii (1356-1362), orta avlusu, stalaktit (sarkıt) içeren taçla bezeli avlu giriş kapısı ve 8 sıra pencereli yüksek duvarları ve de minaresi ile tam bir sanat şaheseridir. Bu cami ile ‘’kare plan’’ tipi de terk edilmiş, ‘’Lâtin haçı’’ plan tipine geçilmiş bulunmaktadır.

Kahire Sultan Hasan Camii planı

Kayıtbay Camii (1472-1474), dış cephe duvarlarındaki yatay siyah-beyaz şeritlerle dikkati çeker. Bu gelenek, bazı Osmanlı eserlerinde görülen, beyaz küfeki taşı duvar ve aralarındaki yatay tuğla sıralarını çağrıştırmaktadır.

1517’den sonraki Osmanlı hâkimiyeti, sivil mimari çalışmalarına ağırlık vermiştir. Halep ve Şam dışında Mısır’da büyük selatin camilere rastlamıyoruz.

Luxor Mabedi toprak altında iken üzerine inşa edilen El-Hakkak Camii

Kavalalı Mehmed Ali Paşa, genelde düz araziye yayılmış bulunan Kahire kentinin en yüksek noktası olan Kahire Kalesi’nin de bulunduğu tepeye Muhammed Ali Camii inşasına girişmiştir (1830). Caminin açılışı Hıdiv Abbas Hilmi Paşa döneminde, 1848’de gerçekleşebilmiştir. Mimarı Boşnak Yusuf, döneminin Osmanlı mimarisine aşina bir sanatçıydı. Bu camide de yapıldığı dönemin İstanbul camilerinde uygulanan Osmanlı baroku ve rokoko üslûbunu devam ettirmiştir. Başarılı bir eserdir.

Cidde'de Osmanlı mimarisinde cami

Muhammed Ali Camii, yoğun kent dokusu dışında kalmış olupyaya erişimi zor bir camidir. Bânisi olan Osmanlı valisi, Osmanlı-Türk kültürü ile yetişmişti. Bu nedenle İstanbul’da olduğu gibi Kahire’nin de silueti etkileyen bir anıt-yapıt kazanmasını düşünmüş olmalıdır. Camiyi ziyaretimde, sembolik de olsa kale kapısını bekleyen bir nöbetçi er, tüfeğini duvara dayamış, yere çömelmiş uyukluyordu. Böyle lâubali ve disiplinsiz bir Türk askeri göremezsiniz. Koskoca caminin cemaati de birkaç kişiden ibaretti. Belki de Cumaları araçlarla gelenler camiyi doldurabiliyorlardır. Korkarım anıtsal amaçla yapılacak Çamlıca Camii de aynı akıbete uğramasın.

Kahire Muhammed Ali Camii (Osmanlı barok mimarisi)

Yeri gelmişken önemli olduğunu zannettiğim bazı gözlemlerimi dile getireceğim. Arap camileri ile Türk camileri arasında ifade ve işlev açısından bazı farklılıklar vardır. Türk cami yapıları bizatihi kutsallık atfedilen mabetlerdir. Camileri ziyaret amacı ile gezseniz bile içinizde saygı ve huşu hisleri duyarsınız. Ciddiyetinizi takınır, arkadaşlarınızla laubali şakalar yapmazsınız. Çünkü cami mabettir ve kutsaldır.

Arap-İslâm cemaati ise cami yapılarına kutsallık atfetmez. Cemaat, cami içinde rahat ve fütursuz hareketleri ile dikkati çeker. Kahire, El-Ezher Camii ziyaretimde, iç mekânda öğle uykusuna yatmış ve yan gelip yattığı yerde Kur’an-ı Kerim okuyan kişilere rastlamış ve hayret etmiştim. Keza cami avlusunun revakları altında bir takım kadınlar, gaz ocağı üzerinde, tavada şalgam pişiriyor, kocalarına, efendilerine öğle yemeği hazırlıyorlardı. Keza, Kudüs, Kubbetü’s Sahra ziyaretimde, yine cami iç mekânında yere bağdaş kurmuş ve daire şeklinde sıralanmış, bağıra çağıra sohbet eden adamlar ve de voleybol oynayan çocuklar görmüş, yine hayretimi gizleyememiştim.

Kahire Muhammed Ali Camii iç mekandan gece görünümü

Türk-İslâm cemaatinin mabede olan saygısı, buna karşın Arap-İslâm cemaatinin camiyi günlük yaşamın bir cüzü olarak görmesi nereden geliyor dersiniz?

Kişisel kanım şöyle: Anadolu, kadim dönemde Hıristiyanlığın beşiği bir ülke idi. Anadolu’ya gelen Türk-İslâm boyları, Hıristiyan Roma ve Bizans halkları ile temas etmiş, onların gelenek ve kilise kültürlerinden etkilenmişlerdi. Bir Türk için cami, kilisede olduğu gibi sadece dini vecibelerin yerine getirildiği kutsal bir mabettir.

Arap İslâmlığı ise, dinin yaşamla iç içe geçtiği, camilerin ibadet dışında her türlü eylem ve toplantıların da yapıldığı bir mekân olduğu dönemlerin kültüründen gelmektedir. Onlar için cami, kutsal bir mabet olması dışında yaşamla iç içe geçmiş bir mekândır.

İslâm’da, bayram ve cuma günleri dışında, camide namaz kılmak şart olmadığı gibi ibadet, her zaman ve her yerde yapılabilmektedir.
 

(Sürecek)


yerguvenc@gmail.com
 

Yayın Tarihi : 7 Ekim 2012 Pazar 15:11:39
Güncelleme :7 Ekim 2012 Pazar 15:39:45


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?